13 Kasım’da Taksim’de patlayan bombanın ardından yaşanan gelişmeler bizlere devlet krizinin boyutlarını bir kez daha gösterdi. Bombayı tertipleyen güçler muhtemelen Avukat Jiyan Tosun’u bu provokasyon sürecinde hedef gösterip bu yolla Kürt halkına yönelik bir dizi operasyonun gerçekleştirilmesini amaçlıyordu. Ancak her ne olduysa bu hedef göstermelerden sonra oldu. Saldırıyı gerçekleştirenin başka biri olduğu açıklandı. Ardından da birileri bizlerin saldırganın failinin olay günü MHP Beytüşşebap İlçe Başkanı ile görüştüğünü bilmemizi istemiş olacak ki bu bilgi de basına sızdırıldı.
Bildiğimiz kadarıyla bu tarz bilgiler istense gizli kalır. En azından bu tarz kontra eylemlerde kullanılan plan ve yöntem kolay kolay deşifre olmaz. Devam edelim. Soylu ABD’yi suçladı. YPG/PYD’yi işaret etti. Ancak ne hikmetse yine kısa sürede failin Suriye’deki çetelerle bağlantısı ortaya çıktı. O esnada Erdoğan ABD’ye taziyeler için teşekkür etmek ve Biden ile görüşme ayarlamaya çalışmakla meşguldü.
Kutsal devlet ittifakının kırılganlığı
15 Temmuz sonrası açığa çıkan krizin şekillendirdiği ve devletin ayakta kalması için zorunlu olarak kurulan kutsal devlet ittifakı adeta beş benzemezden oluşuyor. Hulusi Akar, Recep Tayyip Erdoğan, Doğu Perinçek, Mustafa Destici, Devlet Bahçeli, Süleyman Soylu… Yüzeyde kişileri görüyor olsak da onların her biri devlet bürokrasisini paylaşan devlet fraksiyonlarının temsilcileri. Daha da önemlisi bu politik kimlikler farklı ideolojik formasyonlara sahip. Bu da devlet içerisinde iki eksenli bir kriz doğuruyor. Birinci eksen hangi kritik konumun kim tarafından parselleneceği. İkincisi ise devletin hangi ideolojik zeminde örgütleneceği ve hangi eksende konumlanacağı. İslamcılık, Türkçülük, NATO’culuk, Avrasyacılık gibi farklı ideoloji ve yönelimlere sahip, daha da önemlisi kimileri birbirleriyle tarihsel bir düşmanlık içinde olan bu beş benzemez zorunlu bir ittifak içerisinde.
Devletin fay hattı tam olarak buradan geçiyor. Bu benzemez kardeşlerin kutsal ittifakı içeride bir didişme ve itiş kakış yaratıyor ve hatta operasyonel hamleleri yaratma potansiyeli taşıyor. Görünüşe göre Taksim saldırısı da sonrasında ortaya saçılan ifşaatlar da klikler arasındaki operasyonel hamlelerdi. Gerçek failin kim olduğunu tam olarak bilemesek de krizle yüklü devlet iktidarında bir çatlak daha oluştuğunu görmek zor değil.
Uzun erimli krizler ve ittifakımız
Bütün bunlar bizi ne bakımdan ilgilendiriyor? Birçok nokta var. Açalım. Birincisi içerisinde nefes almaya çalıştığımız krizler silsilesi basitçe bir seçimle ya da iktidar değişikliğiyle ortadan kalkamayacak kadar derinler. Devletin ideolojik olarak ne biçimde örgütleneceği sorunu öyle kolay çözülemez. Bir yandan Kemalizm, bir yandan İslamcılık, bir yandan Türkçülük… Ekonomik krizin yarattığı yıkım egemen sınıfların hegemonya kurmalarında ciddi zaaflar yaratıyor. Üstelik her ne kadar oluşturulan dehşetengiz emek rejimi hepsini tatmin etse de birikim yönelimleri sermaye sınıfını yekpare bir biçimde memnun edemiyor. Son asgari ücret tartışmalarında TÜSİAD ile tekel dışı sermaye gruplarının birbirlerine zıt açıklamaları bu durumun en güncel örneğini oluşturuyor. Bir tanesi iç tüketimi gözeten ve toplumsal rızaya dayalı bir düzenleme talep ederken bir diğeri rekabette ayakta kalabilmek için sefalet ücreti talep ediyor. Burada sermayenin tüm kesimlerini memnun etmek ne Cumhur İttifakı açısından ne de Millet İttifakı açısından kısa vadede mümkün görünmüyor. Rejim krizi de ayrı bir yerden iktidar bloğunun tamamını zorluyor. Bütün bu krizleri Kürt halkı ile savaşarak, Alevileri de asimile edecek düzenlemeleri hayata geçirerek yönetmeye çalışıyorlar. Nasıl olacak?
Tablo bu yanıyla karanlık. Ama diğer yandan basit bir teselli verme ve umut aşılama çabasının ötesinde, nesnel bir olasılık olarak ifade etmek gerekirse Emek ve Özgürlük İttifakı halkın öz çıkarlarını kurucu bir program etrafında örgütleyerek, kurucu sol bir tarihsel bloka evrilebilir. Tarih böyle anlardaki doğru müdahalelerin yarattığı ani sıçramaların örnekleriyle dolu. Geçmişe saplanmaya da gerek yok. Latin Amerika deneyimleri bunun günümüzde de mümkün ve gerekli olduğunu gösteriyor. Ama şunu da ekleyelim. Her şey çok hızlı akıyor. İttifakın önüne koyduğu görevi yerine getirmesi için hızlı hareket etmesi gerekiyor.