Şaziye Köse*
2022’nin son günlerinde tüm çalışanların aleyhine, ama bir de müjde verilerek “Daha sonra tekrar değerlendireceğiz” açıklamasıyla birlikte seçim malzemesi haline getirilen bir asgari ücret tespit süreci daha tamamlanmış oldu. Türkiye’de Anayasa’nın 55’inci maddesine göre, asgari ücretin tespitinde, çalışanların geçim şartları ve ülkenin ekonomik durumu göz önünde bulundurulur. Yine Türkiye’nin de kabul ettiği İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin asgari ücretle ilgili 23. maddesi “Çalışan herkesin, kendisine ve ailesine insanlık onuruna yaraşır bir yaşam sağlayan ve gerektiğinde her türlü sosyal koruma yolları ile de desteklenen adil ve elverişli bir ücrete hakkı vardır” ilkesine yer vermektedir.
Türkiye’de AKP-MHP iktidarı yıllardır hem uluslararası sözleşmeler hem de Anayasa ve Asgari Ücret Yönetmeliği tarafından belirlenen ölçütleri gözetmeyerek, işçilerin geçim koşulları ve ülkenin gerçek ekonomik durumunu göz önüne almadan asgari ücreti belirlemektedir. İşçinin ailesi dikkate alınmaz, işçi tekil kabul edilir. Dahası saptanan ücret tekil bir insanın bile insanca bir yaşam sürmesinin yakınından dahi geçmemektedir.
3’lü fotoğraf ne anlattı?
2023 asgari ücret açıklamasındaki fotoğraf, hükümet ve sermaye ortaklığını bir kez daha gözümüze soktu. Ortada işçi tarafı yok, “asgari ücret tespit komisyonu” yok, toplanma ve toplantı yok. 3’lü fotoğrafta; Cumhurbaşkanı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ve TİSK Başkanı. Malumun ve hukuksuzluğun ilanı. Hiçbiri komisyon üyesi değil. Ama hukuk nerede var ki burada olsun. Kurulların işletilmemesi, hukukun her alanda çiğnenmesi çok yaygın bir hal aldı. En nihayeti çalışma hukuku da ayaklar altına alındı. Şaşırdık mı? Hayır. Aslında yine bir Cumhurbaşkanı açıklamasıyla asgari ücrete yıl içinde zam müjdesi verilerek, asgari ücret yönetmeliği 2022 yılında zaten fiilen işlevsizleştirilmiş ve lağvedilmişti.
Türkiye’de DİSK-AR verilerine göre; yüzde 50, bazı sektörlerde yüzde 60-70 civarında asgari ücretli çalışan var. Avrupa Birliği ülkelerinde bu rakam yüzde 4 veya daha altındadır. Rakamlara baktığımızda durumun vahameti daha net anlaşılıyor. Dahası Türkiye’de milyonların aldığı ücret artık “açlık sınırı ücreti”dir. Bir ailede 2 kişi çalıştığını varsaysak bile yoksulluk sınırının 26-27 bin olduğu bir yerde asgari ücretin en az 13.000 lira düzeyinde olması gerekiyor, 2 kişinin alacağı ücret ancak yoksulluk sınırını yakalayabiliyor. Ki, yeni yılda gelen zamlarla yoksulluk sınırı çoktan değişti. Neresinden bakarsak bakalım asgari ücretin tespiti; hükümetin ve sermayenin insafsızlığına terk edilmiş, açlığa ve yoksulluğa mahkûm edilen milyonlarca insan demek.
Başka bir fotoğraf!
Kamu emekçileri ve emeklilerini yani 17.5 milyon insanın kaderini belirlemede de başka bir fotoğraf var. Yetkili ama etkisiz konfederasyonun genel başkanı Ali Yalçın. Kapı kapı dolanıp zam dilenen Ali Yalçın, yüzde 25’e razı oldu. Pardon! Cumhurbaşkanı insafıyla yüzde 5 daha. Yani yüzde 30’u ayakta alkışladı. Şaşılacak bir şey yok. Faşizm kendini kurmaya başlarken önce emek örgütlerini korporatist biçimde kıskacı altına alır. Aldı da. Üye sayılarına baktığımızda hükümet yanlısı konfederasyonların ne kadar çok sayıda işçi ve emekçiyi kontrol altında tuttuğunu görebiliriz. Ayakta alkışlayan Ali Yalçın’ın ve MEMUR SEN’in fotoğrafı tam da bunu anlatmaktadır.
Sözde ‘toplu sözleşme’ düzeni!
Asgari ücretten sonra kamu emekçileri ve emeklilerinin aylık ve zam oranları da yine Cumhurbaşkanı tarafından açıklandı. Önce yüzde 25, ertesi gün yüzde 30 zam verildi. 2012 yılından beri 6 defadır kamu emekçileri ve emeklileri adına sözüm ona masaya oturan “büyük konfederasyon!!!” Memur Sen, kamu emekçileri ve emeklilerine zarardan başka bir şey kazandırmadı. Sürekli hak kayıpları. Ama bu kaçınılmaz bir durum. Toplu sözleşme yetkisi hem de aba altından sopa göstererek şişirip büyüttüğü kendi paralelindeki tek yetkili ama etkisiz konfederasyona verilince ve grev hakkı olmayan bu toplu sözleşme düzeninden başka bir sonuç beklenemez. 4688 sayılı yasa ve bu toplu sözleşme düzeni çökmüştür. Kamu emekçileri ve emeklilerinin ücretleri asgari ücrete göre gerilemiştir.
TÜİK’e değil, hayata bak!
Artık zam oranlarını gerçek patron TÜİK belirliyor. Çalışanların enflasyona ezdirilmediği iddia ediliyor. Bu içi boş bir iddiadır. Çünkü TÜİK’in enflasyon açıklamaları, hayatın gerçekleriyle, çarşı, pazar, gıda fiyatları, et, süt (%200 zamlanma) gibi temel gıda maddelerindeki zamlarla ters açı oluşturuyor. TÜİK’in enflasyon açıklamaları güvenilmezdir. TÜİK Aralık 2022 tüketici enflasyon oranını yüzde 1,18 olarak açıklayarak güvenilmezliğini kendisi tescilledi. TÜİK verileri meşru değildir ve hayatın olağan akışına da aykırıdır. Siyasal iktidar TÜİK yoluyla milyonların kaderini belirliyor, emek gelirlerini bastırıyor. Siyasal iktidar da bu yolla Türkiye’yi asgari ücretliler cehennemine çeviriyor. Çünkü kamu emekçileri ve emeklilerinin gelirleri asgari ücret karşısında geriledi, makas daraltıldı. Etkisiz yetkili konfederasyon alkışlayadursun, bu rauntların devamı var.
Peki ya kadınlar?
Ne bütçe tartışması ve belirlenmesinde ne de asgari ücretin belirlenmesinde kadınlar var. Kadın işçiler şu cümleleri kuruyor. “Yine üç kuruş artıracaklar ve yeniden zam yağmurları başlayacak, birçok fabrikada işten atılanlar ne yazık ki biz kadınlar olacak.”, “Asgari ücret kiramı karşılamıyor, kreşin yanına yaklaşılmıyor.”, “Biz yok sayılıyoruz, kimliğimizden dolayı aynı işi yapsak da daha düşük ücret alıyoruz.” Bu hep böyle oluyor. Bu ifadeler TÜİK’in uydurma verilerini değil, gerçeği ortaya koyuyor.
DİSK’in aralık ayı başında yayımlanan Asgari Ücret Gerçeği 2023 Araştırması’na göre; Türkiye’de çalışan her 5 kadından 3’ü, asgari ücret civarında ücretlerle çalışıyor. Asgari ücretin altında ücret alanların oranı yüzde 16,5 iken, kadınlarda bu oran yüzde 22,5 seviyesinde. 6,2 milyon kadın çalışanın yüzde 58,5’i, asgari ücretin altı ve asgari ücretin yüzde 20 fazlası aralığında ücretlerle çalışıyor. Öte yandan ücretli yevmiyeli kayıt dışı çalışanların yüzde 33,3’ü kadın. Kayıt dışı çalışan bu kadınların yüzde 90’dan fazlası, asgari ücretin altında bir ücretle çalışmak zorunda bırakılıyor. Bir başka gerçeklik üretim süreçlerindeki değişim. Evler iş yerine dönüştü. Bakım hizmetleri kadınların sırtında. Mekan, elektrik, su, yemek, çalışma süresi, servis… Kaç sermaye kaç. Evde bu parça başı işler büyük çoğunlukla kadınlar tarafından yapılıyor. Ama onlar işçi değil, asgari ücretli de değil. Onlar her geçen gün yoksullaştırılan, tamamen güvencesiz kadınlar. Ve yok hükmündeler.
Biz istersek gerçekleştiririz!
Asgari ücret, bir başlangıç ücreti olmaktan çıktı, ortalama ücret haline geldi. Geniş, kapsayıcı bir toplu sözleşme sistemi olmadan, sendikal örgütlenmenin önündeki engeller kaldırılmadan, asgari ücretin ne kadar artırıldığı o kadar da işe yaramaz. Herkese güvenceli iş, güvenli gelecek ve insanca yaşanacak ücrettir esas olan. Asgari ücret yüzde 54,6 verdim, sus! Kamu emekçileri yüzde 30 verdim, sus! Al sana 3600, sus! Sadaka dağıtmaya devam edeceğiz, sus! EYT verdim, sus! Demokrasi isteme, sus! Haklar özgürlükler deme, sus!
Önümüz seçim. Artık susmayalım. Biz istersek gerçekleştiririz, bu tabloyu tersine çevirebiliriz.
*HDP Emek Komisyonu’ndan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı