Türkiye dahil Suriye’deki savaşa taraf devletlerin ‘katil’, ‘barbarca savaş yürüten’, ‘halkını katleden’ olarak damgaladığı ve ‘gitmeli’ dedikleri Beşar Esad’a itirazları cılızlaştı İçeriden yükselen demokratik taleplere kulak tıkayan Beşar Esad’ı devirmek için ellerini ovuşturan güçler, yüzbinlerce insanın ölümü pahasına savaşı derinleştirdi Suriye’nin en sakin kenti Afrin’in savaş alanına çevrilmesine sessiz kalanlar, paramiliter grupların merkezi İdlib için teyakkuzda. Suriye’nin Kürt sorununa ise Esad hala araçsal yaklaşıyor
Hüseyin Deniz
Suriye, İdlib’e yönelik operasyon ile yeniden dünya gündeminin birinci sırasında. Şam yönetiminin Suriye savaşında yer alan selefi silahlı grupların üssüne dönüşen kente yönelik operasyonda, “kimyasal silah” kullanacağı iddiası ile başlayan tartışma, ABD ile Rusya arasında küresel bir gerilime yelken açmış vaziyette. Destekledikleri güçler üzerinden birbirini “kimyasal” kullanma ile itham eden Washington ile Moskova’nın 3. dünya savaşını İdlib’de sonlandırıp sonlandırmayacağı merakla bekleniyor. Gerçekte kimin kimyasal kullanabileceğini bütün güçler biliyor. Bu aynı zamanda iki tarafın da kimyasal kullanma potansiyeline işaret eder. Tüm bu gelişmeler yaşanırken, dikkatlerden kaçan en önemli nokta, İdlib’e operasyona hazırlanan ve kimyasal kullanacağı iddia edilen Beşar Esad’a ilişkin yaklaşımdaki değişiklik. Bir yıl öncesine kadar Beşar Esad’ın olduğu bir Suriye’de çözümün olmayacağında ısrar ederek, Suriye savaşının devamına neden olan güçlerin, bugün Şam yönetiminin iktidarını onaylamaları dikkatlerden kaçmıyor.
Bunların başında da Ankara geliyor. AKP hükümetinin diline pelesenk ettiği “Cani, halkını katleden Esad” lafını rafa kaldırmış gözüküyor. En somut örneğini, AKP iktidarının, Şam rejimine düşman Taliban’ın Irak versiyonu olan Heyet Tahrir el Şam’ı yani eski ismiyle El Nusra’yı, “terör örgütleri listesine” alması oluşturuyor. Bir diğer ifadeyle Türkiye, Şam rejimine karşı en etkili savaşı yürüten Heyet Tahrir El Şam’ı gözden çıkarmış oluyor. Oysa Türkiye’nin Afrin’i alma karşılığının İdlib’e kurduğu 12 gözlem noktası, El Nusra’nın zımni olarak kabulü ve desteği ile mümkün olduğu biliniyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, 22 Haziran 2016’da “El Nusra da DAİŞ’e karşı çok ciddi mücadele veriyor ona neden terör örgütü diyorsunuz?” sözlerini hatırlarsak, bu tutum değişikliği daha bir anlam kazanıyor. Ankara, en büyük düşman olarak gördüğü Esad’a karşı Suriye savaşında yanında tuttuğu ve böylece Rusya ile masaya oturmasını sağlayan kozlardan en önemlisini elde çıkarmış oldu. Tam bu süreçte, BM Ortadoğu temsilcisi Staffan de Mistura’nın, “İdlib’de 10 bin terörist var” açıklaması geldi.
Basında çok da üzerinde durulmadı ancak bu 10 bin kişi ile El Nusra’nın işaret edildiği belirtiliyor. Her ne kadar sayının bundan daha büyük olduğu söylense de, El Nusra kararının Rusya ile Ankara görüşmesi ve, de Mistura’nın açıklamasından hemen sorasına gelmesi, bir uzlaşmaya da işaret ediyor. Aynı günlerde hükümete yakın Sabah gazetesinin başyazarı Mehmet Barlas’ın, Suriye’deki gelişmeleri ele alan yazısı düştü. Nisan 2017’de “Onlarca kez kimyasal silah kullandı” dediği Şam rejimi için “Türkiye olarak Hafız Esad rejiminin sona erdiği yanılgısına, ABD ile birlikte düşmüştük” diyen Barlas, 4 Eylül tarihli yazısında, ayrıca Suriye’nin anayasa hazırlığına destek verilmesini savunması bu uzlaşının işaretlerini veriyor. Bunu Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim’in Türkiye ile cepheleşmeden yana olmadıklarını belirten açıklaması izledi.
Batı da ‘u’ dönüşü yaptı
Şüphesiz bu “U” dönüşü, sadece en çok bağıran Ankara’ya mahsus değil. Avrupa ülkeleri hatta ABD de benzer bir tutum içinde. Beşar Esad’lı bir çözümün mümkün olmadığını, mutlaka gitmesi gerektiğini belirten ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya, Suudi Arabistan 180 derecelik bir dönüş yaptı. Çok değil, 19 ay önce İtalya’daki G7 zirvesinde bir araya gelen gelişmiş 7 ülkenin dışişleri bakanları, Esad’lı bir çözüme kesinlikle hayır demişlerdi.
Sembolik güçlerle 6 ay
Fransa, Esad’ın bir an evvel gitmesi gerektiğini savunurken, İngiltere “bir noktada” Esad’ın koltuğundan ayrılması gerektiğinin altını çizmekteydi. Alman Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Martin Schaefer, basına yaptığı açıklamada; “Gördüğüm kadarıyla Türkiye, Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkelerinin aralarında bulunduğu bölge güçleri için Esad’ın tüm yetkileriyle geçici hükümet içinde yer alması düşünülemez. Biz de bunu düşünemiyoruz” dedi. Esad’ın “barbarca bir savaş” yürüttüğünü ifade eden Schaefer, “Esad’ın ardından kimin başa geçeceğini bilmiyoruz” diye konuştu. Bu sözler aynı zamanda sorunun kaynağına da işaret ediyordu. Esad’ın yerine geçecek kimsenin bulunmaması.
Esad meselesi 2015’te kapandı
Her ne kadar G7 ve bağlaşıkları böyle bir karara imza atsalar da, arada Rusya ve İran olduğu için Esad’ın gidişi çok da kolay olmayacaktı. Bu durumu ilk gören ABD oldu. Rusya ile sürekli bir kontak halinde olan Washington yönetimi, sahaya bakarak, Esad’ın gitmesi konusunda ısrarcı olmayı esnetti. Bunun ilk işaretleri Cenevre’deki toplantılara Şam yönetiminin dahil edilmesi oldu. Her ne kadar ABD Başkanı Barack Obama, Eylül 2015’te Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’ndaki konuşmasında Esad’ı ‘kendi halkını katleden bir diktatör’ olarak tanımlamaya devam etse de, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, eylül ayı sonlarında Esad’ın Suriye müzakerelerinin başlangıcında gitmesinin zorunlu olmadığını söyledi. Savaşın devam etmesi ve yoğun göç, IŞİD saldırıları, halktan gelen tepkiler sonrası batılı güçlerin Suriye politikasında değişikliklere yol açtı.
2018’de dengeler alt üst
Suriye 2018’e oldukça önemli gelişmelerle girdi. Bunların başında, Türk ordusunun ABD’nin para verip oluşturduğu ve eğit-donat ile güçlendirdiği, daha sonra Esad karşısında başarısız olan ÖSO ile birlikte Kürtlerin denetimindeki Afrin’i işgali geliyor. O güne kadar Suriye’nin en sessiz ve sakin kentinin, Suriye’nin diğer savaş alanlarından bir farkı kalmadı. Türkiye’nin hala kanıtlanmamış olan “YPG’nin füze saldırıları” bahanesiyle, Suriye’nin en sakin ve huzurlu kenti Afrin’e girmesine başta Kuzey Suriye’de Kürtlerle birlikte çalışan ABD ve Koalisyon, Suriye’deki tayin edici güç olan Rusya’nın ve hatta Şam yönetiminin sessiz kalması, yeni bir denge oluşturulma olarak nitelendirildi.
DSG’nin operasyonu
Bu süreçte bir diğer önemli gelişme, ABD öncülüğündeki koalisyonun havadan desteklediği Demokratik Suriye Güçleri’nin IŞİD’in başkenti Rakka ve Deyri Zor’u alması oldu. Bu sonuç, IŞİD’in Suriye’deki kontrolünü bitirirken, Suriye ordusunun güneyde silahlı selefi grupların elindeki Dera’ya operasyon yapmasına umulmadık bir olanak sağlandı. Dera’da Esad’ın başarılı olması, Şam yönetiminin etkinliğine güç kattı. Bu hamle ile cephe gerisini sağlama alan Şam, yönünü İdlib’e verdi.
Komşular ne diyor?
Tüm bu gelişmeler yaşanırken, Esad’ın durumunu en dikkatli izleyen ülkelerin başında gelen komşuları da yeni pozisyon peşinde. Esad’ın görevi bırakmasını ilk savunan Ürdün Kralı Abdullah idi. Ancak, ekonomik sıkıntıların olduğu bir süreçte yoğun bir göç kitlesiyle karşı karşıya Ürdün de, artık Esad’ın gitme fikrini dillendirmiyor. Dera’daki operasyon sonrası daha önce kapanan sınır kapısını yeniden faaliyete açarak, Esad’a yeşil ışık yakmış oldu. İsrail ise, “en iyi düşman tanıdığım düşman” anlayışında. Şam yönetimine, Dera’da sınır boyunca silahlı selefi gruplara yönelik operasyona izin vermesi, Tel Aviv yönetiminin Esad rejimine ehveni şer yaptığını gösteriyor. Suriye’nin arka bahçesi olarak gördüğü Lübnan’da Reifik Hariri, “Beşar Esad yerine Rusya ile görüşmeyi tercih ederim” dese de bunda ısrarcı değil. En belirgin değişiklik Suriye savaşının neden olduğu yoğun göçün baskısına uğrayan Avrupa Birliği üyeleri geliyor. IŞİD’in saldırılarına da maruz kalan Fransa, Almanya ve İngiltere, Esadsız bir çözümü dillendirmediği gibi, bir an önce durumun stabil olması için Esad’a yeşil ışık yakmaya başladılar. 2015’te yoğun göçe dikkat çeken Merkel, “Sorunun çözümü için Esad ile de görüşülebilir” demişti. Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian, Suriye’de 7 yıldır devam eden iç savaş için “Esad savaşı kazandı. Bunu ifade etmemiz gerek. Ama barışı kazanmadı” dedi. İngiltere, eski Başbakanı David Kameron BM Genel Kurulu toplantısı için ABD’ye giderken uçakta SkyNews kanalının sorularını yanıtlarken, geçiş hükümetinde yer alabileceğini söyledi.
ABD Başkanı’nın Twitter’ı…
Son adım ABD Başkanı Trump’tan geldi. Twitter üzerinden paylaştığı mesaj ile “Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, İdlib vilayetine pervasızca saldırmamalıdır. Ruslar ve İranlılar bu potansiyel insanlık trajedisinde yer alırlarsa büyük bir insani hata yaparlar. Yüz binlerce insan ölebilir. Bunun olmasına izin vermeyin!” demişti. Trump’ın bu satırları, Esad’ın Suriye Devlet Başkanı olarak ABD tarafından kabulünü gösteriyor. Şimdi soru şu? Afrin’in yok yere savaş alanı haline dönmesi karşısında sessizliğe bürünen ABD, Rusya, BM, AB’nin İdlib için bu kadar çırpınmasının altında yatan ne? Yeniden başa dönersek, Esad’ın gitmesi şart değilse 7 yıldır süren ve 500 bin insanın ölümünden 12 milyon insanın yerinden edilmesinin, Suriye’yi harabeye çevirmenin hesabını kim verecek? Kuzeydeki Kürtleri hala kabul etmeyen Esad ve diğer güçlerin nasıl bir çözüme varacağını ise, önümüzdeki günler gösterecek.
İlk açık anlaşmazlık
ABD, İngiltere ve Fransa’nın Suriye’ye füze saldırısı, Avrupa Birliği ülkelerini böldü. Luxemburg’da 17 Nisan 2018’de gerçekleşen AB dışişleri bakanları toplantısında görüş ayrılıkları dikkat çekti. NATO üyesi olmayan İsveç, Avusturya, Finlandiya, İrlanda, Malta ve Kıbrıs askeri müdahaleye karşı çıktı. İtalya ve Belçika’nın başını çektiği bazı ülkeler ise, askeri müdahalenin sorunu çözmeyeceğini belirterek, mesafe koydu. Saldırıyı savunan Fransa ve İngiltere ile saldırıya destek veren, ancak doğrudan içinde yer almayan Almanya’nın içinde olduğu bir grup oluştu. Bu nedenle de ortak açıklama yapılamadı.
G7 Esad’ı istemiyor
G7 ülkeleri dışişleri bakanlarının 11 Nisan 2017’de İtalya’nın Lucca kentindeki toplantısına Suriye krizi damgasını vurdu. ABD, Almanya, İtalya, Fransa, İngiltere, Kanada ve Japonya dışişleri bakanlarının yanı sıra Türkiye, Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ve Ürdün’ün dışişleri bakanlarının da katıldığı Suriye özel oturumunda ise, siyasi bir çözüm için Esad’ın görevden ayrılması gerektiği yönündeki talepler öne çıktı. Almanya, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın geçiş hükümetinde tam yetkileriyle rol oynayacağı bir senaryoyu düşünemediklerini açıkladı.