Mücahit Akgün
ABD’den Suriye’ye ilişkin çelişkili açıklamalar gelmeye devam ediyor. Bu da Suriye ve Ortadoğu politikasına ilişkin farklı yaklaşımların olduğunu gösteriyor. Her ne kadar kalmaktan yana olan taraf şimdilik ağırlığını koysa da çekilmek isteyen kesim de kararında ısrar ediyor. Basına yansıdığı kadarıyla Trump ve Erdoğan’ın 14 Aralık tarihinde gerçekleştirdiği telefon görüşmesinde Erdoğan’ın çekilme kararında etkili olduğu yönündeydi. Ancak Başkan Trump, Dışişleri Bakanı Pompeo ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Bolton’un, “Türkiye, Kürtleri koruyacağına dair güvence verdi” açıklamaları işin renginin farklı olduğuna dalalettir. Görünen o ki herkes gibi ABD’nin Suriye’de kalıcı olduğuna kanaat getiren Erdoğan’ın Trump’ın “Orası sizin olsun, biz çekiliyoruz” önerisini düşünmeden kabul etmiş ve buna binaen bazı sözler vermiştir. Zira ABD’li yetkililerin bu açıklamalarına karşı şimdiye kadar Türk tarafından bir yalanlama gelmedi. Dolayısıyla 14 Aralıktaki görüşmede kimin kimi etkilediği belirsiz. Ya Erdoğan o görüşmede verdiği sözün mahiyetini Rusya’nın da pozisyonunu hesaba katarak sonradan anladı ve şu an işi yokuşa sürüyor ya da açılan pazarlıkta el yükseltmeye çalışıyor.
Türkiye’nin şu an yaptığı bir yandan ABD’yle pazarlığı sürdürürken öte yandan İdlib’de hükmettiği grupları çekmek suretiyle rejimin operasyonunun önünü açıp Rusya’ya verdiği söze bağlı olduğunu göstermektir. Bu hamlenin Rusya’nın beklentilerini karşıladığını söylemek zor ancak nihai tavrı ABD-Türkiye görüşmelerinden çıkacak sonuca göre netlik kazanacaktır.
Suriye denkleminde bulunan tüm güçlerin avantajlı olduğu yanlar kadar dezavantajlı yanlar da mevcut. Suriye’deki yeni denge durumunun aksı beklendiği gibi kısa sürede açığa çıkmayabilir. Çözümlenen her belirsizlik ardından birkaç bilinmezliğe ebelik ediyor. ABD-Türkiye ilişkilerinde şimdi de gözler 5 Şubat tarihinde yapılacak ziyarete çevrildi ki bu süre Ortadoğu politikası için uzun bir zaman.
ABD, Bolton ve Pompeo başkanlığında Ortadoğu ülkelerine yönelik başlattığı diplomatik turun sonuçlarını değerlendirerek Türkiye ile oturacak. Bu süreye kadar da Kürtlerin rejim ile diyaloğunun ağırdan almasını isteyerek Bolton’un deyimiyle Kürtler ile Türkiye’nin en azından çatışmamasını sağlayacak bir formül bulmaya çalışacaktır.
ABD, Türkiye’yi kaybetmek istemiyor ancak Kürtleri de kolayca gözden çıkaramıyor. İran karşıtı kampanyayı tahkim etmek için bir haftadır Ortadoğu’da mesai harcıyor. Toparlamaya çalıştığı ülkeler ile İran arasında ise Kürt tamponu var. Suriye’deki Türkiye ile Kürtlere karşı yapılacak herhangi bir anlaşma Kürtlerin İran ile yakınlaşmasını getirir ki ABD’nin istemediği bir durumdur. Bu bağlamda Kürtlerin Suriye rejimi ile anlaşması ABD’yi çok rahatsız etmez, asıl rahatsızlık Kürtlerin İran ile yakınlaşmasıdır. ABD’nin Kürtleri ve Türkiye’yi yanında tutacak bir formül bulması da oldukça zor görünüyor.
Rusya, Kürtler ile rejimin asgari müştereklerde anlaşmasını bastıracaktır. Kürtler başından beri rejim ile anlaşmanın nihai hedef olduğunu sürekli vurguladılar. ABD’nin kalıp kalmamasından azade bir şekilde rejimle anlaşmaya çalışacaktır. Rejimin de en aza razı olması şartıyla buna meyilli olduğunu gösteren işaretler var. Suriye düğümünü önemli oranda çözecek bu hamlenin rejimin eskiye yakın şartlar dayatması durumunda epey çetin ve engellerle dolu bir yol olduğu aşikardır. Rusya’nın destekleyiciliğinde rejim bir yandan İdlib’e yoğunlaşırken öte yandan Kürtlerle diyaloğu avantaja çevirmeye odaklanacaktır. Kuşkusuz İsrail’in artık sıradanlaşan hava saldırılarını da sürekli ensesinde hissederek.
Vesselam Suriye’de kısa süreli çözüm beklentilerine kapılmamak gerekir. ‘Burası Ortadoğu’lafı öylesine söylenmiş bir laf değildir. Suriye pilavı daha çok su kaldıracaktır.