Bilmeyenler için; ziman ‘dil’ demek. Aslında zıman diye okunmalı. Yani suç ve zıman. Kürtçe’nin kuralıdır, i harfi ı olarak okunur. Ancak büyük harfle yazılınca üstteki nokta düşer, olduğu gibi okunur o zaman. Yasaklı bir dilin bir kuralını ihmal etmeye yüreğim el vermedi. Ayıp olur dedim, olmasın.
Suç ve dil arasındaki ilişki burada Kürtçedir genelde. Öyle nam salmış ve namına layık örneklerle de yeniden tespit ediliyor. Sık sık haberlerde ve mahkeme kararlarında hakkında Türkçe kararlar veriliyor.
Her Kürdün bir Kürtçe yarası var. Yasaklara tabi tutulan bir dili konuşmak, yazmak ve yaymaya çalışmak suçtur. Hapis cezası, sürgün olma ihtimali hatta öldürülme örneği bile var. Çok yakın tarihte Sakarya’da Kadir Sakçı ve oğlu Burhan Sakçı Kürtçe konuştukları için sokak ortasında kurşunlandılar. Baba öldü, oğlu ağır yara aldı.
Tuhaf değil açıklanabilir bir gerçek var ki Kürt ve Kürtçe dolaylarında her türlü şiddet eylemi mahkemelerde “ağır tahrik” olarak gerekçelendirilebiliyor. Değil mi ki 2012’nin bir 12 Eylül günü 64 devrimci tutsakla başlayıp on binlerin katıldığı büyük açlık grevi eylemine katılanların taleplerinden biri de anadilde savunma hakkıydı. Bu talep açlık grevinin bitiminden sonra fiiliyata geçti ama tercüman parasını savunma verenden almaya başladılar.
Bu tarihlerde hiç kimse dünyanın hiçbir yerinde kimliğinin mücadelesini verip anadilinde kendini savunmak için bedenini açlığa yatırmamıştır. Burası Türkiye ne de olsa ve her akla hayale ziyan uygulama burada peyda edilir. Yasaklar icat edilen şeylerdir zaten.
Geçtiğimiz günlerde ise bir mahkeme Kürtçe hakkında “tuhaf” bir karar verdi. Van’da 27 Kasım 2018’de “örgüt üyeliği” iddiasıyla Dil Kültür ve Sanat Araştırmaları Derneği (DÎSA-DER) eski eşbaşkanı Naim Özden, eğitmenler Şevket Acar, Dilber Akın, Mizgin Deniz, Gülsüm Bilge, Ferhan Yeşil ve Celal Soğuk tutuklanmıştı. 5 ay cezaevinde kaldıktan sonra tahliye oldular. Geçtiğimiz günlerde ise beraat ettiler.
O isimlerden Acar’ın anlattığı olay film olsa güleriz aslında. Saçmalığa güleriz tabi. Yoksa kimse 5 aylık tutuklanmaya, dillerini öğrenmek isteyen küçük çocukların gözaltına alınmasına veya ailelerin korkutulmasına gülmez. Acar olayı şöyle anlatıyor: “Kayyum atanmadan önce belediye bünyesinde Kürtçe kreşler açıldı ve biz de o kreşlerde çalışıyorduk. Sonra kayyumlar geldi ve kreşler kapatıldı. O çocukların aileleri bizden eğitimin devamını talep ettiler. Biz de kendilerine ‘İmkanımız yok’ dedik ama aileler evlerimize gelip bu eğitimi devam ettirmemiz gerektiğini söyledi. Biz de haftada birkaç gün ve birkaç saat onlara gönüllü olarak kurs verdik. Daha sonra polis tarafından teknik takip altına alındık. Son olarak da gözaltına alınarak tutuklandık. Biz gözaltında iken çocuklar da gözaltına alınıp delil oluşturmaya çalıştılar ve en nihayetinde aylarca tutuklu kaldık. Yakalanma sürecimizde medyada bir yaygara koparıldı. ‘Örgüt adına eğitim verenler tutuklandı’ şeklinde haberler yaptılar.”
Kürtçe eğitim vermenin karşılığı 5 ay dört duvar arasında kalmak. Bunun bir hak ihlali olduğunu herkes bilir ama herkesin bildiği başka bir gerçek bunu örtbas ediyor. O da şu: Kürtlerin Kürtçe konuşma, yazma, öğrenme ve öğretme hakkı yok.
Zaten dünyada iki tür Kürt var. Biri anadilinde büyüyüp başka dile karışan, diğeri başka dilde büyüyüp anadiline hasret kalan. Türkçe konuş çok konuş zamanları vardı tarihte, yaşayanların hafızasında hâlâ dipdiri. Yani bir unutulamayan. Şimdi ‘Kürtçe konuşma kendini sakın’ yılları. Şimdi ‘Türkçe konuş kendini koru’ yılları.
Bilindiği gibi UNESCO 2000 yılında 21 Şubat’ı Dünya Ana Dil Günü olarak ilan etti. Ölmekte olan dillere dikkat ve ilgi çekmek için. Kayda geçsin. Yıl 2020 ve burada 20 milyon insanın dili olan Kürtçeyi öğrenmek ve öğretmek suç. Araplar dillerinde eğitim ve öğretim göremiyor. 90 yıllık Rumca gazete Apoyevmatini’nin Yayın Yönetmeni Mihail Vasiliadis, Suriye Pasajı’ndaki merkezini kapatıp eve taşımak zorunda kaldı. Lazcayı hunharca bitirme noktasına getirdiler. Domların dili kurutuldu neredeyse. Ermenice ancak özel okullara hapsedildi. Süryanice hakeza. Yasak ve para arasında öğütülüyor diller.
Normalde dili yasaklayan ülkeleri tanımlayan kavramlar var. Yine dili yasaklananların sloganları da var. Ama sanırım Apê Musa kadar çok gerçek, çok siyasi ve çok Türkçe böylesi bir açıklama yok: “Eğer benim anadilim senin devletinin temellerini sarsıyorsa, demek ki devletini benim arsama yapmışsın.”
Bize kalan ise Zrîng, Ziryab, Xwebûn, Nûbihar, Zarok TV, Nor Radyo, Agos vb üretimlere destek verip sahiplenmek.