Açlık grevindeki kadın tutuklular, talepleri yerine getirilene kadar hiçbir şekilde açlık grevi eylemini sonlandırmayacaklarını söyledi.
Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eş Başkanı ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hakkari Milletvekili Leyle Güven, PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması talebiyle 8 Kasım 2018’de başlattığı süresiz dönüşümsüz açlık grevi eylemini 108’nci gününde sürdürüyor. Aynı taleple 26 Aralık’tan bu yana Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde açlık grevinde olan Süheyla Taş ve Sariye Taşkesen, aileleri aracılığıyla gönderdikleri mektupta kendi yaşamlarının yanı sıra eylemlerinin hedeflerini yazdı.
‘Eylemimi sonlandırmayacağım’
Mezopotamya Ajansı’dan Nimet Ölmez’in haberine göre, Ankara’ya 12 yaşındayken ailesiyle göç etmek zorunda kalan Süheyla Taş, aslan Hakkarili. Afyon’da üniversite okuduktan sonra gençlik çalışmalarında yer alan Taş, 2017 yılında Diyarbakır’da tutuklandıktan sonra, “örgüt üyesi olmak” iddiasıyla 12 yıl 9 ay hapis cezası aldı. Dosyası hala Yargıtay’da olan Taş, 2017 yılında da açlık grevine giren gurubun arasında yer aldı. Uzun dönem açlık grevinde kalan arkadaşlarının yoğunlaşma düzeyini merak ettiğini belirten Taş, “Her an diri kalmanın büyüsünü merak ediyordum” sözleriyle eylemi tarif ediyor. PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması talebiyle açlık grevine girdiğini hatırlatan Taş, “Önderlik üzerindeki tecrit, tüm halkımıza uygulanıyor. Tecrit kırılmadan sadece Kürt halkı değil, tüm Ortadoğu halkları özgür olamaz. Bu yüzden düğümün çözüm noktası için girdim bu eyleme. Önderliğimiz özgür ve çalışır koşullara kavuşana kadar bedeli ne olursa olsun eylemimi sonlandırmayacağım” dedi.
İlk defa açlık grevinde
2016 Nisan ayından bu yana yargılanan ve Elazığ Karakoçanlı olan Sariye Taşkesen de, greve başlama sürecini ve nedenlerini anlattı. İlk defa açlık grevi eylemine giren Taşkesen, varoluşun temel güdülerinden biri olan açlığın, eylemciler tarafından reddedilmesinin kendisinde merak ve heyecan yarattığını kaydetti. Cezaevinde olup bu eylemi sürdürmenin çok fazla zorluğu olduğuna dikkat çeken Taşkesen, “Mesela dar bir alanda birden fazla kişiyle kalıyorsun ve bir arkadaşın bu eylemin sorumluluğunu alıp direnirken, sen bir açıdan ona destek olmak için normal yaşamını devam etmek zorundasın. Yiyorsun, içiyorsun ama hepsinde bir suçluluk duygusu taşıyorsun. Hep bir mahcubiyet var. Onun böyle düşündüğünü biliyorsun aslında ve bu psikolojiyi hemen herkesin yaşadığını söyleyebilirim. Ben de oluşan hassasiyetlerden biri buydu” sözlerine yer verdi.
‘Son muhteşem olcak’
PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki sürdürülen tecridin insanlık dışı ve kabul edilemez olduğuna vurgu yapan Taşkesen, Kürt halkına uygulanan baskıların İmralı tecridinden bağımsız olmadığını söyledi. Taşkesen, sözlerini şöyle sürdürdü: “Öncelikle başta Ortadoğu halklarının ve tüm ezilen dünya halklarının Önderi olarak kabul ettiği, Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki insanlık dışı uygulamaların asla kabul edilmeyeceği bilinmelidir. Bu yüzden tecridin kırılması ve Sayın Öcalan üzerindeki fiziki tutsaklığın son bulması yalnız Kürt halkının özgürlüğü değil, Türkiye halklarının da demokratik çerçevede özgür yaşam koşullarına kavuşturacaktır. Bu yüzden halkların soykırım kıskacından kurtarılabilmesi için tecridin son bulması zorunludur. Gecenin karanlığında şafağın kızıllığını görebilmek için, yurtsever Kürt halkını, tüm sosyalist demokratik kesimleri, hatta vicdani olarak kendini sorumlu hisseden tüm bireyleri eylemselliğimizi büyütmeye davet ediyoruz. Bilinmelidir ki bu direnişle birlikte son muhteşem olacak.”