Belediyeler “tanzim satışlarına” başladı.
Patlıcan, biber, domates v.s. fiyatları şu anda haldeki fiyatlardan yüzde elli ucuz.
Nasıl oldu bu ucuzluk?
Ürünü üreten üretici patlıcanı, domatesi, biberi belediyelere yarı fiyatına mı sattı?
Hayır.
Belediyeler “görev zararı” adı altında, 6 liraya aldıkları biberi 3 lira zararına satmaya başladı.
AKP belediyeleri “zararına satış” yapınca ne oldu? Erdoğan’ın esip gürlediği, tehdit ettiği dev market zincirlerinden ikisi de aynı anda tastamam belediye tanzim satış çadırlarındaki fiyatlardan, yüzde elli zararına satışlara başladı. Gidin Migros’a ya da CarrefourSA’ya, “ucuzluğu” görün. Yılda milyarlarca dolar kar eden bu dev tekeller “devlet zoru” yüzünden, belediyelerle rekabete girmiş bulunuyor. Ama onlar bu “geçici” zararı göğüsleyebilirler. İyi de, Türkiye’de domates, hıyar satanlar yalnız bu tekeller ve şimdi de belediyeler değil.
Bir de küçük manavlar, orta halli marketler var. Bunlar yüzde elli zararına tek bir patlıcan bile satamazlar.
Satamayınca ne olur?
Tekellerin ve belediyelerin rekabetine dayanamazlar, iflas ederler.
O halde sonuç çıkaralım:
Erdoğan’ın yerel seçimlerde kaybetme korkusuyla cumburlop atıldığı bu domates, patlıcan satış işi, yaklaşık bir buçuk aylık bir seçim kampanyasından başka bir şey değil. Daha önce bedava dağıtılan makarna ve kömür, bu defa hallerdeki fiyatların yarısına seçmene hıyar satma şekline büründü. Ucuz hıyar alan seçmen belki oyunu yine Erdoğan’a verir.
Ama zarara uğratılan dev tekeller yukarıdan; iflasa sürüklenen küçük esnaf aşağıdan AKP’nin dayandığı sosyo-ekonomik temeli sarsar. İşte şu sıralar Havuz Medyası’nda eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, eski Başbakan Davutoğlu ve eski ekonomik ve Dışişleri Bakanı Babacan karşıtı yoğun saldırılar, bu sosyo-ekonomik temelin sarsılmaya başlamasından bağımsız değil. Tetikçiler “Babacan” liderliğinde bir yeni parti girişiminden söz etmekte ve sözü edilenleri bu konuda “açıklama” yapmaya zorlamaktalar. Şu ana kadar hiçbirinden “böyle bir niyetimiz yok” diye bir yanıt gelmiş değil.
Uzun yıllar “duble asfaltta” hız rekorları kıran AKP arabası artık çamurlu arazide patinaj yapmaya başladı. Patinaj çamuru az sonra balçığa, derken bataklığa dönüştürecek. AKP kendi dayandığı sermaye sınıfına, küçük esnaf kitlelerine ters düşecek. Düştü bile.
Ve bir de belediyeleri seçimleri kazanmak için milyarlarca lira “görev zararına” uğratmanın arkasında yatan asıl hesaba bakalım.
Erdoğan İstanbul, Ankara, Adana gibi büyükşehirleri kaybetme ihtimalini artık gördü.
Şimdi kendi ekonomik politikasının doğurduğu gıda enflasyonuna karşı icat ettiği “tanzim satışları” ile ya seçmeni yeniden kazanırım diye düşünmekte, kazanamasam da belediyeleri batırmış olurum diye hesaplamakta.
AKP-MHP koalisyonunun temel sloganı: Bizden sonra tufan.
Ve bir de işin “ideolojik” yanı var.
Tek tek saymak yerine biz “hıyar”dan söz edelim. Piyasa ekonomisinde hıyarın fiyatını “arz-talep” kanunu, “rekabet” v.s. belirler. Ama tekelci kapitalizm koşullarında fiyatlar tekeller arası anlaşmalarla belirlenir. Sosyalist ekonomide ise fiyatlar devlet planlaması tarafından tayin edilir. Şimdi Erdoğancı ekonomiye bakalım. Ne görüyoruz? Tuhaf şeyler görüyoruz.
Seçimlere kadar, yani bir buçuk aylığına bu ülkenin “gıda ekonomisinde” Erdoğan “sosyalizmi” ilan etti. Üstelik “devletçi bir sosyalizm”. Saray belediyeye emir veriyor ve belediye vatandaşa zararına mal satıyor. Yani sübvansiyon yapıyor. Bu işi fiyatları fırlayan tüm mallara karşı yapmaya kalksa, al sana “sovyetik” bir ekonomi.
Görünüş gülünç ama bir gerçeğin de ifadesi; Türk kapitalizmi krizde ve bunun alternatifi, elbette Erdoğanvari “sosyalizm karikatürü” değil, anti kapitalist bir ekonomi. İtiraf çok net.
Ve asıl itiraf ise şu:
Erdoğan vatandaşlara hitap ederken, “patlıcandı, biberdi filanı bırakın, merminin fiyatına bakın” deyiverdi. Bunun anlamı nedir?
Çok basit… Anti militaristler her zaman şu sloganı kullandılar: Süngü ekmeği de keser.
Erdoğan “Kürde sıkılan her merminin” patlıcanı, domatesi, soğanı ve dolayısı ile vatandaşın “cebini” de vurduğunu en açık, mükemmel, veciz bir şekilde böylece itiraf etmiş oldu.
Türkiye’de sosyalizm uzun iş. Henüz tünelin ucunda kızıl bir bayrak sallanmıyor. Ama “barış” elimizi uzatsak dokunacağımız uzaklıkta. Akıl almaz savaş harcamalarının sona erdiği gün, yalnız gıda ürünlerinin değil, tüm metaların fiyatları tahmin edemeyeceğimiz kadar düşecek. Enflasyonla mücadelenin uyduruk “tanzim satışları” ile değil, barışla sağlanacağı çok açık.
İyi de barış nasıl olacak?
İlk iş, konuştuğu zaman kanı durduran Öcalan üstündeki tecriti kaldırmak.
Bu zaten hukuk dışı bir uygulama.
İmralı’da hukuka dönüldüğü gün, ülkenin ufkunda barış güneşi yükselir.
Fiyatlar da, dolarlar da düşer, mutfaklar şenlenir.