‘Üçüncü Dünya Savaşı’ dediğimiz, bölgeden bölgeye sıçrayan ve şimdi artık açık seçik “yeni soğuk savaş”la birleşen çatışmalı uluslararası durum Afganistan’dan ABD’nin çekilmesi ve Taliban’ın ülkeye egemen olması ile yeni bir aşamaya yükseldi.
ABD’nin Afganistan’dan Vietnam’da olduğu gibi “topyekun yenilgiye uğramadan” çekilmesi, bana sorarsanız “yeni soğuk savaşa” hazırlanmanın çok önemli bir adımıdır. ABD, bu yeni soğuk savaşın henüz başlangıç aşamasında. Daha ileri aşamalarda Amerika’nın Afganistan’daki varlığı tahmin edilemeyecek kadar büyük bir tehlike altına girecekti. Afganistan Rusya’nın “karnının altında”dır ve aynı zamanda Çin’le “sınırdaştır.” Buna Afganistan’ın Pakistan’la olan “organik bağını” da eklemek gerekir. Taliban’ın temsil ettiği Peştunlar Afganistan’daki mevcudundan kat ve kat daha fazla Pakistan’da yaşamaktadır. Pakistan ise nükleer bir güçtür.
ABD bölgedeki bu durumu büyük bir risk olarak görmüş olmalıdır. Çünkü onlar, Sovyetler Birliği’nin Afganistan’da nasıl büyük bir yenilgiye uğradığını herkesten daha iyi bilirler. Sovyet Ordusu “solcu” Afgan hükümetinin çağrısı üzerine bu ülkeye büyük bir askeri güçle girmiş ve ardından başta ABD olmak üzere Pakistan’ın ve daha önemlisi Çin Halk Cumhuriyeti’nin Afgan İslami güçlerine verdikleri destek yüzünden on yıl sonra yenilerek, Afganistan’dan çekilmişti.
Bu tecrübeden hareket ettiklerini düşündüğüm ABD yönetimi, Soğuk Savaş’ın kızışması durumunda, bu defa kendisine karşı Rusya ve Çin’in, belki konjonktür gereği Pakistan’ın ve hatta İran’ın Taliban’ı, tıpkı bir zamanlar Sovyet karşıtlarının yaptığı gibi desteklemesi durumunda ABD’nin kesin bir yenilgiyle yüz yüze kalacağını görmüş olmalıdır. O nedenle ülkenin büyük kısmını ve Kabil’i elde tuttukları halde Rusya ve Çin’e karşı hazırlandıkları yeni Soğuk Savaş sürecinin başında Afganistan’ı, yenilgiye uğramadıkları halde terk etmişlerdir.
Bu kadar değil. Birçok haber kaynağının belirttiği gibi ABD Taliban’la bir dizi görüşmeler yoluyla anlaşmışa da benzemektedir. Ahval’in bildirdiğine göre şu anda bile Katar’ın Doha kentinde ABD’li Mc Kenzi ile Afganistan’ı temsilen Molla Baradar arasında ABD’nin çekilmesi esnasında ortaya çıkacak sorunları giderme amaçlı görüşmeler yapılmaktadır. Alman Dışişleri Bakanı Maas da bu görüşmeleri teyit etmiştir.
Molla Abdülgani Baradar kimdir?
Baradar Taliban’ın iki kurucusundan biridir. Amerikan işgali ile işbaşına gelen Karzai ile ilk teması kuran kişidir. Ciddi kaynaklar bu görüşmede Baradar’ın Taliban adına işgal altındaki Afgan hükümetiyle uzlaşma önerisinde bulunduğunu daha geçenlerde iddia ettiler.
Nevar ki Baradar 2010 yılında Pakistan’da tutuklandı. Sekiz yıl hapiste kaldıktan sonra, yine aynı kaynakların bildirdiğine göre, ABD’nin Pakistan devletine yaptığı baskılar sonunda 2018 yılında serbest bırakıldı. İşte bu Baradar şu anda yine Batılı devletlerle Katar’da müzakere halindedir. Ve yeni Taliban iktidarının en güçlü temsilcisidir.
Katar deyince durmak gerek. Katar nedir? Türk devletinin bölgedeki tek müttefikidir. Taliban’ın destek aldığı bu ülkeyle Türk devletinin ilişkisi demek, Taliban’la Türk devletinin ilişkisi demektir. Ve bu “ilişki” made in ABD kokuyor. Erdoğan boş yere Afgan hava limanına Biden’la yaptığı toplantıda, aslında Biden’ın diktesi altında, talip olmadı ve “Taliban’la aramızda hiçbir fark yok” demedi.
Öyle görünüyor ki, ABD, yeni Soğuk Savaş’a çok yönlü bir satranç oyunu oynar gibi hazırlanmakta. Çekilerek Soğuk Savaş’ın kızışma aşamasında başına gelecekleri önlediği gibi, kendisini rakip Rusya ve Çin desteğiyle yenecek olan Taliban’la gizli anlaşmalar yoluyla durumu tersine çevirmeye, Afganistan’ı Pakistan ve Türkiye ile birlikte Soğuk Savaş’ta yedeğine almaya çalışmakta. Bunu “işgal” yoluyla yapamazdı, şimdi “çekilerek” yapmaya çalışmakta.
Rusya bilindiği gibi ABD’nin çekilmesine önce “itiraz” etmişken, şimdi Taliban’ın “zaferini” alkışlıyor. Çin aynı şekilde Taliban hükümetini tanıyacağını açıklıyor. Bizim Perinçek de bu oyunun amigoluğunu yapıyor. Bunlar, yukarıdan beri anlattığımız senaryoyla çelişir gibidir. Aslında çelişki yoktur. Bütün devletler kendi rollerini oynamakta. Rusya ve Çin, ABD’nin Soğuk Savaş hazırlığını elbette biliyor ve onlar da, tıpkı Amerikalılar gibi Afganları kazanmak için kolları sıvıyor. Aslında şimdi hem Ruslar hem de Çinliler “ABD biraz daha Afganistan’da kalsaydı da, onun başına bir Afgan ‘gurkası’ geçirebilseydik” diye dövünüyor.
Hiç kuşkusuz ABD Afganistan’ı Rusya’nın ve Çin’in üstüne salmaya kalkmayacaktır. Taliban da aklını peynir ekmekle yemediği için böyle bir iş yapmayacaktır. Ama soğuk savaşın taktik hedefi Rusya ve stratejik hedefi Çin ise, bu işlere başlamanın ilk adımı da İran’dır. İran’ı ya yeniden eski CENTO’vari ittifaka çekmeye çalışacaklar ya da yıkıma uğratacaklar. Tıpkı Irak ve Suriye gibi. İşte bu “ilk işte” Afganistan’ın önemi büyüktür. Şii İran daha şimdiden askeri yığınaklarını “doğuya” yani muhtemel düşmanı “Sünni-Hanefi” Afganistan’a doğru kaydırmakta.
Bütün bu yazdıklarım, şu ana kadar açık, verili ve her zaman yanıltma riski taşıyan enformasyona dayalı olarak çıkardığım sonuçlardır. Kesin olan “üçüncü dünya savaşının” yeni bir aşamasında olduğumuz ve bu aşamada ABD ve NATO’nun, dolayısı ile Türkiye’nin Rusya ve Çin’e, uvertür olarak da İran’a karşı, ucu bir kere daha bölgesel savaşlara açılan, “yeni bir soğuk savaşa” hazırlanmakta olduğudur.
Kürt özgürlük hareketi ve dostları, bu duruma hazırlıklıdır. Üçüncü Yol dediğimiz politik çizgi elimizde etkili bir silahtır. Defalarca dediğimiz gibi demokratik muhalefet soğuk savaşta “aktif tarafsızlık”, yani “üçüncü yolculuk” yolunu tutmalı. Hem “tarafsız” olmalı, yani ne ABD ve NATO’nun ne de Rusya ve Çin’in tarafını tutmalı, hem de “aktif” olmalı; yani bunların haksız kavgalarından halkların özgürlüğü ve refahı adına yararlanmaya çalışmalı.
Özetle halkın bağımsız özsavunma gücüyle, esnek bir diplomasiyi birleştirmeli.