Hiçbir iyilik, hiçbir zeka belirtisi cezasız kalmıyor Osmanlı’da. Takiyüddin Efendi ve kurduğu Rasathane’nin kaderi de öyle oluyor. Biri topla yıkılıyor, diğeri kahırdan ölüyor
“Yıldızları gözlemek felaket getirir. Göklerin sırlarını örten perdeyi kaldırmak uğursuz bir haddini bilmezliktir ki, böyle bir gözlemevinin kurulduğu hiçbir devlet varlığını sürdürememiştir.”
Böyle diyor Şeyhülislam Kadızade Ahmet Şemsettin Efendi, padişah III. Murad’a… O kadar! Gerisini Kaptan-ı derya Kılıç Ali Paşa hallediyor. Koca İstanbul Rasathanesi, bir gecede yerle bir ediliyor; öyle ki, geriye tek bir iz, tek bir kağıt parçası bile kalmıyor.
Olmayınca olmuyor demek!
İster padişah desteklesin, ister dâhiyane bir bilim insanı kendisini paralasın, işin içine tutuculuk ve hurafe girdi mi bir kez, sonuç hep hüsran oluyor.
Hevesle başlanıyor ama…
İlk İstanbul Rasathanesi’nin hikâyesi, hakikaten hazindir ve bugünkü Neo-Osmanlıcı cahil sürüsünün uydurduğu efsanelerin aksine, Osmanlı’nın bilimle ilişkisinin hiç de öyle parlak olmadığını, en çukur noktasına meşhur Ebussud Efendi döneminde ulaşan Şeyhülislamlık kurumunun da tam bir fren mekanizması olduğunu gösterir.
Aslında her şey iyi başlıyor. Takiyüddin Efendi’nin (Takiyüddin er-Raşit), belli ki kendi alanında yetkinliği var. Osmanlı’da yetişen en büyük astronomlardan biri. 1526’da Şam’da doğmuş, Mısır’da eğitim gördükten sonra 1550’de İstanbul’a gelip bir süre kadılık yapmış. Daha sonra ise III. Murad’ın müneccimbaşılığına terfi etmiş. Ama öyle boş müneccim değil; zaten aslında o dönemlerde ‘müneccim’ diye anılan kişilerin matematik ve astronomide de belli bir yetkinlikleri var.
Rasathane kuruluyor
Sonuçta, bu görevi sırasında III. Murad ile yakınlık kurmayı başaran Takiyüddin, padişahı Rasathane konusunda ikna ediyor. Bunun için gerekçe olarak da astronom Uluğ Bey’in “Zic-i İlhani” adlı astronomi gözlem ve hesaplarının eskidiğini belirten raporunu sunuyor. III. Murad, bu işlere meraklı olmalı; biraz da açık fikirli gibi görünüyor o zamanlar. Daha doğrusu, o günlerde sadece Osmanlı’da değil, Batı’da da kralların, imparatorların çoğunun astronomiye ve daha çok da astrolojiye, kehanetlere büyük ilgisi var ve yıldızların hareketlerinin dünyadaki olayları belirlediği yolundaki inanç hayli yaygın.
Sonuçta III. Murad, 10 bin altınlık bir destek sunuyor Takiyüddin’e ve Tophane’nin üst kısımlarında bir yerde Rasathane binasının yapımına başlanıyor. Tam ne zaman bittiği bilinmiyor ama 1577’de çalışır halde olduğu zannediliyor. Dar-ü’r Rasad-ül Cedid adıyla kurulan rasathaneye araştırma ve gözlemler için gerekli bütün aletler temin ediliyor, zengin bir kütüphane oluşturuluyor.
Rasathane iki ayrı binadan ve on altı personelden oluşuyor. Binanın içi mekanik saat, gönye, kum saati, gök küreleri, pergel ve cetvel gibi araçlarla donanmış halde ve Takiyüddin rasat aletlerinin bazılarını bizzat kendisi imal ediyor. Rasathanede o zamana göre oldukça ileri teknik ve hesaplamalar kullanarak gözlemlerde bulunuluyor. Mesela Ekliptik ile ekvator düzlemi arasındaki açıyı Takiyüddin bugünküne çok yakın şekilde hesaplıyor, bu konuda önemli eserler de oluşturuyor. Aynı dönemde, Takiyüddin İstanbul’da, Kopernik’in ortaya attığı bilimsel devrimi pratikte gerçekleyen astronom Tycho Brahe, Danimarka’daki Uraniborg Rasathanesi’nde birbirlerinden habersiz benzer gözlemleri yapıyorlar aslında. Bu anlamda, Takiyüddin basit bir müneccim değil, astronomi ve matematik alanında ciddi çalışmalar yapıyor.
Melekler ve astronomi!
Daha sonra işler karışıyor ama. Alışmadık devlette bilim durmuyor yani!
Rasathane gelişip eserler vermeye başladıkça, Saray’da da kazanlar kaynamaya başlıyor! Rasathanenin uğursuzluk getireceği konusunda, o tarihlerde dünyanın çok yakınından geçen kuyruklu yıldız ve veba salgınının bir uyarı olduğu iddia ediliyor. Rasathane kuran ve astronomi ile uğraşan Uluğ Bey’in sonunun da felaketle bitmesi olayları padişaha delil olarak gösteriliyor. O dönemde İranlılara karşı Osmanlı kuvvetlerinin başarısızlığı da bir vesile oluyor fesat kaynaklarına. Ayrıca, Takiyüddin ve personelinin ‘meleklerin bacaklarını gözlediği’ yolundaki söylentiler de işin pornografik bölümü!
Sonunda karşı cephe kazanıyor…
Şeyhülislam Kadızade Ahmed Şemseddin Efendi Padişah’a fetvasını veriyor ve böyle işlerin haram olduğunu ve mutlaka bir depreme yol açarak memleketi harap edeceğini bildiriyor. III. Murad da kararını veriyor. Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa’ya İstanbul Rasathanesini yok etmesini emrediyor ve 21 Ocak 1580’de Kılıç Ali Paşa, Rasathane’yi rivayete göre denizden topa tutarak bir gecede yerle bir ediyor. Takiyüddin Efendi de küsüyor hayata biraz, iki yıl sonra da ölüp gidiyor.
Böylece, bir hevesin daha sonuna gelinmiş olunuyor. Tıpkı yaklaşık yüz yıl sonra Hazerfan Çelebi’ye olanlar gibi. Tek fark, Hazerfan’a bir de Cezayir sürgünü piyangosu da vurmuş olması! E, o kadarı da normal ama. Adam uçmuş resmen!