Geçen hafta, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kararı ile Covid19 gerekçeli Kısa Çalışma Ödeneği (KÇÖ) uygulaması iki ay daha uzatıldı.
KÇÖ, 2005 yılında, o dönemki ağır ekonomik krizin ardından çalışma yaşamında patronlara kolaylık olması amacıyla hayata geçirilmişti. “Genel ekonomik, sektörel, bölgesel kriz veya zorlayıcı sebeplerle işyerindeki haftalık çalışma sürelerinin geçici olarak en az üçte bir oranında azaltılması durumunda ya da faaliyetlerin tamamen veya kısmen durdurulması durumu işverene gelir desteği sağlayan” bir uygulama. Covid19 döneminde Cumhurbaşkanlığı kararıyla çalışanların uygulamadan yararlanma koşulları hafifletildi, başvuru nedenleri arasına pandemi alındı. Söz konusu Covid 19 düzenlemesi önce hazirana kadardı. Haziran ayında süresi uzatılmıştı. Yeni yayınlanan karar ile 2’inci kez uzatılarak ekim ayı sonuna kadar pandemi nedeniyle uygulamaya devam edilecek. Covid-19 etkisiyle yapılan kısa çalışma başvurularında kabul için, işçinin son 60 gündür sigortalı olarak çalışması ve son 3 yıl içinde 450 gün primi ödemiş olması ( yani sigortalı çalışması) şartı aranıyor.
KÇÖ patronu “maaş” yükünden kurtarıyor. Uygulamaya kabul edilen işyerlerinde çalışanının maaşı devlet tarafından ödeniyor. Ödeniyor dediğime bakmayın. Kısa çalışmada geçen günlerde, çalışan günlük ortalama brüt kazancının % 60’ını ücret olarak alabiliyor. Ücretinin eksik kısmının tamamlanıp tamamlanmaması işverene kalmış. Ücreti tamamlamaktan geçtik, birçok işyerinde çalışma tam kapasite veya tam zamanlı mesai şeklinde devam etse de KÇÖ uygulanıyor. Çalışma tam olsa da emekçiler eksik ücret alıyor. Üstelik KÇÖ’de geçen çalışma günleri emekli prim gün sayısına yansımıyor. Bu nedenle patronlar bu zor günlerde ücret derdinden kurtulurken emekçiler hem ücret kaybı hem de emeklilik hakkı kazanma konusunda kayıp yaşıyor. Ama yüksek işsizlik oranı, pandemi ile beraber derinleşen ekonomik kriz milyonlarca emekçiyi işsiz kalma korkusuyla bu koşulları kabul etmek zorunda bırakıyor.
Bu dert öyle 3-5 kişinin derdi de değil. Pandemi döneminde 2 milyon 5oo binden fazla işçi KÇÖ kapsamında çalıştı. Yaklaşık 16 milyon ücretli çalışanın olduğu bir ülkede 2 buçuk milyon ciddi bir sayı. 2005’ten Pandeminin ortaya çıktığı Mart 2020’ye kadar KÇÖ’den yararlanan sayısının yalnızca 350 bin olduğu göz önüne alınırsa pandemide emekçilere vurulan darbenin ne denli etkili büyük olduğu da anlaşılıyor.
Bu koşullar altında KÇÖ emekçiler için kriz döneminde can simidi olarak görülebilir. İşsiz kalmalarından, ücretlerini alamamalarındansa eksik almaları makul bir seçenek gibi gelebilir. Hak İş ve Türk İş, KÇÖ konusunda süresinin uzatılmasını istemekle yetinmişti. DİSK ise pandeminin başından beri KÇÖ’den yararlanma koşullarının daha da esnetilmesi / kolaylaştırılması gerektiğini, daha fazla işçinin bu uygulamadan yararlanması gerektiğini savunuyordu. Bu talep çok da haksız değil. Çünkü söz konusu işçiler olunca her zaman daha fazlasının mümkün olduğunu biliyoruz.
KÇÖ ödemeleri İşsizlik Sigortası Fonu’ndan yapılıyor. Yandaş basına göre fonunun, geçen yıl toplam geliri 40,4 milyar TL. Pandemi döneminde KÇÖ için yapılan ödemlerin ise 723 milyon TL tutarında. Bu durumda daha fazla işçinin ve hatta işsizin şart koşul aranmaksızın KÇÖ’den ve İşsizllik Sigortası’ndan yararlanması, yararlanma durumunda ise eksik maaş almaması mümkün.
Ama burada amaç işçiyi insanca koşullarda yaşatmak değil, sermayeye nefes aldırmak. Bu tercih de sınıfsal bir tercih. Pandemi dönemi önlemlerinde bir kez daha idrak ettiğimiz gibi İktidar sermayenin iktidarıdır, öncelik onların önceliğidir. İzledikleri yol ile pandemiyi bir işçi sınıfı hastalığı haline dönüştürenler, yine bu süreçte göz göre göre işçilerin hem ekmeğinden hem geleceğinden eksiltiyor
Emek alanında örgütlü ve kitlesel bir mücadele ile AKP’nin bu tercihin sonuçlarıyla yüzleşmesini sağlamak zorundayız.