Diyarbakır’ın ruhu olarak bilinen Sur’un büyük bir bölümü ‘açık cezaevi’ne çevrilirken, geri kalan kısmında hala rengarenk yaşamları görmek mümkün
Elif Aydoğmuş / Diyarbakır
Diyarbakır’ın en eski yerleşim yerinden Sur ilçesi, Hurriler, Mitanniler, Hititler, Asurlar, Medler başta olmak üzere 33 medeniyete ev sahipliği yaptı. İlçenin hemen her yerinde egemen olmuş büyük uygarlıkların bıraktıkları izlere ve çok sayıda tarihi esere rastlamak mümkün. Tarihi geçmişi M.Ö. 7 bin 500 yıllarına kadar uzanan Sur’un daracık sokaklarında attığınız her adımda canlı tarih size eşlik ediyor. Her uygarlık kendi kültürünü, öncekilerle buluşturup daha da zenginleştirerek bugüne miras bırakmış. Ancak sokağa çıkma yasakları döneminde bu büyük medeniyet mirası büyük oranda yerle bir edildi.
Kapılar daima açık
Kapitalizmin insan ilişkilerini bu denli öldürdüğü bir dönemde Sur’un henüz yıkılmayan bölümünde yaşayan insanların, birbirleriyle ve sokaklarında yürüyen “yabancılar” ile samimiyeti hala görmeye değer. Mahalle kültürlerini, ‘komşu komşunun külüne muhtaçtır’ anlayışı üzerinden değil ‘komşu komşunun dayanışması ile var’ anlayışı üzerinden yaşıyor Surlular. Sur’un başına “bela” olanın büyük oranda bu dayanışma ve örgütlü yaşam biçimi olduğunu sanırım birçoğumuz biliyoruz.
Ortak yaşam
Bilgisayar ve tabletlerin çocukları evlere hapsettiği bu dönemde, Sur sokaklarında cıvıl cıvıl çocuk seslerini duyarsınız. Evlerin kapılarının kapalı olduğunu da göremezsiniz. Sokakta yakılan ateşin üzerindeki koca tencerenin içinde pişen kışlığın tek bir aileye ait olduğunu hiç düşünmeyin. Kadınlar bir araya geliyor ve kışlık yiyeceklerini keyifle birlikte hazırlıyor. Siz yanlarından geçerken yokmuşsunuz gibi davranmıyorlar, önünden geçtiğiniz hemen her kapı önce biraz sohbet edip ardından eve davet ediyor.
Cezaevine çevrilmiş
İnsana özünü hatırlatan bu yaşam biçimi nedeniyle Sur’un büyük bir bölümü yıkılıyor. Yıkılan binlerce yıllık tarihin yerine ise cezaevlerini anımsatan yapılar inşa ediliyor. Baktığınızda bile sizi tutuklu hissetiren yapılar…
Rantçıların ağzını sulandıran Sur…
2015 yılında ilan edilen sokağa çıkma yasakları ile beraber şiddetli çatışmaların yaşandığı tarihi Sur ilçesi adeta yerle bir ediliyor ve binlerce kişi göç ettiriliyor. Asırlardır direnişin kalesi olarak bilinen Sur’a mevcut iktidar gözlerini ilk defa 2015 yılında dikmiyor elbette. Rantçıların ağızlarını sulandıran tarihi Sur ilçesi için 2015 yılında yaşananlar sadece bir kalkan oluyor. Mimarlar Odası Diyarbakır eski Şube Başkanı Şerefhan Aydın, Sur’un yıkılmasının altında yatan nedenleri, buradan zorla göç ettirilen insanların yaşadıkları travmaları, Sur’un geri kalanı üzerindeki planları özeleştiri de vererek gazetemize anlatıyor.
Planlar hep vardı
Onlarca medeniyetin tarihi dokusuna, yaşam şekline, sokaklarına kendi izini bırakıp göçtüğü Sur’un, nüfusunun politik bir göç sonucu oluştuğunu söyleyen Şerefhan Aydın, “1980 ve 1990’lı yıllarda devlet tarafından yapılan köy boşaltmalar ve ev yakmalar sonucu bulunduğu yeri terk etmek zorunda kalan insanların gelip yerleştiği bir ilçedir Sur. Bu politik bir nüfus oluşturdu. Yani buranın siyasi tercihine baktığımızda Kürt siyasi partilerinin oy deposu şeklinde değerlendirebiliriz. Dolayısıyla Sur’un dönüşümünün uzun yıllardan beri gündemde olduğunu biliyoruz” diyor.
Savaşgöçü nüfusunun yoğun olduğu ve politik bir nüfusun oluştuğu yerler üzerinde iktidarların özel politikalarının her zaman olduğunu söyleyen Şerefhan Aydın, Sur’un demografisinin değiştirilme arayışının da yıllarca iktidarların birincil amaçlardan olduğunu belirtiyor. Aydın, 2015 yılından önce de kentsel dönüşüm adı altında yıkıma dönük pratiklerin halkın tepkisiyle engellendiğine işaret ediyor.
Kendisine alan açıyor
2015 yılında yaşanan sokağa çıkma yasaklarıyla beraber iktidarın kendisine alan açarak yıkımı başlattığının altını çizen Aydın, “Sadece demografik değişim diyemeyiz buna. Sur, aynı zamanda ciddi bir rant alanı. Emlak boyutuyla, inşaat boyutuyla baktığımız zaman çok değerli ve mevcut iktidar baktığı her yeri rant alanı olarak görüyor” diyerek Sur’un da bu bakış açısından payını aldığını ifade ediyor.
İktidarın Sur’un yıkımında üç amaç taşıdığını belirten Aydın, “Birincisi demografinin değişimi, ikincisi Kürt halkı nezdinde burada yaşayan onlarca medeniyetin günümüze kadar getirdiği bu hafızayı dönüştürme amacı ve üçüncüsü de ekonomik rant planı. Dolayısıyla bu iktidarın bir taşla üç kuş vurduğunu söyleyebiliriz” diyor.
Kimliksiz hale dönüştürülüyor
Tarihi ilçenin şu an itibariyle kimliksiz bir yere dönüştürüldüğüne özellikle değinen Aydın, dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun, “Sur’u Toledo’ya dönüştüreceğiz” sözünü hatırlatarak şunları söylüyor: “Toledo Araplar tarafından işgal edilmiş, gasp edilmiş bir kent. Kanlı bastırma durumu gerçekleşmiş. Sur’a ilişkin böyle bir benzetme can yakıcı oldu. Davutoğlu yeni bir parti kurup sıfırdan siyasete atılıyormuş gibi yapsa da bu sadece politik bir manevradır. Tarihi bir yıkım gerçekleşti ve bu yıkımın sorumlularından birinin de Davutoğlu olduğunu herkes biliyor. Kürtler bu ilçenin nasıl kimliksiz hale getirildiğini unutmayacaklar.”
‘Ulus vasfı yitirilmek isteniyor’
Kimlik kırımının sadece Sur’da olmadığını ifade eden Aydın, sular altında bırakılan Hasankeyf’i de hatırlatarak, “Hafıza yok edilerek, bir toplumun aslında halk ya da ulus vasfını yitirmesi amaçlanıyor. Bir toplum, toprağıyla, doğasıyla, diliyle, kültürü ve sanatıyla vardır. Bunların tek tek yok edildiğini görüyoruz. Bir bütünen şu anki iktidarın ideolojisinin sahadaki sonucunu görüyoruz. Kürt kültürüne, Kürt kimliğine dair tüm değerleri yok etme, hafızasızlaştırma, toplumu parçalayarak daha iyi kontrol etmeye çalışıyorlar” diyor.
‘Surlular cezalandırılıyor’
Sur’dan göç ettirilip TOKİ’lere yerleştirilen yurttaşların kimliksizliğini Aydın yaptıkları bir saha araştırmasıyla anlatıyor: “TOKİ’lerde yaptığımız çalışmada Sur’dan gidenlerin travmalarını gördük. Konuştuğumuz bir kadın şöyle anlatıyor: ‘Eskiden Sur’da otururken evimin kapısını açık bırakıp rahatlıkla bir yerlere gidebiliyordum ama burada evimin kapısını açık bırakamıyorum çünkü güvenemiyorum, çünkü biz yabancılaştık birbirimize.’ Başka bir sorun ise ekonomi. Zaten gelir düzeyi düşük olan yurttaşlar TOKİ gibi bir yerde birçok kalemde çıkan masrafları karşılayamıyor. Bir travma yaratıyor. Başka bir yurttaş komşuluk ilişkilerinin kalmadığını söylüyor. Fiziki açıdan baktığımızda ise Diyarbakır gibi sıcak bir bölgede TOKİ evlerinin çoğunda balkon yok. Surlular adeta cezalandırılarak bu evlere yerleştirildi. Toplumsal bir travma yaşatılıyor.”
‘Geri kalanını korumalıyız’
Bu noktada muhakkak özeleştiri de verilmesi gerektiğini söyleyen Aydın, şöyle devam ediyor: “Geçmiş dönem Mimarlar Odası yöneticisi olarak başta kendim olmak üzere, buradaki kurum ve kuruluşlar bu yıkımı durduramadık. Burada yaşanan yıkım bütün Kürtleri ilgilendiriyordu. Fakat ortak bir tepki verilmedi. Hepimizin bu yıkımda biraz payı var. Ancak önemli olan bu saatten sonra Sur’un geri kalan bölümünü koruyabilmek. Bunun örgütlülüğünü, toplumsal dinamikleri bir araya getirerek yapmalıyız. Elbette gerçekleşen bu büyük yıkımın geri dönüşü yok fakat bundan sonra durdurulacak yıkım bu sürecin bir özeleştirisi olabilir.”