Posta Kutusu: 253 Yenişehir – ANKARA
Tarsus Kadın Kapalı Cezaevi’nde 50 kadın mahpus bulunduğu belirtiliyor. Buradaki kadın mahpuslardan Dilbirin Turgut, bize gönderdiği mektubunda cezaevinde yaşadıkları sorunları dile getirmiş; ancak mektubun o bölümü karalandığı için -genelde bilinen sorunları- ayrıntılarını burada yazamıyoruz maalesef. Ancak daha sonraki paragraflarda ifade edilen sorun da çok önemli. Bu cezaevinde en az 20 kadın mahpusun yatması gereken süre, bir yılın altına düşmesine rağmen tahliye edilmiyormuş.
Cezaevinde yatma süresi bir yılın altına düşen kişinin mevcut denetimli serbestlik yasası gereği tahliye edilmesi gerekiyor. Ancak idare, söz konusu talepleri, kişinin halen örgütlü koğuşlarda kalmakta oluşuna bağlayıp, reddediyor. Yani yasal bir hakkınız, kullandırılmıyor. Kullanmanız için, sizin itirafçı olmak anlamına gelen, bir dilekçe yazmanız isteniyor. “Beni düşüncelerim ya da normal siyasi faaliyetlerim nedeniyle cezaevine attınız, atmakta haklıydınız ama artık ben pişmanım” demeniz isteniyor. Elbette burada ve siyasi mahpusların bulunduğu cezaevlerinde, denetimli serbestlik hakkından yararlandırmamanın yanı sıra infaz yakma yaklaşımları da söz konusu. Ağır cezası olan birçok kişi, bu yüzden 5-10 yıl fazladan hapiste tutulma tehdidiyle karşı karşıyaymış maalesef.
Eskişehir H Tipi Cezaevi’nde 11 okurumuz bulunuyor. Daha önceki aylarda buradaki okurlarımızdan kimileri “Leyla Güven’in talepleri bizim de talebimizdir” diyerek 10 günlük açlık grevi yapmışlardı. Ancak dünyanın dört bir yanında yapılmakta olan açlık grevcilerinin anayasa ve yasalarda zaten yer alan haklı taleplerine hükümetten herhangi bir yanıt alınamaması üzerine Eskişehir H Tipi Cezaevi’nde bulunan Cihan Alkan, Davut Barin ve Mustafa Filitoğlu, 21 Ocak 2019 gününden itibaren süresizdönüşümsüz açlık grevine başlamış bulunuyorlar.
Bolu F Tipi Cezaevi’nde bulunan Mehmet Manas Doğanay şöyle diyor: “2000-2007 yılları arasında süren ve 122 devrimcinin yaşamını yitirdiği ölüm orucuyla kazandığımız 45/1 nolu genelgede belirtilen 10 kişiyle haftalık 10 saatlik sohbet hakkımız, burada haftada 2.5 saat olarak uygulanıyor. Ancak bu kısıtlı hak da kimi zaman “açık görüş”, kimi zaman “genel arama var” bahanesiyle gasp ediliyor. Hücrelerimizde bulundurabileceğimiz kitap sayısı 10 ile sınırlandırılmıştır. Haklarımız için direniyoruz. Direndiğimiz için disiplin soruşturmaları açılarak ailelerimizle görüş yapma hakkımız, telefon hakkımız, mektup hakkımız elimizden alınıyor, hücre cezaları veriliyor, kamu davalarıyla hapis cezaları veriliyor. Tecrit insanlık suçudur.”
Kandıra 1 nolu F Tipi Cezaevi’nde bulunan Gülay Efendioğlu ve Yeliz Türkmen ise sürgünler üzerine kaleme aldıkları mektuplarında, sürgünün siyasi, manevi ve mali cezalandırma olduğunu belirtiyorlar. Kadın mahpuslar, yargılandıkları dosyanın ve ailelerinin bulunduğu bir yerden, -hem de çok uzaktakibaşka bir şehirdeki cezaevine sürgün edildiklerinde, mümkün olduğunca ailelerinin görüşe gelememesinin amaçlandığı; davanın açıldığı şehirdeki mahkemeye götürülmedikleri için SEGBİS’le verilmek zorunda bırakılan ifadenin yetersizliğine; daha önce bulundukları yerde, kendi parasıyla aldıkları eşyaların çoğunu sürgün edildikleri yere götüremediklerini ve yeni cezaevine girişte kötü muamele gördüklerini, hatta daha önce kazanmış oldukları hakları, sürgüne gönderildikleri cezaevinde de kullanabilmek için yeniden mücadele etmek zorunda kaldıklarını belirtiyorlar.
Yeni açılan Maraş-Türkoğlu’ndaki 2 nolu L Tipi Cezaevi’ne sürgün edilen Hüseyin Erpolat’a göndermiş olduğumuz kart, PTT tarafından Maraş-Elbistan’daki E Tipi Cezaevi’ne götürülmüş. Elbistan E Tipi Cezaevi de “Kurumda Yoktur” diye, bize iade olarak geri göndermiş. İnsan ne diyeceğini bilemiyor doğrusu!.. Diyarbakır D Tipi Cezaevi’nde bulunan Halis Tekin, bizlerin Newroz’unu kutlamış. Kendisine teşekkür ediyoruz!