Türkiye’nin Kürt sorununda barış süreçlerinin sonuncusu 2013 yılında başlamış ve 2015 yılında başarısızlıkla sona ermiştir. Son sürecin akılda kalan en önemli olayı ve bildirisi ise 28 Şubat 2015 tarihli Dolmabahçe (mutabakat) Bildirisi’dir.
Peki son barış süreci niçin başarılamadı veya üzerinde uzlaşılamayan konular nelerdi? Son barış sürecinde İHD’nin Genel Başkanı ve Akil İnsanlar Heyeti’nin bir üyesi olarak gözlemleyebildiğim kadarı ile şu hususlarda uzlaşılamadığını ifade etmek isterim. Öncelikle siyasi iktidarın (devletin) silahsızlanma önerisine karşın Kürt tarafının öz savunma (asayiş gücü) pozisyonunda kalma önerisi üzerine uzlaşma sağlanamamıştır. İkinci olarak Suriye Rojava’sının statüsü ve pozisyonu üzerine uzlaşma sağlanamamıştır. Üçüncü olarak uluslararası üçüncü göz konusunda uzlaşma sağlanamadığı gibi sürecin devamı noktasında bununla bağlantılı olarak uluslararası destek tam olarak sağlanamamıştır. Dördüncü olarak iç siyasette siyasi partilerin siyasi rekabeti ve seçimlerin bariyer işlevi bir türlü aşılamamıştır.
Günümüze gelirsek, 2015 yılından bu tarafa 9 yıl geçti. Bu 9 yılın Türkiye’ye maliyeti oldukça ağırdır. Siyasi, hukuki, askeri, ekonomik, kültürel, sosyal, ahlaki ciddi tahribatları olmuştur. En önemlisi de Türkiye’nin rejimi değiştirilmiş ve Türkiye otoriter bir rejimle yönetilen ülke haline gelmiştir. Bunun yanı sıra nüfusu 60 milyona yaklaşan Kürtlerin temel hak ve özgürlüklere dayalı taleplerinin yaşadıkları ülkelerde karşılanamaması konusu dünyada daha fazla görünür ve konuşulur olmuştur. Denilebilir ki 9 yıldan sonra devlet tarafı yeniden Sayın Öcalan’ın tartışılmaz pozisyonunu hatırlamış ve Sayın Öcalan üzerinden yeni bir süreç başlatma isteğini açığa vurmuştur. O halde 28 Şubat 2015 tarihli Dolmabahçe Bildirisini kaleme alan Sayın Öcalan’ın baş müzakereciliğinde yeni bir süreç başlatmak mümkündür. Çünkü bir bütün olarak Kürt hareketi ve DEM Parti Sayın Öcalan’ın baş müzakereciliğini kabul etmiştir. Bütün bunlara rağmen yani Cumhur İttifakı’nın Sayın Öcalan’ın rehberliğinde hareket edilmesi önerisine Kürt tarafı evet demişken niçin bir süreç başlatılmamakta, tam tersi uygulamalarla karşı karşıya kalmaktayız? Kürt hareketi ve DEM Parti tecridin kaldırılması ve Sayın Öcalan’ın koşullarının oluşturulması ile birlikte yeni sürece hazır olduklarını belirtmelerine rağmen Cumhur İttifakı ne istemektedir? Cumhur İttifakı bir yandan gözaltı ve tutuklamaları yapıp bir yandan kayyımlar atayıp bir yandan iç ve dış askeri operasyonları yürüterek ve tecridi kaldırmayarak kendisi ile çelişmekte ve ne istediğini bilemez bir pozisyon yaratmaktadır. Cumhur İttifakı’nın, ilk etapta olası bir süreci sancılı bir şekilde geçirmek istediği ve muhalefete göz açtırmayacağı anlaşılmaktadır. Sahi Cumhur İttifakı ne yapmak istemektedir?!
Bu tip zamanlarda sorunun büyüklüğü karşısında çözümlerin küçük adımlarla atılabileceğini ve çeşitli sadeleşmelerle yürünebileceğini belirtmek isterim. Sayın Öcalan’ın yeğeni Ömer Öcalan’la görüşmesinde dile getirdiği hususlar esasında yeni bir sürecin mümkün olabileceğini ve bu süreçten halklarımızın büyük kazanımlarla çıkabileceğini göstermektedir. Tek bir görüşme bile halkta moralleri yükseltmiş ve halktaki barış isteğini açığa çıkararak barış tartışmalarını başlatmıştır.
Ortadoğu’da devam eden savaş ve bu savaşın büyüme riski karşısında tarihsel hafızayı canlandırarak halkların barış içerisinde birlikte yaşamasının mümkün olduğunu hatırlatmak ve barış arayışlarını cesaretlendirmek gerekir. Siyasi iktidarı temsil eden Cumhur İttifakı’nın baskıcı politikaları ve kafa karışıklığı, barış isteğinde geri adıma sebep olmamalıdır. Tam tersine daha fazla barış talep ederek barışa giden yolun İmralı tecridinin kaldırılmasından geçtiğini bıkmadan usanmadan anlatmak ve göstermek gerekmektedir.