Kapitalizmin doğayı sınırsızca metalaştırıyor olması büyük bir susuzluğu ortaya çıkarıyor. Su savaşlarının başladığı günümüzde ise susuzluk Ortadoğu’nun en büyük yaşamsal sorunu haline geliyor
Yusuf Gürsucu / İstanbul
Türkiye yarı kurak bir iklime sahip olan coğrafyada yer alıyor. Buna karşın Türkiye’de su havzaları adeta yok edilirken yeraltı suları ise son 20 yılda bazı bölgelerde 5-10 metrelerden 400-500 metrelere gerilemiş durumda. Türkiye coğrafyasının yarı kurak olarak nitelenmesine yol açan şey yaz kuraklığıdır. Son yıllarda yaz kuraklığına kış kuraklığının da eklenmesi yakın gelecekte büyük bir susuzlukla birlikte gıda sorununu ortaya çıkararak, yoğun bir göç hareketinin başlaması bekleniyor. Tüm bu sorunları bilen mevcut iktidarın ise sorunu çözmeye dönük adımlar atmak yerine su sorununu ve iklim değişimini her geçen gün büyüten politikalara imza atmaya devam ediyor olması dikkat çekiyor.
Kış kuraklığı
Kış aylarında kar yağışının azalması, yağmurların stabil ve uzun süreli yağışlar yerine sellere yol açan ani ve kısa süreli yağışlara yerini bırakmış olması susuzluğun giderek yaklaştığını gösteriyor. Kışları alçak basınca bağlı sıcak ve soğuk cephe hava hareketleri kuzeyden inerek Türkiye coğrafyasına yağmur ve kar getirirdi. Batı bölgelerinde daha çok ortaya çıkan yüksek basınç nedeniyle kuzeyden giren yağışın güney bölgelere ulaşamadığı görülüyor. Metropollerin giderek büyümesi ve betona boğulması ise kentlere ulaşan karın yağmura dönüşerek yeryüzüne inmesine neden olduğu bilim insanlarınca belirtiliyor. Bugün yaşanan meterolojik kuraklığın bir süre sonra tarımsal kuraklığı ortaya çıkaracağı ve bu nedenle büyük bir gıda krizi yaşanacağı noktasında birçok uyarı yapılıyor.
Karadeniz kuruyor
Son yıllarda Türkiye’nin kuzeyini oluşturan Karadeniz Bölgesi’nde kış kuraklığı bölgede ortaya çıkan susuzluğun en önemli göstergelerinden biri. Ekim, kasım ve aralık aylarında beklenen yağış miktarı yüzde 60 seviyesinde azalmış durumda. Çoruh Nehri üzerine inşa edilen barajlardaki su miktarı ekim ayı itibariyle yüzde 25’lere kadar gerilediği ve inşası süren Yusufeli Barajı bittiğinde alt bölgelerde kalan barajlara su ulaşmayacağı belirtiliyor. Muratlı, Deriner, Borçka ve Artvin barajları bugün enerji üretim seviyesinin altına inen su miktarı nedeniyle büyük bir kamusal zarar ortaya çıkmış durumda.
Su kıtlığı!
Su kıtlığını ortaya çıkaran belli başlı etkenlerin başında bölgesel iklim şartları, kuraklık, çölleşme ve ormansızlaşma, metropol sayılarının artması, sanayi havzalarının sınırsız su kullanımı ve yine özellikle sanayinin açtığı yeraltı kuyuları, su havzalarının yok edilmesi (enerji, maden vb.) gelmektedir. Bu nedenlerin toplamı su kıtlığını ortaya çıkarır. Su kıtlığını iklim değişimine bağlayıp tek sorumlusunun iklim olduğu iddiaları su havzalarının yok edilmesine yönelik bir maske olarak kullanılmaya başlandığı gözlenmektedir. Tarımsal sulamalarda kullanılan salma su yöntemi nedeniyle aşırı su çekiminin de su kıtlığında önemli bir etken iken kısa dönem içinde tarımsal alanların suyu bulamama tehlikesi ortaya çıkmaktadır.
İklim değişimi
Yaşanan kuraklığı can yakıcı ve geri dönülmez biçimde karşımıza çıkaracak olan şey ise küresel boyutta süren iklim değişimi olacaktır. Bugün su havzalarını yok etmenin bir aracı olarak kullanılan iklim değişimi sonucu, Dicle ve Fırat nehirlerinde debinin azalması, beraberinde diğer ülkelerle ciddi su krizilerini ortaya çıkaracaktır. Türkiye’deki iktidarın suyu bir silah olarak değerlendirmeye çalıştığını gösteren birçok emarenin olması ise sorunların çoktan başladığını göstermektedir. Mevcut iktidarın bir diğer hedefi ise gelişen kuraklık nedeniyle Ortadoğu coğrafyasına suyu bedel karşılığı satmak. Bunun hazırlıkları yapılmaktadır. Kıbrıs’a döşenen su boru hattı bu sürecin bir parçasıdır.
800 milyon suya erişemiyor
Afrika halklarının yaklaşık yüzde 40’ı temiz suya erişemezken dünya genelinde bu sayı 800 milyona ulaşmış durumda. Önümüzdeki 30 yıl içinde kapitalizmden çıkılamaması halinde su talebi yüzde 60’a yakın seviyede artış gösterecek. Kapitalist endüstrinin su ihtiyacı ise yüzde 400 civarında artacak. Tüm bu gelişmeler büyük bir su krizinin yaşanacağı yıllara doğru hızla gidilirken, su kıtlığı nedeniyle yaşanacak savaşlar ve göçler yaşamı bugünden çok daha fazla olumsuz etkileyecek. Birçok canlı türünde ise yok olma kitlesel boyutlarda yaşanacak. Petrol savaşlarının yerini su savaşları almaya başlayacak.
Su savaşları yaşanıyor!
Meksika’nın Chihuahua eyaletinden Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) New Mexico eyaletine uzanan Conchas Nehri üzerindeki La Boquilla Barajı’ndan yıllardır ABD’ye su transferi yapılıyor. Susuzluktan kırılan ve mevcut su politikalarına karşı protestolar düzenleyen Meksikalı çiftçiler, 2 bin kişilik katılımla ABD’ye su transferini engellemek için barajı ele geçirerek, ABD’ye su sevkiyatını durdurdular. Yetersiz su kaynaklarını paylaşmak istemeyen çiftçiler direnişlerini sürdürürken baraj işgali sırasında askerlerin ateş açarak saldırmaları sonucu Jessica Estrella Silva adlı protestocu bir kadın çiftçi yaşamını yitirdi. Meksikalı çiftçiler “Su satılmaz, su korunur” sloganıyla işgal ettikleri barajdan su sevkiyatını engellemeyi sürdürüyor.
ABD suyu ne yapıyor?
ABD’de kaya gazı ve kaya petrolü üretimleri için yoğun bir su ihtiyacı yaşanıyor. Daha önce sondaj sahalarına farklı eyaletlerden tır tankerleriyle su taşınması sırasında adeta bir su savaşı yaşanmıştı. Çiftçiler sulama barajlarında tankerle kaya gazı alanlarına taşınmak istenen suyu korumak için tankerlere savaş açmış ve su sevkiyatını durdurmuşlardı. New Mexico’da sondaj sahalarının ihtiyacı olan su sorununu çözmek için Meksika ile anlaşma yapan ABD, La Boquilla Barajı’dan New Mexico’da yoğunlaşan kaya gazı ve kaya petrolü sahalarına su ulaştırmak için boru hattı döşemişti. Son yıllarda Meksika Chihuahua eyaletinde artarak büyüyen susuzluk ve kuraklık nedeniyle çiftçiler baraj suyunun ABD’ye taşınmasına karşı harekete geçti ve barajı işgal etti. ABD Enerji Bilgi İdaresi Başkanlığı (EIA), yedi kaya gazı oluşumundan elde edilen günlük petrol miktarının Temmuz ayında 70.000 varil arttığı ve gelecek aylarda en büyük artışın Teksas ve New Mexico’daki Permiyen Havzası’nda olacağını açıklamıştı.
Su kanunu!
Bazı ‘STK’lerin hükümetten ısrarla talep ettikleri Su Kanunu için iktidar ‘Su Kanun Tasarısı’ hazırlamıştı. Tasarıda suların ‘sürdürülebilir biçimde korunması ve azami kullanımı’nın hedeflendiği ifade ediliyordu. ‘STK’ler Su Çerçeve Direktifi’nin baz alınarak Su Kanunu hazırlanmasını talep ederlerken iktidar da buna göre bir tasarı hazırlamış ve tepkiler sonucu tasarıyı askıya almıştı. AB Su Çerçeve Direktifi’nde ve hazırlanan Su Kanunu Tasarısı’nda suyun sürdürülebilir biçimde korunması yaklaşımı, suyun doğal varlığını tüm ekosistem için değil, kapitalizmin ihtiyaçlarını yani aşırı tüketim ve aşırı üretim politikalarına devam edebilmenin kaygısı içinde ele alındığını görebiliyoruz. AB Su Çerçeve Direktifi’nin en önemli yaklaşımı “kirleten öder” ile “kullanan öder” yaklaşımıdır. Bu perspektif ile suyun tamamen ticari bir meta olarak değerlendirildiği görülmektedir.
Çiftçiye dereler yasak
Su Kanun Tasarısı’nın temel hedefi, yakın gelecekte yaşanması muhtemel su kıtlığı gibi sorunlara karşı suyun kontrol altına alınarak ve tamamen metalaştırılıp ticari değeri yükseltilerek, kapitalizmin birikim sürecinde sermayenin en önemli ‘yaşamsal’ kaynağı olarak görülmesidir. Tasarıda su yönetiminde nihai kararı ‘Su Yönetimi Yüksek Kurulu’nun vereceği vurgulanıyor. Bu kurulun sadece bakanlıklardan oluşacağı da yasa tasarısında yer almakta, havza planlamaları kapsamında yönetim planlarında yer alan kurum ve kuruluşlar (Kamu+Şirket+STK) su tahsisine karışmayacağı, tahsisin sadece DSİ tarafından yapılacağı, tasarıda ticari amaçla herhangi bir dere, kaynak vb. yerlerde izinsiz su kullanımı halinde cezai müeyyide konmuş. Bu cezai müeyyide, tarlasının yanından geçen dereden, geçimlik tarım amacıyla su kullanımının yapılamayacağı anlamına gelmektedir.
Suda öncelik şirketlerin
Tasarıda ücretlendirmenin, her türlü su ve atık su hizmetlerinde tam maliyet esasına göre düzenleneceği yazılmış. Suyun tam maliyeti nedir? Gerekli hallerde yetkili idarelerce destek sağlanabileceği ve bu desteğin ‘Su Yönetimi Yüksek Kurulu’ tarafından sağlanacağı ne demektir? Halka su en yüksek fiyattan satılırken sanayiye teşvikler kapsamında su bedava mı verilecektir? Bu sorunların cevabı evetten başka bir şey değil. Mardin Mazıdağı’nda inşa edilen Dilaver Barajı suları Mehmet Cengiz’in Eti Bakır’ına nasıl veriliyorsa öyle verilecek. HES ve benzeri işler için şirketlere suların 49 yıllığına kullanım hakkı devirleri yapılırken şirketlerin bu anlamda suyun kullanımında önceliği alacağı zorlama bir düşünce olamaz.
Kaya gazı
Uzmanlar, Ortadoğu’da konvansiyonel yolla yeraltından çekilen petrol ve gazın giderek azalacağını ve ekonomik ömrünün 2040 yılında biteceğini belirtiyorlar. Konvansiyonel üretimin yerini, ABD’de uzun süredir yapılan ve Türkiye’de de başlayan hidrolik kırma yöntemiyle yeraltının 3-5 bin metre altına yapılan yatay sondajlar alacak. Kaya gazı ve kaya petrolü adı verilen üretimlerde, yeraltının 4-5 bin metre derinliklerinde yer alan karbon özellikli kayaçların binlerce ton kimyasal katılmış su ve kum ile birlikte çok yüksek bir basınçla yeraltına deşarj edilerek kayaların parçalanması yöntemi uygulanmaktadır. Türkiye’de Diyarbakır, Trakya, Karadeniz ve Niğde bölgelerinde zengin yatakların olduğu açıklanmış ve Diyarbakır ile Trakya’da uzun süre önce sondajlar başlamış durumda. Bir kuyuda ortalama 300 bin metre küp su kullanılırken içine katılan kimyasallar ve yeraltında bulunan ağır metaller yeraltı sularına karışmaktadır.
Doğa talanı ve Ortadoğu
Bugün içinde bulunduğumuz coğrafyada süren savaşların tamamı emperyalist kapitalizm ile onun uzantısı ülke muktedirleri ve sermaye çıkarları için yaşanmaktadır. Endonezya, Malezya, Irak, Yemen, Suriye, Tunus, Cezayir’den Libya’ya ve Fas’a kadar bütün ülkelerde yaşayan Müslüman halklar ölümlerden, açlıktan, susuzluktan ve sefaletten kurtulmak için hiç bilmedikleri ve asla uyum sağlayamayacakları kültürlerin içinde yaşam şansı aramak uğruna göç yollarında ölmektedirler. Göçü başarmış olanlarsa vardıkları ülkelerde öteki ve en yoksul kesimler olarak, kapitalist soygunun en vahşi biçimine maruz kalmaktadır.
Yeni paradigmaya ihtiyaç var
Petrol, maden vb. üretimler için doğal yaşam hiçe sayılırken topraklar geri dönülmez biçimde kirletilip yok edilmektedir. Tüm sular kapitalist üretim süreçlerine bağlanırken insan dahil diğer tüm canlıların suya erişimi imkansız hale getirilmektedir. Sıcaklık rekorlarının kırıldığı Ortadoğu’da yakın gelecekte aşırı sıcaklar, kitlesel ölümlere yol açacak olan inanılmaz su kıtlığı ve gıdaya ulaşamama gibi can yakıcı sorunlarla birlikte görülecektir. İran ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin bazı bölgelerinde 60 derecelere çıkan sıcaklıklar bu sürecin başladığını göstermektedir. Önümüzdeki yıllarda görülecek sıcaklıklarla birlikte susuzluk ve kuraklık Ortadoğu’nun adeta ‘kaderi’ olacak. Yeni bir perspektife ve yeni paradigmalara acil ihtiyaç var. Antikapitalist bir duruş ve buna bağlı üretim süreçlerini hem emeğin hem de doğanın haklarını gören bir yerden yeniden ele alınması gerekmektedir. Bunun ise mevcut sermaye iktidarlarının sultası altında gerçekleşmesi olanaksızdır. Çünkü bu iktidarlar, bu sorunların bizatihi sebebidir.