Geçenlerde CHP’de tarih boyunca görülmüş en sert muhalefete tanık olunca kendimi Çemê Reş’in olmayan sularına attım. Su mu yoktu ama olsun! Biz de bilirdik Ava Spî’ye gitmesini, açtık yedik yol parasını. Konumuz bu değil, ama CHP’den bahsedince insanın düzgün ve tutarlı bir şeyden bahsetmesi mümkün mü? Yok…
İnsanın tüylerini diken diken eden sert muhalefete gelince, denk geldiğiniz üzere OHAL bitince sakallarını keseceğini belirten CHP Mersin milletvekili Aytuğ Atıcı, sakallarını kesti!
Kesti de ne oldu? OHAL prêzeden kalkış û kalkışma şeysi ile bir üst versiyona geçti. Bu saatten sonra değil sakallarını, bileklerini kesse boş!
Geçen hafta Fransa’da sivrisinek istilasına uğrayan bölgenin Belediye Başkanı, resmi kararname çıkardı. Başkan sivrisineklerin bölgeye girmesini yasakladı! Sinek bizimkini kesmez tabi, yakında artık yüzde sakal çıkması yasak diyecek noktaya gelmiş, bu hala sakal kesme ile direnişe geçtiğini sanıyor. Bu sert rüzgâr ve eylemler içinde Bağlar’ın Ofis’e son sınırı, adeta Meksika’sı Yüksek Kahve’ye attım kendimi.
Ömrünü belgesel izleyerek orada geçiren yaşlı konseyinden fırça yedim. Onları ihmal ettiğime dair haklı söylemleri oldu. Süreç dedimse de geç onları, süreç mi var îca mazereti olsun diye kestirip attılar. Bişi diyemedim…
Şans değil, kader; yine belgesel açıktı. Neyşınıl Wayld kanalında hayvanlar yine birbirini kovalıyordu. Çita kafasını kaldırmış, ceylanı izliyordu. Yeminle çita ve ceylanın sorunu Kürt sorunundan daha derin. Hep aynı kısırdöngü! Haksızsam biri çıkıp desin ki haksızsan. Haklı olduğuma göre diğer detaylara geçeyim.
Çay kaşığı ve oturanların sohbetinden ses gelmiyordu, gelmesine de gerek yoktu. Çünkü görüntüyü arkadaşlar kendileri tamamlıyor. Çita son hazırlıklarını yaptıktan ve kaçış açısını ortalama tahmin ettikten sonra işini şansa bırakmadan saldırıya geçecek gibi bir sunumu Xalê Evdirrehman kısaca “Baxx bax, şımdî dalacax” sözleri ile özetliyordu.
Bilen bilir uzun cümleler kurmak yoruyor insanı Kurdistan’da. Hayatın olası kısalığından mı bilmiyorum, ama somutlaştırayım siz değerli dostlara. Dışarıdan bir genç üniversite kazanmış, Amed’e gelmiş. Şehri yeni yeni öğreniyor. Dolmuşa binmiş. İneceği yere yaklaşınca şoför arkadaşa seslenmiş:
“Şoför bey, lütfen beni müsait bir yerde indirir misiniz?”
Bakın! Tek seferde bir dolmuşta yapılacak tüm ihlalleri içeren bir cümle. Çünkü Med İmparatorluğu’ndan günümüze hiçbir insan evladı şoföre bey dememiştir. Gılgameş tabletlerinde bile yok. İkincisi inme yerine yaklaşınca kimse “lütfen” dememiştir. Bu hitap en son 12. yy’da güzel insan, duyguların doruk noktası Mani’de görülmüş. Sonra unutulmuş gitmiş. Üçüncüsü, soruya nezaket katacak cinsten en sonda “misiniz” vurgusu! Bin yılların “indır, hele dur, xêren bekle” gitmiş yerine sosyete tadında soru gelmiş. Bu kadarı ağırdır. İnsanlık dışıdır. Zaten şoför arkadaşın buna cevabı ibretlik ve tarihidir:
“Tamam ma niye yalwarîsen?”
Yani bu ıtırcık, pıtırcık kokan soru ve rica cümlesi “yalvarma” olarak kodlanıyor. Çünkü ona denk geliyor efendim! Bunu niye anlatıyorum, çünkü uzun cümleye gerek yok. “Kaptan, îndır” yeterlidir.
Belgeseli unuttum sanmayın. Çita koşmaya başladı, soluklar tutuldu. Nasıl koşuyor haho, ama ceylan da varlık yokluk deparına girmiş, bizim yerimize de ter atıyor. Neyse bu sefer şanslı…
Xalê Nurî, söze girdi. “Biraz örgütlü olsalar böyle dağılmazlar. Çita hep yalnız yakalıyor ve sıra ile yiyor. Tüm muhalefete böyle eğitim niyetine belgesel izlettireceksin. Öyle değil?”
“Öyle öyle” dedi Xalê Mıheme. Üzerine ekleme yapmak için tetikte bekliyordu.
“Bak Brecht, ‘Şiddetli denir asi ırmağa/ ama kimse şiddetli demez/ Onu sıkıştıran yatağına’ derken haklıdır, yani ceylan arkadaşa sesleniyorum burada. Bundan artık bir ders çıkarması lazım. Merkezi dağıtmalıdır. Ceylan hep kaybedecektir çünkü düşündüğü tek şey nasıl daha hızlı kaçarımdır. Ee qardeşim hema bi sefer de biz nasıl kovalarız diye düşünsen! Tamam belki doğasına ters ama iktidar dediğimiz şey de böyle. Kendini böyle sana anlatır, inandırır.”
Bu çözümlemesinden bir şey anlamadık ama belli ki bir yoğunlaşma vardı. “Hmm, eynen” dedik.
Sözü kaptırmadı ve yeni rejimin ilk MGK’sına dair söz almak ister bir hali vardı lakin konuyu Mahmut Tuncer’e getirdi. “Maliye bakanı Albayrak; elimizde yağ, un, şeker var. Ortak akılla harika bir helva yapmalıyız diyor. Ee madem böyle diyeceksen halayların efendisi cendırme cendırme Mahmut Tuncer’i bakan yapaydınız ya! Hakkı yenmiş resmen.”
Doğru dedik, topluca katıldık. Çaylar da tazelendi bu arada.