Tepedekilerin işleri kötüye gittikçe biz aşağıdakiler için çember giderek daralıyor. Muhalifler, solcular, sosyalistler her durumda; polisler askerler rektörler, bürokratlar… dengeler ve ittifaklar değiştikçe suçlu oldu. İşler ters gittiği anda derdest edildi.
Hattı zatında müzakere bilmezdi ama “açılım”lar devrinde sıkça masaya oturup dinlemişliği var. Gezi’den beri ortaya çıkan krizi yönetmek için elindeki tek seçenek zor kullanma yolu. O yüzden 711 haftadır sokağa çıkan Cumartesi Anneleri’nin karşısına polisi dikiyor. O yüzden insanca yaşamak ya da çalışmak isteyen işçilerin karşısına polisi dikiyor. Artık toplum nezdinde meşruluğunu siyasi demogojiyle sarstığı, kendi tabanını kolayca taraf edeceği ayrışmaları/çatışmaları geçtik insani olarak herkes tarafından kabul edilebilir taleplerin dile getirilmesine bile müsamaha yok. Yakınlarının akıbetini soran, dirisinden vazgeçip ölüsüne ulaşmak isteyen aileler ya da çalıştığı yerde ölmek istemeyen, maaşını zamanında almak isteyen, yemekhanede verilen yemekle karnı doysun, yatakhanesinde tahtakurusu olmasın diye sesini çıkaran işçi de susturulması gerekenler arasında.“Ama” diyen, “hakkım” diyen herkes düşman herkes suçlu
3. Havalimanı inşaatında çalışma koşullarına itirazları büyük bir saldırı ile bastırılmaya çalışılan inşaat işçileri de iktidar gözünde büyük suçlu. Direnişçiler hakkında iddianame geçtiğimiz hafta tamamlandı. DİSK Dev Yapı-İş Genel Başkanı Özgür Karabulut ve İnşaat-İş Sendikası yöneticilerinin aralarında bulunduğu 31 işçinin halen tutuklu olduğu davanın iddianamesinde 61 işçiye yöneltilen suçlamalar saymakla bitmiyor: “Görevi yaptırmamak için direnme, iş ve çalışma hürriyetinin ihlali, kamu malına zarar verme, toplantı ve yürüyüşlere silah veya 23. maddede belirtilen aletlerle katılma ve mala zarar verme.”
İddianamedeki suçlamaların temelini çalışma koşullarının düzeltilmesi talebiyle yapılan eylemin “yasa dışı” olarak nitelenmesi oluşturuyor. Eylem yasa dışı olunca ona çağrı yapmak, katılmak, duyurmak hepsi suç olarak rahatlıkla tanımlanabiliyor. İşçilerin taleplerini dile getirmesi suç sayılınca kabahatin büyüğü de onlara öncülük eden sendikaların yöneticilerinde oluyor.
Sendikal mücadelenin konusu olan sorun ve mücadele yöntemlerinin suç sayılmasıyla DİSK Dev Yapı İş Başkanı Özgür Karabulut ve İnşaat İş sendikası yöneticisi arkadaşlarımız sendika yöneticisi olmanın gereğini yaptıkları için suçlu oluveriyorlar. Sendikal mücadele bulaşıcı bir suç. Nerede ne zaman zuhur edeceği pek bilinmiyor. Örneğin geçen hafta İzmir’de yeniden sahneye çıktı. TARİŞ’te sendikal örgütlenmede de emeği geçen DİSK Gıda İş üyesi 7 işçi türlü bahaneyle işten atılınca buna itiraz eden 64 işçi ve DİSK’li polis tarafından darp edilerek gözaltına alındı.
Önce 3. Havalimanı şimdi TARİŞ yarın bir yenisi. Kriz ekonomiyi ve beraberinde patronların dünyasını sarstıkça bunun acısı da biz işçilerden çıkarıldıkça sendikaların karşısında yeni ve daha ağır suç işleme fırsatları ve elbette suçlamalar çıkacak. Bunu görmek için kahin olmaya gerek yok. Türkiye’nin sermayeden ve devletten bağımsız en büyük işçi sendikaları konfederasyonu olan DİSK’in sendikalarının art arda yaşadığı saldırılara bakmak yeterli. Farklı iş kollarında süren direnişlere yönelik saldırıların ve baskıların nasıl arttığını görmek de.
Saldırılar karşısında sendikal harekete atfedilen suçlara ortak olmak asli görevimiz. İlk fırsat çok yakın: Tutuklu havalimanı işçileri 5 Aralık 2018 Çarşamba günü 14. Asliye Ceza Mahkemesi’nde 09.30’da mahkemeye çıkarılacak. Yanlarında olmalıyız. Çünkü eşitliği adaleti ve yaşamı savunmak yalnız işlenemeyecek kadar büyük suçtur.