Hüseyin Deniz
Aynı yoldan yürümeye çalıştığımız 69 yıllık duayen gazeteci Doğan Özgüden’in Sürgün Yazıları kitabı, dördüncü cildine ulaştı. Değerli ağabeyimiz Özgüden, -sağ olsun- sürgünde yazdığı yazılarını derlediği bu kitapların her bir cildini bana imzalayıp ulaştırıyor. Nitekim bu hafta bana gelen dördüncü cildi de hemen okudum ve kütüphanemin en has köşesine koydum. Gerçi ben okuduğum kitapları, -başta cezaevlerindeki arkadaşlarımız olmak üzere- okumak isteyenlere seve seve ve kolayca verenlerdenim. Ancak Doğan Özgüden’in kitapları, bu kategoriye girmiyor. Çünkü sadece bana özel imzalı oldukları için değil, aynı zamanda ansiklopedi ya da sözlük gibi daha sonra da açıp bakılacak ve ilgili yerinden not alınabilecek kitaplar bunlar.
Sürgün Yazıları’nın dördüncü cildini son bölümünden okumaya başladım. Yani kimi yazar ve gazetecilerin Doğan Özgüden ve elbette eşi İnci Tuğsavul-Özgüden ile ilgili olarak yazdıkları makalelerini önce okudum. Daha sonra İnfo-Türk, Artı Gerçek internet haber sitesi ve kimi medya organlarında yayınlanan kendisinin yazılarına hızla göz attım ve orada daha önce okumayı atladığım yazılarını ise sindire sindire okudum. Böylece bu hafta sonu geçmişten bugüne oldukça anlamlı ve verimli bir gezinti yapmış oldum.
Kitabı okurken takıldığım bir husus oldu. Daha önce duymamıştım bu konuyu. Meğerse CHP İzmir Milletvekili Hülya Güven, Cumhuriyet gazetesinin 12 Mart 2012 tarihli haberine göre, “Yurtdışındaki darbe yasaklısı aydınların dönmesine yönelik bir soru önergesi vermiş ve Sürgünler için af” istemiş. Bunun üzerine Doğan Özgüden ve İnci Tuğsavul-Özgüden, Hülya Güven’e gönderdikleri mektupta, kendisine gösterdiği duyarlılıktan dolayı teşekkür ediyor ama “sürgünler için af” talebini kesinlikle reddettiklerini belirtiyorlar. 50 yıl sürgünde yaşamak zorunda kalırken ülkeye dönmek için can atan insanların ‘af’ istememe tavrını iyi kavramak gerekir.
Öyle Doğan Özgüden’inki gibi 70 yıllık olmasa da, 45 yıllık gazetecilik hayatımın özellikle son on yıllarında cezaevindeki insanlarla diyalog içinde olmayı önemsiyorum. Nitekim içerideki insanların dertlerini kamuoyuna duyurmayı amaçlayan “içeriden” isimli bir köşeyi yıllarca gazetelerimizde yayınlıyoruz. Bu hafta gelen mektuplardan biri içimi acıttı. Kocaeli-Kandıra 2 nolu F Tipi Cezaevi’nde bulunan ünlü çizerlerimizden Mahmut Ulusan 2 Mart 2021 tarihli mektubunda özetle şöyle diyor:
“Bu benim içerideki 25. Newroz’um olacak! Yani ben de içerideki çeyrek asrımı deviriyorum. Artık gönül rahatlığıyla yazabilirim; öyle 25 yılım dolmadı diye kompleks falan yapmama gerek yok yani:) Ben de 25. yılıma girince doğrusu o kadar heves edilecek bir şey olmadığını da fark ettim. İçerideki 25. yılım ne kadar gevşek davrandığımızın da kanıtı aynı zamanda maalesef; hem halk olarak hem de birey olarak. Belki de utanılması gereken bir durumdur bu. Ama biz nedense bunca uzun yıldır yatmaktan kendimize övünç kaynağı çıkarıyoruz. Züğürt tesellisi bile değil yani. Oysa çoktan çıkmamızı gerektiren bir pratiğin sahibi olmalıydık.”
Daha sonra eşimin 8 Mart’ını ve benim ve eşimin Newroz’umuzu kutlayan Sayın Ulusan, bence kendisi için haksızlık ediyor. Mevcut devlet anlayışının içeriye -hem de çok uzun süreli olarak- attığı her bir kişi, çok bilinçli olarak seçilmiştir. Onlar ülkesini ve halklarını çok seven ve onlar için bir şeyler yapmaya çalışan kişilerdir. Hem içeridekilerin dışarıya çıkarılması hem de -hatta- yurtdışına gitmek zorunda kalanların ülkelerine dönebilecek koşulları sağlamak bizlere düşüyor. Ancak onlar “af” istemiyorlar; çünkü onlar suç işlemediler ki. Ülkenin asgari demokratik koşullara kavuşturulması içerideki siyasi mahpusların dışarıya çıkarılması ve yurtdışındaki sürgünlerin geri dönebilmesi için gereken koşulları sağlayacaktır. Bunun için mücadele veriyor muyuz? Evet, ama henüz yeterli değil galiba!..
Doğan Özgüden’in dört cilde ulaşan “Sürgün Yazıları”nı Türkiye’den “mirangultekin@gmail.com”dan; yurtdışında ise “fondation@info-turk.be”den talep ederek edinip, okuyabilirsiniz. Bu kitaplar, kütüphanenizin en güzide yerine yakışacağından emin olabilirsiniz.