2011’den beri sürmekte olan Suriye iç savaşı sadece Suriye devletini, hükümetini, halkını değil, bütün bölge halklarının (Kürtlerin, Arapların, Süryanilerin, Türkmenlerin, Ermenilerin, Nusayrilerin, Hıristiyanların vb), bölgede paylaşım mücadelesi sürdüren emperyalist güçlerin ve bunlara destek veren işbirlikçi iktidarların geleceğini ilgilendiriyor. Ve tabi ki Suriye’de nüfus bölgeleri kurarak iç savaşta taraf konumunda olan Türkiye’deki iktidarın yayılmacı politikalarını da. ABD ve Rusya’nın kendi konumlarını sorgulamadan ve birbirlerinin ayağına basmadan müttefikleriyle sürdürdüğü Suriye’deki vekalet savaşı her şeye karşın yeni bir aşamaya gelmiş bulunuyor. Henüz ufukta Suriye devletinin bağımsızlığı ve toprak bütünlüğü üzerinden demokratik ve siyasal bir çözüm için somut adımlar atılmamış olmakla birlikte, gelişmelerin seyrinin bu yöne doğru evrildiğini söyleyebiliriz.
Artık, Suriye’nin parçalanmasından, bölünmesinden, Şam’da Cuma namazı kılınmasından, Beşar Esad iktidarının yıkılmasından söz edilmediği gibi, Cenevre’de başlayan çözüm süreci girişimi giderek ağırlık kazanıyor. Rusya-Türkiye arasında dün İdlip için imzalanan anlaşmanın ABD ve AB tarafından desteklenmesi de bunu gösteriyor. Bu arada çok kimlikli, çok kültürlü ve çok inançlı bir toplumsal yapısından dolayı bazı cenahlarda Suriye’nin federatif yapılanması konuşuluyor. Kürtlerin öncülüğünde Kuzeydoğu Suriye’de kurulan özerk yapıların bu yönde çaba sarf ettiğini, İhvan’ın Kuzeybatı Suriye’de Türkiye’nin hamiliğinde Sünni ve Hanefi İslam’a dayalı bir özerk bölge oluşumu için çalıştığını, bunlara ABD ve Rusya’nın kendi federatif yapıları modelinden hareketle Suriye Federasyonu oluşumun destekleme eğilimi taşıdıklarını da ekleyebiliriz.
ABD, BM ve Güvenlik Konseyi kararları doğrultusunda NATO üyesi ve bölgenin en güçlü ordusuna sahip olan Türkiye’yi Rusya’nın da icazetiyle (aslında Rusya’ya karşı güç oluşturma amacıyla) Suriye iç savaşına soktu. İç savaşın doğrudan muhatabı haline gelen Türkiye, iki emperyalist güç arasında denge politikaları izlemeye başladı: Kürt sorunu için çözümsüzlük politikaları doğrultusunda Kürtlere karşı saldırganlığa yönelirken, Osmanlının etnik, kültürel, dinsel ve mezhepsel ayak izleri üzerinden Suriye’de fiili nüfus alanları oluşturarak İhvan’ın hamiliğine soyundu. Bu arada kimi gizli ve kimi açık yöntemlerle IŞİD’i çok yönlü olarak (sınırları açarak, eğiterek, silah ve mühimmatla donatarak) destekledi. Çünkü IŞİD’in esas olarak Kürtlere, Süryanilere, Ezidilere, Şiilere, Nusayrilere ve Alevilere karşı katliamlar yapması ve aynı zamanda İstanbul Reina Gece Kulübü, Ankara Gar, Suruç, Diyarbakır HDP mitingi vb. katliamları AKP iktidarı ile işbirliğini gösteriyordu.
Türkiye’nin İhvancılığı yeni değil. Devletin İhvan’la ilişkisi 1970’li yıllara kadar uzanıyor. 12 Eylül 1980 askeri diktatörlük döneminde ise, ABD’nin Suriye’de Enver Sedat’a, Mısır’da Hüsnü Mübarek’e karşı destelediği ve örgütlediği İhvan’la doğrudan ilişkiler kuruldu. 1980’lerden itibaren Yalova, İskenderun ve Mersin’de İhvan kadrolarının Özel Harp Dairesi tarafından eğitildikleri ve güvenlik güçleri tarafından gözetildikleri biliniyor. İhvan’ın önderleri Türkiye’de ikamet etmeye başladı. İhvan kadrolarının Hatay sınırından gidiş-gelişlerini MİT organize etti. Türkiye 1982’de Suriye’deki Hama Ayaklanması’nda İhvan’a destek verdi. Bu ayaklanma sırasında İhvan kadrolarının Hatay sınırından Suriye’ye geçtiğine ilişkin CIA raporu var. Hafız Esad’a karşı, İhvan’ı CIA-Mossad-MİT destekliyordu. Bütün bunların farkında olan Hafız Esad, birçok kez Türkiye’yi uyarmış, fakat Türkiye her seferinde bunu yalanlamıştı. Esad’ın 12 Eylül döneminde Türk ve Kürt devrimci örgütlerine Beka’yı açmasının bir nedeni de buydu.
BOP’da Eşbaşkanlık görevini üstlenen Erdoğan, İhvancıların Mısır’da iktidara gelmesi sırasında ve Sisi’nin askeri darbesinden sonra da İhvan’ı desteklemeyi Türk-İslam milliyetçiliği bağlamında partisinin temel bir politikası haline getirdi. AKP döneminde yüzlerce İhvan kadrosuna Türk vatandaşlığı verilerek Türkiye’ye yerleşmeleri sağlandı. Suriye iç savaşı başladıktan sonra İhvancıların eğit donat yöntemiyle silahlı bir güç olarak yeniden örgütlenmelerine yardım edildi. Şimdi Libya’da İhvancıların ağırlıkta olduğu Ulusal Mutabakat Hükümeti ile siyasi anlaşmalar yaparak asker ve lejyon göndermesi, İhvan hamiliğinin geldiği boyutu gösteriyor.