Ankara’da, 8-9 Şubat’ta “Sürdürülebilir Madencilik ve Çevre” başlıklı bir çalıştay düzenlendi. Çalıştayın sponsorları içinde TÜMAD, TÜPRAG, ALACERGOLD, ETİ BAKIR, KOZA ALTIN gibi şirketlerin olması neyin sürdürülmek istendiğini göstermeye yetti
Yusuf Gürsucu / İstanbul
Kerameti kendinden menkul olan Mimar ve Mühendisler Grubu (MMG) ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı “Sürdürülebilir Madencilik ve Çevre” başlıklı 8-9 Şubat’ta bir çalıştay düzenledi. Gazetemiz baskıya hazırlandığında çalıştayın ikinci günü programda yer alanların konuşmaları sürüyordu. Çalıştayın birinci gününde ise Çevre, Enerji ve Orman bakanlarının birer açılış konuşması yapacağı programda duyurulmasına karşın bakanlar çalıştayda boy göstermedi.
Konu çok farklı!
Farklı konu başlıklarında madencilik ve çevresel etkileri üzerine konuşmalar yapılacağı açıklanan çalıştayın sponsorları içinde TÜMAD, TÜPRAG, ALACERGOLD, ETİ BAKIR, KOZA ALTIN gibi doğal yaşamı altüst etmesiyle tanınan şirketlerin olması konunun maden ve çevre ilişkisi olamayacağını gösterdi. Kerameti kendinden menkul MMG’nin Başkanı Bülent Şen etkinliğin madencilik sektörünün ihtiyaçlarını belirlemek ve geliştirilebilecek konuları fikir birliği ile tespit etmek olduğunu ve etkinlikte elde edilen görüşlerin derlenerek kamu ve özel sektöre bildirileceğini duyurmuştu.
Bakanlığın derdi SAVAŞ!
Yukarıda belirtiğimiz kapsamda yapılan çalıştaya bakanların gelmemesi üzerine açılış konuşmasını Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Bakan Yardımcı Prof. Dr. Şeref Kalaycı yaptı. Konuşmasına insanoğlunun çağdaş yaşamın tüm araç ve gereçlerini madencilere borçlu olduğunu belirterek, geçmiş çağlarda madencilik ürünlerinin kılıç kalkan gibi ürünlerde kullanıldığını, günümüzde ise tank gibi daha gelişmiş savunma sanayi ürünlerinin üretiminde kullanıldığını belirtti. Katılımcıların tamamının kendi durdukları yerden çıkarlarını aktararak ortaklaşmayı hedefleyen çalıştayda Bakan Yardımcısı’nın çıktısı ise savaş sanayisi olması dikkat çekiciydi.
‘Önce insan sonra çevre’
Başlangıçta madencilik parametreleri rezervin tespit edilmesi olduğunu sonrasında ise bu parametreler arasına sürdürülebilirlik ve çevre hassasiyeti, sosyal onay ve enerji dönüşümü gibi yeni parametrelerin girdiğini iddia eden Kalaycı, “Önce insan, sonra çevre, sonra madencilik” sloganı ile faaliyetlerine devam ettiklerini belirtmesi ise nasıl bir anlayışa sahip olduklarının açık ikrarıydı. Milli, yerli ve insan vurgularının Türkçe meali bir avuç şirketin çıkarından öte bir şey olmadığını AKP iktidarı döneminde çokça şahit olundu. Maden girişimlerine karşı ortaya çıkan kitlesel tepkilerin tüm Türkiye coğrafyasına yayılması bir tesadüf değildi.
Sürdürebilirlik ve çevre!
1970’li yıllardan sonra çevre ile ekonomik kalkınma arasındaki gözle görülebilen çelişki, ‘sürdürülebilir kalkınma’ modellemesiyle süslendi. Sürdürebilirlik kavramı ‘Sermayenin mi yoksa doğanın sürdürülebilirliğini mi?’ içerdiği sorusuna kapitalizm açısından verilecek tek yanıt sermayenin sürdürülebilirliği olacaktır. Oysa yaşamın sürdürülebilirliğini sağlamak ancak sermayenin bertaraf edilip doğayla girilecek simbiyotik bir ilişki ile mümkün olacağı bilimsel bir gerçekliktir. Kapitalist ekonominin en temel birikim alanı emek ve doğa sömürüsü üzerinden kendisini sürekli yenileyip aşırı tüketimi ve dolayısıyla aşırı üretimi kesintisiz gerçekleştirme zorunluluğudur. Kapitalizm insanların ihtiyaçlarını ön görerek üretim planlaması yapmaz aksine sermayenin birikim süreçlerini sürekli halde tutmak ve büyütmek üzere bir üretim süreci işletir. Ankara’da yapılan çalıştayın da bu amaçtan azade olması mümkün değildir.
Çevre de maden de onlarınmış!
Geçtiğimiz aralık ayında açıklamalar yapan Maden Sanayii İşverenleri Sendikası (MASİS) Yönetim Kurulu Başkanı Naci İlci, sektörün üretim, ihracat ve istihdamda daha büyük potansiyele sahip olduğunu ama izin prosedürleri başta olmak üzere orman mevzuatı ve toplumdaki madenci algısı gibi konuların maden işletmecilerini yorduğunu belirterek, “Çevre de bizimdir maden de bizimdir, madensiz bir yaşam ise olanaksızdır” sözleri çevre olarak nitelediği doğal yaşamın parçaları olan ağaçlar, toprak, su ve hayvanlar için onlarda bizim sözcüğü doğal yaşamın üzerinde istediklerini yapabileceklerinin bir ifadesiydi. Çevreyi bir yana koyabileceklerini gösteren İlci gibileri madensiz yaşayamaz! ancak insan dahil tüm canlı veya cansız yaşam bundan mutluluk duyacaktır.
Şirketlerin kolaylaştırıcıları!
Geçtiğimiz yılın bahar aylarında video konferansla gerçekleştirilen bir toplantıda konuşan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Dönmez, İlci’nin sözünü prosedürü çözeceklerini şu sözlerle belirtiyordu: “Madencilikte idari sürecin sadeleştirilerek ruhsat alım sürelerinin kısaltılmasına yönelik çalışmalar yapıyoruz.” Tüm bakanlıkların şirket yağmasında bir kolaylaştırıcı pozisyonda olmaları şaşırtıcı değil. Maden şirketlerinin ruhsat kolaylaştırıcılığının dışında, ormanların katledilmesi için istenen ücretin düşürülmesi veya ‘milli çıkarlar gereği’ tamamen kaldırılması, zeytincilik kanununun madenciliğin önünde engel teşkil etmesi nedeniyle kaldırılması ya da değiştirilmesi, doğal koruma alanlarının tamamen madenciliğe açılması gibi bir dizi talepler sürekli şirketler tarafından dillendirilmekte.
Çalıştayda Maden Mühendisleri Odası yok
AKP’ye yakınlığı ile bilinen ve geçtiğimiz haftalarda Diyarbakır’da kentsel dönüşüme desteğini açıklayan MMG’nin düzenleyicisi olduğu çalıştaya Maden Mühendisleri Odası (MMO) davet edilmedi. Konuya ilişkin Bianet’e konuşan MMO Genel Sekreteri Erşat Akyazılı, çalıştayla ilgili kurum adına yazılmış bir çağrının kendilerine gelmediğini belirterek, “Burada en önemli sorun, kamu kurumu niteliğinde bir meslek örgütü olan, Anayasal bir kuruluş olan TMMOB ve bağlı odalarının Bakanlığın da bir biçimde adının geçtiği bir etkinliğe doğrudan davet edilmiyor olması. Ya da Bakanlığın bu konuda TMMOB Maden Mühendisleri Odası ile bu tür bir etkinlik yapmak yerine, kökeni ve oluşumu daha muğlak olan organizasyonlarla faaliyet yürütmeyi seçiyor olmasıdır” dedi.
Denge nasıl kurulacak?
Akyazılı, sürdürülebilir madencilik ve çevreye ilişkin olarak, “Sürdürülebilir madencilik, ülkenin ihtiyaçlarına yönelik planlı bir madencilik demek. Sırf şirketlerin para kazanması için ülkenin ve toplumun ihtiyacı olmayan madenlerin üretilip dışarıya satılması hem yararsız hem de madenciliğin sürdürülebilirliği konusunda ciddi sıkıntılar doğurur. Doğal kaynakların diğer unsurları olan ormanlar ve sular da bizim kaynaklarımızdır. Gelecek yıllarda toplumun ve sanayinin ihtiyacı ne olacak, hangi madenlerin üretimine öncelik verilmeli, madenlerin üretimiyle diğer doğal kaynakların tüketimi arasındaki denge nasıl kurulmalı gibi soruların yanıtlanması gerekir” dedi.
Etkinliğin ana sponsorları!
TÜMAD’ın, geçtiğimiz günlerde Çanakkale, Lapseki’de tamamı ormanlık arazi olan bir alanda altın madeni projesine başladığını ve bölge halkının itirazıyla karşılaştığını hatırlatan Akyazılı, “TÜMAD aynı zamanda Balıkesir’in İvrindi ve Burhaniye sınırlarında yürüttüğü altın madeni projesiyle neden olduğu ekolojik yıkım ile de biliniyor. Kanadalı şirket Eldorado Gold’un yerli iştiraki TÜPRAG ise Samsun’un Şahin Dağları’nda, Kazdağları’nın 5 katı büyüklüğündeki bir alanda yürüttüğü altın madeni çalışmalarıyla biliniyor” diye belirtti.