Birleşik Devletler’in, kuvvetlerini Suriye’den çekme açıklaması Amerika siyasetinin şahinler kanadı dahil olmak üzere devletin en üst kademesinin en bildik isimlerini bile beklenmedik bir şoka uğrattı. Hem ulusal hem de uluslararası siyaset denklemlerini alt üst eden bu ani karar, ölçülebilir olgularla rasyonelize edilmeyecek kadar akıl dışı. Zira kararın ardında yaşananlar ve yaşanacak olanların tesirinin büyük olacağı şimdiden görülmektedir. ABD Savunma Bakanı ile Suriye Özel Temsilcisi’nin hızlı istifaları Amerika iç siyasetinde Trump’a karşı devlet aklının ilk adımıdır. Cumhuriyetçiler’den Demokratlar’a kadar birçok önemli ismin tutum ve beyanı meselenin ne kadar derin bir yarık açtığını gözler önüne sermektedir. Yeni istifaların gelmesiyle beraber söz konusu tartışmaların Trump’ı Rusya lehine çalışmakla, hatta Rus ajanı olmakla suçlamaya kadar uzanacağına kesin gibi bakılıyor. Dolayısıyla Amerika’da ortaya çıkan bu durumun devlet geleneğinde oluşan derin bir yarıkla ilgili temel çatışmalar olduğunu bilerek hareket etmeliyiz. Buna dair önümüzdeki aylarda daha da şok edici yapısal sarsıntıların yaşanacağı kuvvetle muhtemeldir.
Dünyada kararın olası etkilerine dair tartışmalar sürerken Türkiye, meseleyi kendi diplomatik zaferi olarak ilan eden ilk ülke oldu. Hatta kararın ilk saatlerinden itibaren çok sayıda askeri mühimmatı Rojava sınırına sevketti ve medyasını sınıra gönderip savaş propagandasını başlattı. Birkaç günlüğüne savaş hülyalarıyla yatıp kalkanlar kısa da olsa birkaç gün doya doya ırkçı hezeyanlarını yaşamaya çalıştı. Halihazırda her ne kadar bir suskunluk dönemi yaşanıyor gibi görünse de devlet erkinde savaş tamtamları halen çalınıyor ve Rojava’ya girmenin arifesini kutluyorlar. Trump’ın kararını bir bayram havasında karşılamak için pek de bir sebepleri yoktu aslında. Çünkü bir barış sağlanmadan güç dengelerinin bozulması sadece savaşın derinleşmesi ve daha uzun sürmesi anlamına gelir. Nitekim İran stratejik Sünni Arap karşıtlığının yanı sıra İsrail’e yakın mesafeden meydan okumak için Suriye’yi bulunmaz bir nimet olarak görmüştür ve bu nimetten vazgeçmesi ihtimal dışıdır. Türkiye ise ezelden beri devam eden Kürt meselesinin herhangi bir yerden halledilmesi durumunda sıranın kendisine geleceğini bildiği için bunu ebedi düşman olarak gördüğü Kürtlere saldırmanın zemini olarak görmektedir. Dolayısıyla ABD kuvvetlerinin geri çekilme kararının Türkiye’de diplomatik bir zafer olarak yorumlanması, Kürt kazanımlarına dair olası ziyanla ilgilidir. Kürt kazanımlarını bastırmak için savaş hali dahil bütün hazırlıklarını muharebe nizamına göre yapmaktadır. Dengelerin değişip değişmeyeceğinden bağımsız olarak Kürtlerin Rojava’daki kazanımlarına ağır bir darbe vurmak için Türkiye’nin başvurmayacağı hiçbir hile yoktur. Görünürde müttefiksiz kalan Kürtlere saldırmanın daha kolay olacağına inandığı için peşinen zaferi kutlamaya ve ülkeyi bayram havasına sokmaya çalışmaları hazin bir durumdur. Her ne kadar temel bazı okumaların vardığı sonuçlar da böyle olacağını öngörse de, durumun esas tespitine dair analizler bunu henüz kanıtlar nitelikte değildir. Hiç şüphesiz Amerikan dış politikasını ve iç dengeleri altüst eden bu kararın uzun vadede hem bölgede hem de dünyanın başka bölgelerinde önemli etkileri olacaktır. Her şeyden önce kartlar tekrar dağılacak ve oyun kurucular değişecektir. Özellikle bölgesel oyuncuların her biri kendine yeni ortaklar aramak zorunda kalacaktır. Dolayısıyla eski oyun daha yeni bozulmuşken ve yeni bir oyunun kurulması için henüz arayışlar sürerken, Kürtlerin kaybettiğini söylemek sahadaki verilerle terstir. Bu dayanıksız öngörülerin başka saiklerle yapıldığını özellikle bilmek gerekir. Yani bu oyunun birinci derecedeki kaybedeninin Kürtler olduğu hususu sahadaki hakikati yansıtmamaktadır.
Türkiye’nin Kürtlere karşı öfkeli tonuna rağmen, Kürtler hem yerel hem de uluslararası alanda hala çok güçlü bir aktördür. Üstelik Amerikalıların Rojava’dan tamamen geri çekileceği konusu halen muğlak bir durumdur. Kararın öngördüğü üzere asker ve bazı topik uzmanları tahliye ediyorlarmış gibi görünseler de orada güçlü bir operasyonel askeri birliğin kalmaya devam edeceğine kesin gibi bakılıyor. Amerika’nın askeri ve diplomatik olarak geri çekilmesinin, Fransa ve İngiltere açısından yeni bir dönemin başlangıcını oluşturduğunu söylemek abartı olmaz. Özellikle Fransa’nın yükselen sesini bölge için yeni bir denklem nizamı olarak okumak gerekir. Fransa Suriye’deki sorunun bir parçasıydı ama barışın değil. İngiltere ise Amerika’nın Ortadoğu’daki hiçbir zaferine sevinemediği gibi sürekli gerilemesini isteyen yegane güçtür. Dolayısıyla boşalan sahaya dominant bir şekilde girmesi hiç de şaşırtıcı olmaz.
İngiltere, tüm emperyal savaşların bir parçasıdır ve NATO’nun Libya örneğinde olduğu birçok ülkeyi paramparça eden cinayet makinesinin kilit bir üyesidir. Bu birliğin bazı üyelerinin IŞİD ve diğer bazı terörist grupları kullanarak kirli işlere girdiğini ise özellikle Türkiye örneğinde görebiliyoruz. Suriye’deki mevcut karmaşanın baş suçluları bu birliğin bütün üyeleridir. Yedi yılık savaşın ağır koşullarına rağmen Suriye halkları arasında bir düşmanlık hasıl olmadı ve kolay kolay olmayacağı özellikle Rojava örneğinde görülmektedir. IŞİD’i fethetme ve bölgedeki barış ve istikrarı sağlama konusundaki taahhüdü esasen Washington’un emperyal niyetlerine aykırıdır ve bütün NATO üyeleri buna dahildir. Onun için birliğin bölgedeki üyelerinin kalıcı savaş politikasında herhangi bir değişiklik beklemek nafiledir. Kanımca Amerikalıların geri çekilmesi Suriye iç savaşının daha da uzatılması anlamına geliyor ve NATO’ya dolaylı olarak yeni görevler getiriyor.
Savaş, ilk olarak Amerikan Başkanı’nın olası tarihi yenilgisiyle devam edecektir. Bu sürecin tamamlanması yıllar alabilecektir. Bu süreçte birliğin bazı üyeleri birbirlerin ayaklarına basmadan, bölgedeki güçlerini tahkim etmeye çalışacaklardır. Bölgesel güvenliği sağlamanın yolunu değil, kendi faaliyetlerinin yollarını açacaklardır. Yapıcı ve çözümleyici bir politikanın tam tersi olan keskin bir şiddet, kaos ve istikrarsızlık döngüsü yaratan bir yol izleyeceklerdir. İnsan hayatı ve ıstırap ne kadar yüksek olursa olsun bunu yapacaklardır. Buna en çok hevesli görünen de Türkiye’dir. Türkiye’nin hedefi olası barış inşasını tamamen bozmak ve Kürtleri bu yolla kolayca gömmektir. Ancak, savaş halinin devamında bile bu pek mümkün değildir. Çünkü Kürtler yedi yıldan uzun bir süredir çok başarılı bir mücadele sergilemiş, hem yerel hem de küresel bazı önemli aktörlerin güvenini kazanmış ve bu savaşın şu ana kadarki tek muzafferleri olmuşlardır. Ellerindeki askeri mühimmat elbet diğerlerine göre daha sınırlıdır, ancak mücadele ruhları çok büyüktür ve geleceği belirlemek için oldukça önemlidir.
Tabii ki, tüm aktörlerin güvenli bir gelecek oluşturmak için hem yerel hem de uluslararası ortaklara ihtiyacı vardır ve olacaktır. Amerika’nın Suriye topraklarındaki askeri varlığı yalnızca kendi ulusal çıkarlarına hizmetinin gereğidir, ne Kürtlerin ne başka halkların çıkarı için değildir. Kürtlerin temel amacı ise IŞİD’i tamamıyla alaşağı etmek, terörizme karşı meşru bir ortak mücadele yürütmek ve Suriye iç barış planları koordine etmektir. Bu plana birçok Batı ülkesinin destek vereceği kuvvetle muhtemeldir. Dolayısıyla Kürtlerin sanıldığından daha fazla çıkış yolu olduğuna inanlardan biriyim ve bunun en başat örneği Şam’la devam eden müzakerelerin anayasal bir çerçevede şekillenmesidir.