Seydi Fırat
Kürt halkına yönelik susturma siyaseti tüm yoğunluğuyla sürüyor. İktidar susturma siyaseti çerçevesinde geçen gün 16 Kürt gazeteciyi tutuklayıp hapse koydu. Bu gazeteciler bölgenin dili, gözü ve kulağıydı.
İktidar Kürt halkının ruhu olan Kürt müziğini engelleme, müzisyenlerini ve dengbêjlerini susturma yönünde sistematik bir saldırı içinde. Kürt sanatçıların konserleri iktidarın baskılarından dolayı iptal edilmekte, sanatçılar saldırıya uğramakta, kovuşturmaya ve hapse maruz kalmaktalar. Kürtçe tiyatro ve skeçlere yönelik muamele hakeza aynı istikamette sürüyor.
Kürtlerin geleneksel kıyafetine ve ulusal renklerine ve sembollerine yönelik saldırı ve yasak benzeri bir yoğunlukla sürüyor. İktidar 2022 Newrozu’nda, Diyarbakır’da üzerinde Kürtlerin geleneksel kıyafeti var diye 2 yaşındaki çocuğun kıyafetini polise soydurdu. Çocuğun babası ceketini çocuğa sararak çocuğunu Newroz alanına öyle götürdü.
Newroz’da Diyarbakır’ın Bismil ilçesinde 5 yaşındaki çocuğun üzerinde Kürt kıyafeti var diye, karakolda gözaltına alındı. Yine geçen hafta İstanbul Esenyurt’ta Kürt bir aile düğününde sarı, kırmızı, yeşil renkteki şal taktıkları için damatla birlikte 9 kişi tutuklanıp hapse konuldu. Düğünde müzik yapan müzisyenler gözaltına alındı.
Kürtçe mevlit okuyan Kürt din adamları gözaltına alınıyor. Kürt din alimleri baskıya ve hapse maruz kalıyor, dernekleri kapatılıyor. Kürtçe mevlit okuduğu için 76 yaşındaki Kürt din alimi Ali Boçnak yıllarca hapse maruz kaldı ve Ağrı Patnos hapishanesinde yaşamını yitirdi.
Soykırımın bir ayağı olan asimilasyon politikası tüm yoğunluğuyla sürüyor. Türkiye’de nüfusu 20 milyonu aşan bir halk, Kürt halkı kendi çocuklarına Kürtçe eğitim verecek bir ilkokula dahi sahip değil. Kürt diline ve kültürüne yönelik marjinalleştirme saldırıları tüm yoğunluğuyla sürüyor.
Siyasal alana yönelik saldırı ve susturma uygulamaları tam bir düşman hukuku çerçevesinde sürüyor. Siyasal-demokratik mücadele yürüten Kürt siyasetçileri ve toplumsal mücadele dinamikleri çok ağır saldırılarla hep yüz yüze kalmakta, hayatlarının büyük bölümünü ya hapishanede ya da sürgünlerde geçiriyor. Kürtlerin siyasal ve toplumsal kurumları üzerinde eşi görülmemiş bir zulüm, tarihsel olarak hep estirile geldi.
AKP-MHP iktidarı bu faşist ve ırkçı uygulamanın doruk noktasını sergiliyor. 1925’te çıkarılan Takrir-i Sükun Kanunu 1929’da yürürlükten kaldırıldı. Kaldırıldı kaldırılmasına ama Kürtlere, Kürt halkına karşı bu kanun fiiliyatta hep yürürlükte oldu. AKP-MHP iktidarının Kürt halkına yönelik uygulamaları 1925’in, 38’in konsepti temelinde sürüyor, muhalefet de onu tamamlıyor.
Kürt sorununda iktidarın ve muhalefetin zihin kodları bir bütündür; çözümsüzlük ve susturma üzerine işliyor. Kürt halkını temel ve evrensel haklarından alıkoyma ve mahrum bırakma üzerine işliyor.
Bu zulme, bu insanlık dışı muameleye, bu büyük kötülüğe karşı işleyen başka bir gerçek daha var; O da Kürt halkının büyük mücadelesi ve direnişidir. Büyük özgürlük tutkusu ve bilincidir. Kürt toplumsal gerçeğinin her alanında bu hakikat işliyor.
İktidar susturma konseptinin en katısını, en ağırını İmralı’ya yönelik, sayın Öcalan’a karşı uyguladı. Buna rağmen başarılı olmadı, bundan sonra da asla başarılı olmayacaktır. Kürt halkı sayın Öcalan’a yönelik insanlık dışı muameleyi kabul etmiyor ve bundan sonra da kabul etmeyecektir. Gemlik eylemliği ile bunu bir kez daha göstermiş oldu.