Devletin Kürt köyleriyle, köylüleriyle imtihanı en az 100 yıllık inkar ve imha tarihinin özetidir. Köyler bombalandı, köyler yakıldı, köylüler her türlü hakarete uğradı, her türlü aşağılanmaya maruz bırakıldı, köylülere dışkı yedirildi. 33 kurşun gibi, Zilan gibi, Dersim gibi, Koçgiri gibi her katliamda en başta köylüler hedef alındı. Sakarya’ya çalışmaya giden yoksul köylüler tokatlandı, Ordu’ya fındık toplamaya giden köylüler saldırıya uğradı.
Çünkü köy Kürt kültürünün, dilinin, doğal ve ortak yaşamının mayalandığı yerdir. İlk filizdir, yerleşik yaşama geçişin ilk formudur. Çünkü köy üretendir, emeğin en saf halidir, insanın kendisini gerçekleştirmek için uğraşıp didindiği mekandır. Saldırı tam da Kürd’ün özüne, kimliğine, varlığına; mayalandığı ve filizlendiği yere yöneliktir.
Van’da iki Kürt köylüsünün helikopterden atılma vahşetine ilişkin ölüm sessizliği hakim. Hemen herkeste bir kabullenme hali. Çünkü ülke insanı milliyetçilik ve ırkçılıkla zehirlendi. Bu duruma “oh” çeken, insanlıktan nasibini almamış mahluklarla yaşıyoruz. Hakkını yememek lazım; devlet de bu suçları işleme ve bunları inkar etme konusunda çok maharetli. Köyleri bombalama, helikopterden atma, panzerle evlerin içine dalma, cansız bedenleri panzerin arkasında sürükleme… Bunların tamamı, dehşet duygusu yaratarak özgürlük isteyen herkesin duyarlılıklarını felç etmeye yönelik politikalar. Ve üstelik, bu suçların sorumluları açısından bir yaptırım yok. Çünkü 100 yıllık mekanizma böyle işliyor. Suç işle, inkar et, tekrarla! Suç işle, inkar et, tekrarla!
Her inkar bir sonraki suçun habercisidir. Van Valiliğinin insanların gözü önünde gözaltına alınıp helikoptere bindirilen Kürt köylülerinin “Kaçarken uçurumdan düştükleri” yalan(lamas)ı sadece bir ezberden ibaret. Oysa biz daha yaratıcı “resmi yalanları” biliyoruz. Sadece birkaçını hatırlatayım:
26 Mart 1994, Şırnak’ın Kuşkonar ve Koçağılı köylerinin savaş uçakları ve helikopterlerle bombalanması sonucu 7’si bebek 38 köylünün katledilmesine ilişkin Tansu Çiller, “Uçaklar devletin değil” demişti. AİHM 2013 yılında bu olaydan dolayı Türkiye’yi 2 milyon 305 bin Euro rekor tazminata mahkum etti.
1990’lı yıllarda köy yakmalara ilişkin soruları cevaplandıran Çiller, “Devletin köy yaktığını gözümle görsem bile inanmam. Her gördüğünüz helikopteri bizim sanmayın. PKK helikopteri olabilir. Hatta Rus, Afgan veya Ermeni helikopteri de olabilir” beyanında bulunmuştu.
Metin Göktepe cinayetinde dönemin Başbakanı Tansu Çiller ve İstanbul Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar, Metin Göktepe’nin gözaltına alınmadığını; Eyüp Cumhuriyet Savcısı Erol Canözkan, Göktepe’nin gözaltına alındığını ancak sonra çay bahçesinde otururken fenalaşarak sandalyeden düştüğünü; İçişleri Bakanı Teoman Ünüsan ise Göktepe’nin spor salonunun duvarından düşerek hayatını kaybettiğini açıklamıştı.
Hakkari’de Kürt işçileri yüzükoyun yere yatırarak “Türkün gücünü göreceksiniz” tehdidini Hakkari Valiliği “Şantiyede mühimmat ele geçirildi” sözleriyle savunmuştu. Sonrası malum, işçilere dava açıldı, görüntüleri servis eden DİHA Muhabiri Nedim Türfent önce tehdit edildi ardından tutuklandı, cezalandırıldı ve hala cezaevinde.
Diyarbakır’da evi basılan ve polis köpeklerinin saldırısına uğradığına ilişkin görüntüler yayınlanan Rojbin Çetin’in işkence görüntülerini Diyarbakır Valiliği, “Şahıs balkondan atlamaya çalışırken köpeğin müdahalesine maruz kaldı” sözleriyle izah etti.
Berkin Elvan’ın öldürülmesini ülkenin başbakanı “Elinde sapanla polise taş atıyordu” sözleriyle meşrulaştırdı.
Cezaevinde Engin Ceber’i öldüren gardiyanlar, “Kendisi kafasını duvara vurdu, sandalyeden düştü” diyerek suçu inkar etti.
2017’de Hakkari Kanireş Çeşmesi’nde dört kişinin SİHA’larla bombalanması ve Mehmet Temel’in öldürülmesini Hakkari Valiliği, “Köylüler PKK’lilerle toplantı halindeyken vuruldu” sözleriyle savundu.
Polisler, Antalya’da gözaltına alınan ve elleri kelepçeli olarak yere yatırılan 28 yaşındaki Halil Kara’nın üzerinde tepindi. Görüntüler yayınlanınca, “Kara kendisine zarar vermesin diye ayaklarına bastırdık” savunmasını yaptı.
Adana’da Ali Hemdan isimli mülteci çocuk kalbinden vurularak öldürüldü, Vali “Uyarı amaçlı ateş açılması” olduğunu savundu.
Hakkari’de polisler eylem yapan kitleye ateş açarak Veysel İşbilir ve amcası Mehmet Reşit İşbilir’in hayıtını kaybetmesine yol açtı. Hakkari Valisi Necmettin Kalkan, “PKK’liler polise ateş açtı, çatışma çıktı” sözleriyle sivil kitleye ateş açılmasını savundu.
Cizre’de panzerle ezilerek katledilen Yahya Menekşe’nin katledilmesine ilişkin karar veren mahkeme, “İdil Caddesi üzerinde… kamu kurum ve araçlarına taş attığı sırada mahalden geçen…panzerin manevra alanına girdiği olayda can güvenliğini tehlikeye atarak olayda asli kusurlu olduğu…” sonucuna vardı.
Abdurrahman Sözen isimli genç 2009 yılında İzmir’de gözaltına alındı, polis karakolunda ateşli silahla öldürüldü. Resmi açıklamada, “Su istediği polisin silahını alarak intihar etti” iddiasında bulunuldu.
Elbette Van’daki işkencede failin suçunu kabul etmesini beklemiyoruz ve elbette resmi yalanlamaların kendi içinde itirafı barındırdığını biliyoruz. Ancak bu durumda bile ana muhalefet partisi liderinin kahvehanelerde kağıt destesi dağıtmayı görev edinmesi, insanları pişpirik oynamaya teşvik etmesi ülkenin neden bu halde olduğunun da özeti.