‘Tecrit’ demek bile suç olacak neredeyse. Suç olan tecrit mi; yoksa tecridi dile getirmek midir? ‘Fikirlerine sonuna kadar karşıyım ama düşünceni dile getirmen için canımı bile veririm’ diyen filozoflar vardı bir zamanlar, değil mi?
Hüseyin Aykol
Sincan 1 Nolu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutulan Ozan Alpkaya, 3 Temmuz 2023 tarihli mektubunda şöyle diyor: “Evet, seçim bitti. 14 ve 28 Mayıs arası yaşananlar bence sonuçtan daha fazla öğretici olmalı. Gelenin gideni aratacağı göstere göstere geliyorken; kötünün iyisini seçmek bir çözüm olmaz diye düşünmekteyim. O vakit politik kimi hamleler ya da taktiksel yaklaşımlar olmaz anlamında belirtmiyorum. Lakin burada ıskalanan şudur: Toplumun gerçekten de bir çözüm, umut ve de gerçekçi politikalara ihtiyacı var. Demokratik toplum inşası oldukça derinlikli bir yaklaşımı gerektiriyor. Bunun seçim endeksli ve odaklı olarak ele alınması hakikaten de bir yanılgı oluyor.
Mesela tarihte çarpıcı örnekler var. Süfrajet hareketi var İngiltere ve Fransa’da. Kadın eksenli bir harekettir ve müthiş politikler. Oy hakkı için mücadele ederler. Gandhi var mesela. Bunlar iyi okunsa, anlaşılsa sanırım demokratik inşada bir parça, en azından politik ayağı kavranmış olur. Meclis vs. yadsınamaz elbette. Bizim de bir Boby Sands’imiz olacak mı diye düşünmek lazım. Boby Sands sadece İrlanda’ya değil, tüm halklara moral-motivasyon verdi mesela. Hasılı kelam demokratik siyasetin dilini-yolunu geliştirmek en acil iş oluyor. Öyle ahkam kesiyorsun diyen var ise; o vakit biz de kolay mekanlarda değiliz, güçlüklerin farkındayız diyelim.
Şimdi işte böyle orta demokratik inşa, demokratik siyaset dili-yönetme olmayınca ya da cevap olunmayınca elbette ki boşluk doğuyor. Mesela o diyor; ben bundan sonra demokratik siyaseti muhatap almıyorum vs. Hatta kendince kriminalize ediyor. O vakit sen de, “Biz Türkiye halkları ve demokratik çözümü inşa ederiz” diyebilirsin diye düşünüyorum.
Merdan Yanardağ’ı takip ediyorsunuzdur. İşte bir olay ancak bu kadar yanlış tartışılır yani. ‘Tecrit’ demek bile suç olacak neredeyse. Suç olan tecrit mi; yoksa tecridi dile getirmek midir? ‘Fikirlerine sonuna kadar karşıyım ama düşünceni dile getirmen için canımı bile veririm’ diyen filozoflar vardı bir zamanlar, değil mi?”
* * *
İzmir-Kırıklar 1 nolu F Tipi Cezaevi’nde bulunan Güven Usta, 3 Temmuz 2023 tarihli mektubunda Nisan, Mayıs ve Haziran ayında yaşadıkları hak ihlallerinin raporunu göndermiş. Şöyle diyor: “Hücrede en fazla 20 kitap bulundurmamıza izin veriliyor. Adımıza posta yoluyla gelen veya elden yatırılan kitaplar idare tarafından aylarca bekletiliyor. Çoğu zaman el koyma kararı alınıyor ve bize verilmiyor. Dergiler de aynı gerekçelerle yasaklanıyor. Dergiler içeriklerine dahi bakılmadan engelleniyor. Haftada 10 saat olması gereken sohbet hakkımızı haftada sadece 4 saat olarak kullanabiliyoruz. Posta yoluyla gelen her türlü fotokopi engelleniyor. Fotokopiler içerik incelemelerine daha tabi tutulmuyor.
Sorunların çözümü için direniyoruz. Slogan atıyoruz. Kapı dövüyoruz. Yapılan hak gasplarına tepkimizi gösteriyoruz. Yaptığımız eylemler meşrudur. Ancak hapishane idaresi, bu eylemlerimize karşı soruşturma açarak, direnen tutsaklara ziyaret yasağı getirmektedir. Slogan atan her tutsağın 100 ayı aşan ziyaret yasakları var. Açık ziyaret için hapishaneye gelen annelerimiz, kız kardeşlerimiz ve diğer kadın görüşçülerimiz idarenin arama adı altında yaptığı tacizlerle karşılaşıyor. Son günlerde buraya sürgün edilen birçok mahpusun geldikleri yerlerde yasak olmayan kimi kişisel eşya ve kırtasiye malzemelerine el konuldu ve kendilerine verilmedi. Onların arkadaş ziyaretçisi olarak verdikleri isimlere, olumlu veya olumsuz cevap verilmiyor.
* * *
Kırıklar Yüksek Güvenlikli Cezaevi’ne Afyon’dan sürgün edilen Yusuf Birkan, 3 Temmuz 2023 tarihli mektubunda şöyle diyor: “Bu kuruma ilk geldiğimde size yazmıştım. O zamanlar, burayı Afyon ile karşılaştırınca burasının iyi olduğunu söylemiştim. Ancak sonradan baktım ki, buranın Afyon’dan farkı fiziki işkencenin olmaması. Kurumun fiziki yapısı bizim tekli hücrelerde kalmamızı zorunlu kılıyor. Bu bir yere kadar anlaşılıyor; fakat bizlere ağırlaştırılmış müebbet infazını uygulamaları büyük bir hak ihlali. Mesela günün 22.5 saatini hücrede geçirmek zorundayız.
Sadece 1.5 saat dört arkadaşla birlikte havalandırmaya çıkabiliyoruz. Spor haftada 50 dakika ile sınırlı ve sahada top falan yok. Haftada 1 saat 45 dakika atölye diye bir yere götürüyorlar. Orada da iki masa altı sandalye ve bir satranç takımı var. Bunlar dışında herhangi bir etkinlik yok. Sürekli tecrit altındayız. Kaldığım hücrelerin camlarında elek var. Adeta kafese kapatılmış hayvan muamelesi görüyoruz. Çift katlı cam, parmaklık ve elek. Güneş ışınları ve hava akışını geçelim; psikolojik olarak bizi rahatsız etmektedir. İdarenin sorunları gidermesi için bir süre gündem olması gerekiyor.”
* * *
Burhaniye T Tipi Cezaevi’nde bulunan Mehmet Salih Erol, 12 Haziran 2023 tarihli mektubunda şöyle diyor: “Geçen hafta size Apê Helim’in zindandaki son günlerini anlatan bir mektup yazmıştım. Ancak buna ‘sakıncalıdır’ denilerek el konuldu. Bugün İnfaz Hakimliği’ne başvurdum. Bakalım ne sonuç çıkacak?”
TEŞEKKÜR: Antalya S Tipi Cezaevi’nde kalmakta olan ünlü yazarlarımızdan Murat Türk, Kırmızı Patika isimli kitabını bize göndermiş. Aryen Yayınları’ndan çıkan kitabı Sevinç Altan resimlemiş. Kitap için emeği geçen herkese teşekkürler…
MEKTUBU GELENLER:
——————————–
Murat Türk – Antalya S Tipi Cezaevi
M. Salih Erol – Burhaniye T Tipi Cezaevi
Yusuf Birkan – Kırıklar Yük. Güvenlikli Cezaevi
Güven Usta – Kırıklar 1 nolu F Tipi Cezaevi
M.Aytunç Altay – Kırıklar 2 nolu F Tipi Cezaevi
Ozan Alpkaya – Sincan 1 nolu Yük. Güv. CİK
Sedat Yılmaz – Sincan 2 nolu F Tipi Cezaevi