8 yıl önce Suriye’nin Dara ve Humus gibi bölgelerinde başlayan büyük egemenlik bölüşümü ve paylaşımı meselesi, aradan geçen süre zarfında gittikçe daha büyük bir bölgesel ve küresel sorun olmaya devam ediyor. Sekiz yıl önce “sıradan bir protesto” gibi başlayan Suriye’deki iç isyan, dünyanın çok az bir kesimi tarafından hak ettiği biçimde ciddiye alınmıştı. Protestoların ortaya çıkış sebebi her ne kadar elli yıla yakın Esad ailesinin tahakkümüne karşı bir başkaldırı gibi görünse de, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’nun birçok yerinde olduğu gibi, gizli eller tarafından devreye konulan büyük bir plandı. Mesele salt çoğunluğu kentli Suriyeli olan eylemcilerin hak ve özgürlük talepleri değildi, bu olayın sadece görünür yüzüydü. Bunun farkında olan çok az kesimden biri de hiç şüphesiz Suriyeli Kürt siyasi aktörlerdi. Geri kalanıysa bunun sıradan bir “Arap Baharı” olduğu algısıyla yaklaşıp, meselenin kısa bir zaman zarfında hal olacağı inancıyla hareket etti. Oysa Suriye’deki olaylar, özellikle de bölge devletleri başta olmak üzere bütün küresel güçler açısından çok ciddi bir sonun başlangıcıydı. Suriye iç savaşı, Suriye’yi de aşan büyük bir bölgesel ve küresel soruna evrildi, adeta Ortadoğu ve dünyanın “mikro kozmosu” oldu.
Bu saptamanın ölçüsel gerekliliği savaşın vardığı boyut nedeniyle daha net bir şekilde gözler önünde durmaktadır. Sekiz yaşına basan Suriye iç savaşının anatomisine bakıldığında, içeride başlayan savaş, artık bölgesel ve küresel bir karakter kazanmış durumda. Ayrıca tablonun açığa vurduğu başka bir hakikat ise Türkiye başta olmak üzere Arap Birliği’nin bazı ülkelerinin de dahil olduğu Esad karşıtı blokun tamamıyla başarısızlığa uğramasıdır. An itibariyle Esad’ı devirme girişiminin başarısızlığa uğraması doğrudan Esad’ın başarısı olarak öne çıkmaktadır. Dolayısıyla Rusya ve Amerika’nın şimdiki konumlarından azade olarak diğer bütün müdahil devletlerin mevcut başarı söylemleri salt siyasi bir retorikten ibarettir. Zira Suudi Arabistan gibi Ortadoğu’nun önemli aktörlerinden birinin savaştan barışa doğru dümeni kırmış olması bunun önemli kanıtlarından biridir. Son olarak Lübnan öncülüğünde düzenlenen Arap Birliği toplantısında Suriye’ye çıkan davetle bu durum önemli ölçüde tekrardan kanıtlanmıştır. Bunun yanı sıra Türkiye’nin Suriye rejimine karşı hafiften söylem değişikliğine gitmesi de bu gelişmelere bağlı olarak gelişim göstermektedir.
Türkiye bu konuda ya değişecekti ya da kendi pozisyonuyla tek başına kalacaktı, sonunda boynunu hafiften eğmiştir. Erdoğan’ın, Türkiye’nin güvenlik ve beka sorununu ifade ederken herhangi bir saldırı ihtimalinden ziyade Kürtlerin olası siyasi statüleriyle ilgili denklemi kast etmesinin esas nedeni buna bağlıdır. Yani Suriye’nin nihai düşüşünden çoktan vazgeçmiş ve Emevi Camisi’nde namaz kılma arzusunu da unutmuşa benziyor. Dolayısıyla Türkiye’nin tek istediği ve nihai amacı kendisini Suriye’de oluşturduğu çeteler konsorsiyumuyla Suriye’ye girmek, uluslararası koalisyonun bir parçası olmak değildir. Onun için şimdilik hedefinde kalan tek mesele Kürtlerin Suriye’deki yegane kazanımlarıdır. Türkiye ve Rusya arasında Afrin üzerinde sağlanan anlaşma Suriye-Türkiye sınırını son derece karmaşık bir alana çevirmişken, ABD’nin buna benzer bir angajmana girmesi mevcut savaşı daha da derinleştireceği anlamına geleceği için bundan kaçınmaya çalışacaktır. Özellikle Ankara’nın El Kaide’nin ana bileşkesi olan Nusra Cephesi ve Ahrar’uş Şam gibi yapıları devşirip sahaya sürmesi bütün dünyada bilinen bir gerçekken, Türkiye’ye yeni bir saldırı kapısını açmak şeyden önce kendi kazanımlarını riske edecektir. Yani Türkiye’nin bir kara harekata girişmesi küresel güçlerin de kabul edebileceği bir durum değildir. Ama bu kısmi ve kontrollü bir askeri müdahale olmayacağı anlamına gelmez, çünkü bugünkü dünya liderlerinin aldıkları bazı kararlara bakınca bir çoğunun rasyonel olmadığına tanıklık ediyoruz. Onun için dünyada olup bitenleri salt akıl yoluyla ölçmek mümkün değildir artık.
Nitekim Amerika Başkanı’nın bulunduğu harikalar diyarından art arda attığı mecazi Twitter talimatları bu çerçevede ele alınmalıdır. Ama unutulmamalıdır ki Amerika’nın çok önemli bir devlet aklı vardır. Bu tür Twitter maceralarına rağmen Amerika’nın temel akıl olgularına bakmakta fayda var. Onun için bunu, Birleşik Devletleri, Başkanın twitlerinden azade olarak ele almamak gerekir. Amerika’nın Suriye meselesi ile ilgili kurduğu temel denklem ve Ortadoğu projesinin aklı bu değildir, bu sadece onun grotesk şekildir. Nitekim buna bağlı olarak değerlendirmek gerekir Trump’ın Twitter üzerindeki Suriye politikasını ve Erdoğan yakınlığını. Bunu politik ve stratejik okuması Amerika’nın Ortadoğu’da sanıldığından daha etkin olacağı ve daha da uzun kalacağının bir göstergesidir aslında. Böylece Amerika’nın stratejik aritmetiği yer yer karmaşık ve sofistike gibi görünse de esasında çok berrak bir şekilde ortada durmaktadır. Bu bağlamda Kuzey Suriye meselesi Amerika açısından başından beri net bir resim olarak dünyaya sunuldu ve sunulmaya devam ediyor. Söz konusu resmin çerçevesinin halihazırda bitmemiş olması, resmin şekil almamış olduğu anlamına gelmez. Lakin büyük devletlerin aklı, yeni oluşan sosyal kurguların bütünlüklü ressamlarını tam olarak kayda almadan ve kuracağı olası stratejik ortaklığı idrak etmeden asla nihai tutumlarını sergilemezler. Onun için kuzey Suriye meselesi bütün esas renkleriyle çok kısa bir zamanda belirginleşmiş bir şekilde karşımızda durmaktadır. Zira bu resimde Birleşik Devletler dahil birçok uluslararası gücün Kuzey Suriye Özerk Bölgesi’ne bir statü tanınmasına hazır olduğunu, uluslararası güçlerin himayesinde bir güvenlik bölgenin oluşmasına ve uçuşa yasak hava sahasına onay çıktığına şiddetle inanlardanım. Bu eksende Rusya’yla Birleşik Devletlerin çerçeve konusunda bir süre daha tartışacağı muhakkaktır.
Bütün bunlar olurken, savaşın ilk günlerinden itibaren Esad’ın düşmesi için bütün plan ve projelere katkı sunan Arap dünyası, son aylarda tümüyle pozisyon değiştirmeye meyletmiş durumdadır. Bu durumun ABD ve Batılı ülkelerin pozisyonuyla da paralel olduğu çok açıktır. Arap dünyasındaki bu değişimin, beraberinde yeni bir bölgesel denklem kurgusu ortaya çıkarmışa benziyor. Özellikle İran ve Türkiye’nin Suriye’nin iç işlerine müdahil olmasıyla beraber, bu durum Arap dünyasında ciddi anlamda bir aidiyet zedelenmesine yol açtı ve bunun süreklileşmesi beraberinde yeni bir Arap milli bilincinin tohumlarını ekmekte, yeni bir Pan-Arabizmin taşlarını döşemektedir. Onun için Birleşik Devletler ve Rusya’nın üzerinde mutabık olacağı bütünlüklü bir Suriye projesini Arapların her şekliyle destekleyeceği görünmekte, çünkü buradaki temel amaç İran ve Türkiye’yi Suriye topraklarında uzak tutmaktır. Bu yeni denklemde Kürtlerin talepleri karşılanırsa hem Birleşik Devletler’in hem de Rusya’nın onay verebileceği bir mutabakat oluşacaktır. Dolayısıyla Suriye barış müzakerelerinin başlamasıyla beraber güç kaybedecek ülkelerin başında İran ve Türkiye yer alacaktır.
Bu çerçevede İran kendi sınırları içine çekilmeye başlayacak, Türkiye ise Batı ile Doğu arasında bir süre daha bocalayıp duracaktır. Birleşik Devletler’in İran’a karşı hayata geçirmeye çalıştığı ambargo her geçen gün daha da genişleyerek devam edecektir. Türkiye-ABD ilişkilerinin krizli halinin seyri ise bir süreliğine daha devam edecek ve bu inişli çıkışlı durumun sadece Trump’ın karakteriyle ilgili bir kriz olmadığı zamanla netlik kazanacaktır. Çünkü krizin esas nedeni mevcut ilişkilerin Soğuk Savaş dönemine ait olması ve bugüne kadar formatlanmış bir ittifak olmasıyla alakalıdır. Bunun öncül nedeniyse Türkiye’nin Soğuk Savaş statükosundan vazgeçmemesidir. Oysaki dünya hiç de eski dünya değildir ve iklimlerden ilişkilere kadar birçok şey tamamıyla değişmiş ve hiçbir şeyin eski haliyle daha fazla sürmesi mümkün olmayacaktır.
Kürtlerin de bileşeni olduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin terörizme karşı verdiği amansız mücadele sayesinde, çetelerin tarihin en ağır yenilgisine uğramış olması yeni bir paradigmal değişimdir. Ayrıca kontrollerindeki alanların giderek istikrarlı bir bölgeye dönüşmesi ve özellikle küresel güçlerin desteğini alması savaşın ortaya çıkardığı yeni ve demokratik tek denklemdir. Türkiye dışında, Suriye’deki vekalet savaşının içine müdahil olmuş küresel güçlerin ekseriyeti DSG kontrolünde bulunan 550 millik sınır hattına bu mealde baktığının altını çizmek gerekir. Özellikle AB öncülüğünde devam eden hava desteği ve müttefik güçlerin Kürt topraklarındaki askeri varlığının temel nedeni, Suriyeli Kürtlerle bu bağlamda kurdukları stratejik işbirliğidir. Çünkü dünya Kürtleri ve onun Suriye’deki müttefiklerini temel değerlerin savunucuları olarak görüyor ve seküler dünya görüşlerine önemli ölçüde güven duymaktadır. Türkiye haricindeki küresel güçlerin Suriye’deki Kürt güçlerine genel bakışı bu çerçevededir ve ayrıca Kürtler terörizme karşı güvenilir tek müttefik olarak kabul görmektedir. Bunun hayattaki kısa karşılığıysa, küresel güçlerin Suriye’deki Kürt güçlerini terörist olarak görmemesidir ve bu Kürtler açısından dünyada önemli bir ilktir.
Kürtlerin Suriye’deki mücadeleleri, tarihten bugüne kadar bütün Kürt siyasi gayretleri uluslararası arenada terör bağlantılı ele alınmış ve bütün başkaldırı ve isyanları bu çerçevede sınıflandırılıp, sınırlandırılmıştır. Yani terörist görülmekten terörizme karşı bir politik aktöre dönüşmüştür. Bu yeni durum aynı zamanda Ankara’nın Kürtlere karşı inşa etmeye çalıştığı teze karşı da büyük bir darbedir, çünkü bu yeni tanımlama Ankara’nın terörist yakıştırmasından çok uzak bir tanımlamadır. Bunun politik ve uluslararası yansımaları, ileriki dönemlerde daha berrak bir şekilde görülecektir. Dolayısıyla Fransa başta olmak üzere bazı AB ülkelerinin Suriye Kürtlerine dair açıklamalarını bu kapsamda okumak gerekir. Bu noktadan hareketle genel gelişmelere bakarken, Türkiye’nin Suriye Kürtlerinden terörist çıkarma paradoksu tamamıyla çökmüş ve dünyanın Kürtlerle bu eksende kurduğu ilişki tamamen yeni bir paradigmayı ortaya çıkarmıştır. Kürtler artık terörist değil, terörizme karşı güvenilir bir partner haline gelmiştir. Bu da iki kutuplu dünya paradigmasının değişime uğradığı anlamına geldiği gibi Ortadoğu’nun “mikro kozmosu” olan Suriye’de, sonun da başlangıcıdır.