Trump’ın Suriye’den çekilme kararı dünya açısından beklenmedik bir karar olduğu kadar Türk devleti açısından da hesaplanmamış bir hamleydi. Erdoğan’ın ‘operasyonu bir süre erteliyoruz’ açıklaması da bundan kaynaklandı. Çünkü AKP-MHP savaş hükümetinin askeri ve diplomatik hazırlıkları ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde kalması ve Türk devletinin olası Kuzey Suriye işgaline karşı doğabilecek tepkiler karşısında ABD’nin şemsiyesini kullanma temelindeydi. ABD’nin çekilmesiyle planın diplomatik ayağında boşluk doğdu. İşgal planı da bundan kaynaklı, operasyonun diplomatik ayağını yeniden oluşturma amacıyla geçici olarak ertelendi. Her ne kadar Türk basını yayınlarında saldırıların her an başlayacağı yönünden yaygara koparsa da mevcut durumda Türk devleti de önünü göremediği için işi rölantiye almış durumda. Kuzey Suriye’ye girdiğinde uluslararası tepkilerin ne olacağını o da şu an kestiremiyor.
Öte yandan operasyonun ekonomik altyapısı da oluşturulmuş değil. Erdoğan’ın Trump’a yönelik yaptığı açıklamada ‘sen lojistik destek sağla DAİŞ’ı biz bitiririz’ sözlerinin arkasındaki gerçeklik Türk devletinin ekonomisinin bir işgal planını kaldırabilecek düzeyde olmadığının itirafıdır. AKP hükümeti bundan kaynaklı olarak da şu an ekonomik destek arayışında.
Tabi Türk devleti Kuzey Suriye’yi işgal planına, Trump’ın da desteğiyle, ‘DAİŞ ile mücadele’ kılıfını giydirdi. Ancak Kuzey Suriye’de DAİŞ tehdidi QSD eliyle önemli oranda kırılmış durumda. Kalan son kalesi de Türk devletinin engel yaratmaması durumunda en fazla bir ay içinde yıkılacak. Geriye bir tek DAİŞ artıkları ve radikal İslamcı düşüncenin zemininin kurutulması kalıyor ki, bu da silahtan daha çok demokratik kriterlerin geliştirilmesiyle ancak sağlanabilir. Bundan kaynaklı AKP hükümetinin de ABD yönetiminin de dile getirdiği ‘Suriye’de kalan DAİŞ’lilerle Türkiye mücadele edecek’ sözlerinin gerçeklikte karşılığı yok. Mevcut durumda bölge açısından şu an en büyük tehlike DAİŞ değil, Türk devletinin işgaliyle bölge halkının karşı karşı olduğu katliam ve göç tehlikesidir.
Türk devletinin Kuzey Suriye’yi işgal planına karşı Kuzey Suriye yönetimi de tabi ki boş durmuyor. Bir taraftan olası işgale karşı askeri hazırlıklar yaparken, diğer taraftan uluslararası destek ve kamuoyu oluşturma arayışında. Ancak Kuzey Suriye yönetiminin bu dönemdeki diplomatik girişimleri geçmiş yıllardakinden çok farklı bir hissiyatla yapılıyor. Çünkü bölgede dış güçlere karşı büyük bir güven sorunu yaşanıyor. Bunun kökeninde ABD’nin son tutumu kadar Rusya’nın da Afrin işgali sırasında işgalci güçlerden yana aldığı tutum yatıyor.
Tabi bu durumun Kuzey Suriye halkları ve Kürtler açısından öğretici yönleri de oldu. Çünkü son yıllarda Kuzey Suriye’de bir kesim ABD ile işbirliğiyle Suriye ve bölge sorununun çözülebileceği yanılgısına kapılmıştı. Geçmiş yıllarda bu yanılgı ‘Rusya mı yoksa ABD mi?’ şeklinde daha da geniş bir yelpazedeyken, Afrin işgalinde Rusya’nın açık bir şekilde işgali desteklemesi Rusya’ya karşı bir hayal kırıklığına neden olmuştu. O dönemde ibre ABD lehine dönmüş, ‘ABD’nin güvenilir müttefik olduğu’ algılarını güçlendirmişti. Ancak şu an bölgede ibre ‘dış güçlerin hiçbirinin güvenilmez olduğu, önemli olanın özgüç olduğu’ yönüne kaydı. Bu durum hem bölge halklarını ve siyasi çevreleri birbirine yaklaştırdı, hem de krizi Suriye rejimiyle çözmek arayışını güçlendirdi.
Ancak bu duruma da Suriye rejimi hazır görünmüyor. Suriye rejimi her ne kadar Rusya ve İran’ın açık, Türk devletinin de dolaylı desteğiyle son bir yıl içinde belli bir toparlanma içine girmişse de, özellikle Türk devletinin de kışkırtmasıyla diğer etnik unsurları ve son 7 yılda yaşananları yok sayan, tekrar 2011 öncesine, Suriye Arap Cumhuriyeti’ne dönme arayışında. Tabi ki ‘tek din, tek millet, tek devlet, tek bayrak’ söylemlerini barındıran bu yaklaşım Suriye’de yaşayan tüm etnik yapıları rahatsız ediyor. Erdoğan ve Türk devletinin ‘tekçi’ zihniyetiyle aynılık gösteren bu yaklaşım Suriye rejiminin taraflarla görüşme masasına oturmasını zor bir hale getiriyor.
Kuzey Suriye ve Dürzilerin yaşadığı Sweyda yönetimleri Suriye rejimiyle görüşmeye, birlikte bir çözüm yolu aramaya hazır. Suriye’nin toprak bütünlüğünün parçalanması ya da bayrağı konusunda da hiçbir dertleri de yok. Ancak bu kadar yaşanandan sonra demokratik bir Suriye’nin oluşturulması için 2011 öncesi modelden farklı bir modelin geliştirilmesini talep ediyorlar. Federasyon da dahil her türlü çözüm modelini masaya yatırmaya hazırlar.
Türk diplomasisi ve istihbaratı da işte bu noktada devrede. Masanın oluşmaması için elinden gelen her şeyi yapıyor. Çavuşoğlu’nun son Rusya ziyareti de, Ezaz’da yapılan sözde aşiret reisleri toplantısı da bu amaçlıydı. Fakat Türk devletinin son aylarda ABD ile yeniden yakınlık göstermesi, bölgede ABD karşısında yeniden hegemon güç olma arayışındaki Rusya’yı ne kadar ikna eder belli değil. Ancak bu gerçekliğe rağmen Rusya ve Suriye rejimi, Türk devletinin tehditlerinden yararlanarak bölge halklarından daha fazla taviz koparma çabasında. Özellikle ABD’nin de Suriye’den çekilmesiyle sahanın tek oyun kurucusu gibi kalan Rusya, yeni bir plan oluşturma arayışında.
Rusya’nın oyun kuruculuğu karşısında ABD Suriye’den çekilerek, sahadan da çekilme kararı aldı. Bundan sonrasına ilişkin de belli bir oyun planı olduğuna dair bir emare görünmüyor. Rusya karşısında adeta savunma pozisyonuna çekildi. Mevcut durumda görünen tek planı; şu an husumetli olan Türkiye, Suudi Arabistan, Katar, Mısır gibi eski müttefikleri arasındaki gerginlikleri giderme ve yeniden kendi şemsiyesi altında toparlama arayışı gibi duruyor. Ancak böylesi bir plan ABD açısından Ortadoğu’daki hegemonyasını Rusya’ya kaptırma riski taşıyor.