M. Emder Öndeş
Geçenlerde Google’da gezinirken bir yerde rastladım. Daha doğrusu benim rastladığım yer de Melih Pekdemir’in bir kitabından alıntı yapmış. 12 Mart sonrasında iktidara yürüyen Ecevit’in “Geçmişe sünger çekme” edebiyatı sürerken Ankara’da yapılan bir toplantıda Can Yücel şöyle demiş: “Geçmişe sünger çekiyorsun ama süngeri sıkınca kan damlıyor kaaan!”
Hatırlıyorum, “sünger” muhabbeti o zamanlar Ecevit’in ağzında sakız gibiydi, cuntayla ilgili olarak “bu bahsi kapatalım artık” gibilerden bir çizgi tutturmuştu. 12 Mart öyle hesapsız kitapsız geçti gitti. 12 Eylül ise daha da beterdi. Normalde, bütün ülkelerde darbelerin ardından yapılan ilk seçimlerde sosyal demokratların iktidar olması adettir; çünkü darbe döneminde ezilen, zulüm gören kesimler, bir nefes almak isterler. Bizim kifayetsizler bu âdeti de bozdular bir güzel ve inanılmaz bir şekilde 12 Eylül’ün gerçek mimarı olan adam, Özal, memleketin başına geldi! Doğal olarak da hesaplaşma, yargılama filan hikâye oldu.
Seviyoruz bu sünger işini biz. Sanırım 2018 seçimleri öncesindeydi ve belleğim beni yanıltmıyorsa eğer Barış Atay, iktidara yönelik olarak “bütün yaptıklarınızın hesabını soracağız” diye bir laf ettiydi de bizim liberal/karıncaezmez tayfasından “Her gelen bunu yapıyor, biz de onlara mı benzeyeceğiz” mealinde kınamalar yükselmişti.
İyi. Tamam. Güzel. Ne olacak peki? Üç gün sonra seçim yapılsa mesela; seçimi de bugünkü muhalefet kazansa, yeni bir yönetim kurulsa, ne olacak?
Eski bir siyasal deyim var: ‘Devr-i sabık’ yaratmak… Kısaca, “iktidara gelenin, önceki iktidardan hesap sorması” anlamına geliyor. Örneğin, 1950’de “Devr-i sabık yaratmayacağız” diyen Celal Bayar, bal gibi de yapıyor ve dümdüz temizliğe girişiyor. Daha eski tarihlerde İttihatçılar da aynısını yapıyor ve aslında bu, iktidar denilen şeyin doğasına aykırı bir şey de değil. “Devlette süreklilik” gibi saçma sapan bir statüko aşkınız varsa bilemem ama evet, iktidar olursanız, geçmiş iktidarın yaptıklarını sorgular, gerekirse yargılarsınız. Dahası, onların iktidarda kalabilmek için doldurdukları koltukları bir güzel boşaltır, rant devşirdikleri kanalları tıkar, beslediklerinin mamasını kesersiniz. Sorun, bunları adil bir yargı sistemiyle yapıp yapmadığınızdır. Bu kadar basit aslında.
Bütün bunları şunun için söylüyorum: Umut kırıcı bulabilirsiniz belki ama ben bugünkü muhalefet cephesinin (HDP’yi kenara ayırıyorum) bir biçimde yarın iktidara gelmesi halinde, tahminen bir yıl içinde daha da güçlenmiş bir AKP’yi başımıza bela etmesinden endişeliyim. Böyle düşünmek için ciddi nedenlerim var. Bu kadar yerleşik bir yargı, polis, asker ve istihbarat kadrolaşmasını değiştirmeyi istiyor musunuz örneğin, bu bir? İstiyorsanız eğer -ki sanmam, AKP iyi bir mekanizma kurdu, ne kusuru var ki?- bunu nasıl yapacaksınız? Radikal olmadan bu nasıl yapılabilir? Herkes yerinde mi duracak yani? Hangi komiser, hangi savcı sizi dinleyecek? Daha net olsun: örneğin iktidarın ertesi günü, “Bütün KHK’ları iptal ettim, herkes işinin başına” diyecek misiniz demeyecek misiniz?
Ekonomik krizi nasıl çözeceksiniz peki? Şu çıtayı biraz yükselt, şunu biraz indir filan, öyle mi? Ötelerden bir yerden bir Kemal Derviş bulup havaalanında karşılama mı yapacaksınız? “İsrafı kessek memleket düzelir.” Bu mudur bütün programınız? Beş tane müteahhitle, Saray masraflarıyla bu hale geldi memleket? Beştepe’yi kapatsan işsizler iş mi bulmuş olacak? Peki ya savaş harcamaları? Kürt sorunu? Tezkereler? Cihatçılar? Örtülü ödeneği açıklayacak mısınız mesela? Sağlığı, eğitimi kamulaştıracak mısınız? Vesaire vesaire… Peki, bütün bunlar olurken, muhalefetteki AKP gücü ne yapacak? Mesela bugün “ne verirsen olur abi” diyen Memur-Sen yarın ne yapar? Bir belediye grevine katlanamayan siz, ne yapacaksınız öyle bir durumda? Meclisin önünü yazarkasa manyağı yaparlarsa peki? Bütün bu sorunları çözemezseniz, paramiliter güçlerin de katılımıyla oluşabilecek kaos ortamında “yahu eskiler daha iyiydi” duygusunun oluşmasını nasıl önleyeceksiniz?
En önemlisi de, bu kadar suç birikmişken, hangi marka sünger kullanmayı düşünüyorsunuz? Vaktiyle Demirel’in kurduğu “polisimizin elini soğutmayalım” cümlesini, siz hangi ses tonuyla tekrarlamayı planlıyorsunuz? Suç işleme özgürlüğüyle donatılmış o kadar sarkık bıyıklıyı ne yapmayı düşünüyorsunuz? Taybet Ana ne olacak? Berkin ne olacak? Zindanlarda geçen ömürler? Sur’u nasıl geri getireceksiniz? Cerattepe ne olacak? Kazdağları? Hasankeyf? Elden ele geçen milyonlar, hırsızlıklar, yağmalanan kamu kaynakları? Saysan sabaha kadar sürer!
Gerçekçi olalım: Ortada iki tane araç var. Üç değil, iki: Sünger ve spatula! Gayet net! Asıl sorun, sizin ne yapmak istediğiniz ve kimlerle yapmak istediğinizdir. Halkla birlikte yürüyüp, halka dayananların aracı spatuladır; kiri pası kazıyıp temizler. Sünger kullanırsanız eğer, evet, başlangıçta pırıl pırıl görünür her şey ama aslında kir, süngerden elinize çoktan bulaşmıştır.
Gerisini Can Yücel söylemiş işte; biz ne diyelim ki şimdi?