Artık son düzlük filan değil; yarın, bildiğin yarın, dananın kuyruğu kopuyor. Dana kimde kalacak, kim elinde kuyrukla hüsrana boğulacak göreceğiz.
İşin başından beri ben hep iyimser oldum. Hâlâ da öyleyim. İki kafadar, yanlış bir hesap yaptılar. Mesela kendinize yüksek güvenlikli, kale gibi bir ev yaparsınız da, biri içine giriverirse bu defa siz çaresiz kalırsınız ya, öyle bir şey işte. Her şeyi yüzde 51’e bağlamak yanlışlardan birincisiydi mesela; koltuk değneğini korumak için icat edilen ittifak numarası da ikinci yanlıştı. Başkalarının da aynı kapıdan geçebilme ihtimalini görmedi hazret. Ve nihayet, yaktım yıktım bu Kürtleri bezdirdim, bellerini doğrultamazlar hesabı da tutmadı; tersine son üç yılda o coğrafyada yapılanlar büyük bir öfke patlaması olarak geri dönüyor şimdi. Yurttaşların zaman zaman HDP’ye yönelik serzenişlerinin bir “aile içi mesele” olduğunu ise sanırım hiç anlamadılar.
Öte yandan, bu ülkenin insanlarının aklını tümüyle yitirmediği, belli bir sezgiyle, el yordamıyla da olsa içinde debelendikleri kâbustan çıkış yolu bulabildikleri ya da en azından bulmaya çalıştıkları da, şükürler olsun ki ortaya çıktı. Ortak akıl, kendisine bir çözüm yolu arıyor ve sokaklarda, evlerde bir biçimde buluyor.
Göreceğiz yarın; belki de çok büyük sürprizler göreceğiz. Araştırma/anket sektörünün nasıl büyük bir ahlaki çöküntü içinde olduğunun artık tanığıyız; o yüzden hiçbirini fazla önemsememek gerekiyor; ilginç sıçramalara tanık olabiliriz.
Sonuçta, her ne olursa olsun bu devran bu haliyle gitmeyecek. Muhtemeldir ki, ortaya ikinci tur gibi bir durum çıkacak, oturup herkes bu yeni durum üzerine kafa patlatacak, bütün güçler yeniden harmanlanıp dizilecek. Hele bu durum AKP’nin meclis seçimlerindeki ağır yenilgisiyle birlikte gerçekleşirse, bu kez “son çırpınışlar”a tanık olacağız ki, yine büyük olasılıkla bu çırpınışlarda bütün ahlaki değerler ayaklar altına alınacak, çılgınca hamleler olacaktır. Son süreçte, iktidarın özellikle CHP ve HDP’yi hedef alırken, İyi Parti ile Saadet Partisi’ne olabildiğince az yüklenmesinin sebeplerinden biri de, ikinci turda bu partilerin yönetimini ve seçmenini Kürtlerle korkutma planıdır. HDP’nin kilit rolü şimdiden belli olduğuna göre, gerekirse asker cenazeleri ve provokasyonların da dâhil edileceği bu kampanya ile bu rolün bir korku öğesine dönüştürülmesi ve sağ seçmen tabanının endişelerinin sömürülmesi beklenen şeyler olmalı. Hatta bir adım ilerisi: Beştepe, bu iki partiye muhtemel koalisyon ortakları olarak bakıyor da olabilir. Böyle bir noktada HDP’nin, şeffaf ve çok sade bir demokrasi programıyla davranması hayati öneme sahip olacaktır kanımca.
7 Haziran sürecinde beni en çok kahreden, hezimetten kısa bir süre sonra Arınç’ın söylediği “Yahu sanki seçim kaybetmemiş gibiyiz” gibilerden bir sözdü. Bir kez daha aynı cümleleri duymak istemem doğrusu; çalışıp didinip zafer kazanmış olan milyonlar da istemez diye düşünüyorum. Haziran-Kasım süreci bir “kuyudan çıkma” hikâyesiydi ve bir kez daha tekrarlanmasını düşünemiyorum bile. Kimsenin buna izin verme lüksü yok artık.
Düğün dernek işlerinde “Allah tamamına erdirsin” diye bir laf vardır ya hani; hakikaten başlayınca öyle yapmak gerekir ve yapılacağına da inanıyorum.
Sonrası? Sonrası cennet midir? Kimse ukalalık etmesin; sonrasının cennet olmadığını bal gibi biliyoruz. Armutların sapı, üzümlerin çöpü var; biliyoruz. Ama yürüyoruz; yürümek zorundayız; kenarda durarak bir şey kazanılamıyor çünkü.
Bana gelince… Herkes oyunu pek önemsiyor ya bu aralar, “şöyle yaparsanız vermem ha” diye atarlanıp duruyor ağır abiler hani; ben de önemseyeyim hadi.
Ben sözelciyim.
Matematiği hiç sevmedim; hep 4 buçuktan 5’le geçtim lisede. Şimdi bile, 6 kere 8 deseniz bilirim de 8 kere 6 deseniz sapıtırım.
Borç-alacak ya da ‘emanet’ işlerini de sevmem. Birine bir şey, para, eşya filan verirsem, geri verir mi diye düşünmem, arkama bakmadan yürür giderim.
Yarın sabah da efendi efendi o perdeli yere gireceğim ve Berkin Elvan’dan Cemile Çağırga’ya kadar kim için gözyaşı döktüysem şimdiye kadar, hepsini düşünüp gereğini yapacağım.
Sonrası? Sonrasında işimiz var: Devam