Dünyada ve Ortadoğu’da su sıkıntısı büyürken, devletler su varlıklarını sermaye yararına devasa barajlara hapsedip, bir baskı aracı ve silaha dönüştürüyor. Bu ülkelerin başında ise İsrail ve Türkiye yer alıyor
Yusuf Gürsucu / İstanbul
ABD merkezli Dünya Kaynakları Enstitüsünün verilerine göre, dünya üzerindeki 25 ülke tüm yıl boyunca aşırı derecede yüksek su stresi içinde ve bu ülkelerin nüfusu dünyanın toplam nüfusunun dörtte birini oluşturuyor. Dünya nüfusunun yarısına denk gelen 4 milyar insan yılın en az bir ayında yüksek seviyede su stresi yaşıyor. Ortaya çıkan bu tablo insanların çalışma hayatını, gıda ihtiyaçlarını ve enerji güvenliğini doğrudan etkilediği belirtilen raporda suyun bir kaynak olarak ele alınmış olması ise dikkat çekiyor.
Su silah olarak kullanılıyor
Sular insan dahil tüm canlılar için yaşamsal olan müştereklerden biriyken günümüzde su parası olmayanın ulaşamayacağı pahalı bir ticari metaya dönüştürüldü. Hazırlanan rapor; çalışma hayatı, gıda ihtiyacı ve enerji güvenliğine odaklanırken, suyun canlı yaşamın mutlak müştereği olduğu gerçeğine dokunmamayı tercih ettiği görüldü. Diğer yandan Uluslararası yardım kuruluşu Oxfam, İsrail’in Gazze halkına karşı suyu “savaş silahı” olarak kullanmasının sağlık krizine yol açtığını duyurdu. İsrail gibi birçok ülkenin suyu bir silah olarak kullandığı izlenirken, bu ülkelerden biriside Suriye’de Kuzey Doğu Suriye Özerk Bölgesine yönelik uygulanmakta.
Stresin nedeni endüstriyel talep
Raporda, su stresinin en çok yaşandığı 5 ülkenin Bahreyn, Kıbrıs, Lübnan, Umman ve Katar olduğu belirtildi. Lübnan ve Kıbrıs hariç diğer 3 ülkede yaşanan su stresi içme suyu kaynaklı değil aksine petrol ve doğalgaz amaçlı üretim süreçlerinde ihtiyaç duydukları su olduğu biliniyor. Bu 3 ülke içme suyu ihtiyacının büyük çoğunluğunu, Türkiye’de nerede nitelikli su varsa oranın kaynağından alıp şişelenmesiyle elde etmekteler. Raporda, su kaynaklarının az olmasına karşın evsel, tarımsal ve endüstriyel kullanımdan kaynaklanan talebin yüksek olması, bu ülkelerdeki su stresinin temel nedeni olduğu belirtiliyor.
Su stresinin en çok yaşandığı bölgelerin başında Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Güney Asya geliyor. Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da nüfusun yüzde 83’ü, Güney Asya’da da nüfusun yüzde 74’ü su stresine maruz kalıyor. Bununla birlikte küresel su talebinin yüzde 20 ila yüzde 25 artmasının beklendiği 2050 yılına gelindiğinde 1 milyar kişinin aşırı derecede yüksek su stresiyle karşı karşıya kalacağı, Orta Doğu ve Kuzey Afrika nüfusunun tamamının ‘son derece yüksek’ su stresi altında yaşayacağı tahmin ediliyor. 2050’ye kadar su talebindeki en büyük değişikliğin Sahra Altı Afrika’da yaşanacağı ve bölgedeki ülkelerde su talebinin yüzde 163 artacağı öngörülüyor. Bu bölgeyi yüzde 43 oranında bir artış beklentisiyle Latin Amerika takip ediyor.
Ülkeler arasında çatışma
Birleşmiş Milletler (BM) tarafından bu yıl yayımlanan Dünya Su Kalkınma Raporu’na göre, sınırları aşan nehirler, göller ve akiferler dünya tatlı su akışının yüzde 60’ını oluşturuyor. 310’dan fazla nehir ve 468 su akiferi, iki ya da daha fazla ülke tarafından paylaşılırken 153 ülke paylaşımlı nehir, göl ve akiferlerden gelen suyu kullanıyor. Küresel su stresi artarken özelikle sınır aşan su kaynakları dünyanın çeşitli yerlerinde gerginliklere yol açıyor. ABD merkezli Pasifik Enstitüsünün çalışmalarına göre, sadece 2020’den 2023’e kadar dünya genelinde su kaynaklı, farklı ölçeklerde 400’den fazla anlaşmazlık kayda geçerken, bir kısmı ülkeler arasında bir kısmı da ülke içinde yaşanan bu anlaşmazlıkların bazıları çatışmalara dönüşerek yaralanmalar ve ölümlerle sonuçlandı.
Ortadoğu’da gerginlik büyüyor
Orta Doğu’da yaşanan 156 çatışmanın büyük bir kısmını, İsrail’in işgal altındaki Filistin topraklarındaki su kaynaklarına yönelik saldırıları ile Suriye ve Yemen’de su kaynaklarının hedef alınması oluşturdu. Bunun dışında İran, Lübnan ve Irak’ta da su kaynaklı gerginlikler görüldü. Doğu Avrupa’da büyük bir çoğunluğu, Ukrayna ve Rusya arasındaki savaşta çeşitli su kaynaklarının ya da depolama alanlarının hedef alınmasıyla meydana gelen 62 çatışma gerçekleşti. Güney Avrupa’da 1’i Arnavutluk, 1’i Yunanistan’da olmak üzere 2, Orta Avrupa’da tamamı Fransa’da olmak üzere 5 gerginlik yaşanırken bunların çoğu su kaynaklı protestolar şeklinde gerçekleşti. Bir diğer su sorunu ise Kuzey Doğu Suriye’de kentleri besleyen barajlar ve su kaynakları, Türkiye’nin desteklediği çeteler tarafından kontrol altına alınarak bölgede büyük bir su sıkıntısına yol açıldı.
İsrail Gazze’yi susuz bıraktı
Oxfam tarafından yayımlanan “Su Savaşı Suçları” başlıklı raporda, İsrail’in, Gazze’de sistematik olarak su altyapısını hedef aldığı vurgulandı. İsrail saldırılarının başladığı Ekim 2023 tarihinden bu yana Gazze’de içme, yemek pişirme, yıkanma dahil tüm kullanımlar için kişi başına günlük yalnızca 4,74 litre su düştüğü belirtilen raporda, saldırılar öncesindeki verilerle kıyaslandığında bu miktarın yüzde 94’lük bir azalma olduğunu gösteriyor. İsrail’in 1993’te imzalanan Oslo Anlaşması’ndan bu yana uluslararası yasaları ihlal ederek Filistinlilere karşı suyu bir “savaş silahı” olarak kullandığı kaydedilen raporda, bu durumun Gazze’ye saldırıların başladığı Ekim 2023’ten itibaren “acımasız bir şekilde zirveye ulaştığı” belirtildi.
Fırat Dicle’den Kürde su yok!
Türkiye’nin Irak, Katar ve BAE yetkilileriyle 29 Ağustos’ta İstanbul’da ‘Kalkınma Yolu’ projesi kapsamında bir araya geliyor. Kalkınma Yolu ve Ovaköy Sınır Kapısı’nın faaliyete geçmesi için stratejik anlaşmalarda Irak’ın en büyük talebi Fırat ve Dicle nehirlerinden daha fazla su akışı için teminat verilmesiydi. Diğer yandan toplantıya katılacak olan Katar ve BAE’nin yanı sıra Suudi Arabistan’ında su talebi var. Türkiye’nin GAP projesi kapsamında inşa edilen barajlar, kurulduğu günden bu yana bir baskı aracı ve silaha dönüştürüldü. Daha önce Kıbrıs’a döşenen su boru hattının İsrail’e uzatılacağı yönünde dönemin Devlet Bakanı Tuğrul Türkeş’in vurguları dikkat çekmişti.
Su kimin için?
Türkiye’nin akarsu potansiyelinin yaklaşık yüzde 30’una sahip olan Dicle ve Fırat havzasının su varlığına bölgede hem bir silah hem de sermaye yararına işlev yüklenmiş durumda. Dicle ve Fırat Nehirleri ve bu nehirleri besleyen akarsular üzerine Türkiye tarafından inşa edilen barajların sayısı 100’ü aştı. Bir çoğu devasa büyüklükte olan barajlardan bugüne kadar bölge halkına su verilmezken kentler, köyler ve çiftçiler yeraltı suyuna mahkum edildi. GAP kapsamında inşa edilen sadece Atatürk Barajı Türkiye’nin 1 yıllık su ihtiyacını karşılayabilecek kapasiteye sahipken bölge halkının ve çiftçilerin bu sudan yararlandırılması, Kalkınma Yolu ile birlikte suyun kimin için ve niçin barajlara hapsedildiğini gösteriyor.
Su nedenli çatışmalar
Libya’daki çatışmaların bir kısmı bölgedeki su kıtlığı nedeniyle yapılan protestolar sonucunda, bir kısmı da iç savaş sırasında stratejik hedef olarak görülen su kaynaklarına saldırılar şeklinde gelişti. Sudan’da ise çeşitli silahlı gruplar bazı nehirlerin paylaşımı üzerine doğrudan çatıştı. Toplam 111 gerginliğe sahne olan Sahra Altı Afrika’nın çok sayıda ülkesinde su kaynaklı çatışmalar yaşansa da bunlar arasında Güney Sudan, Burkina Faso, Somali, Mali, Etiyopya ve Kenya öne çıktı. Latin Amerika ve Karayipler’deki 51 gerginlik haberinin çoğu Meksika, Venezuela ve Peru’dan geldi. Bu ülkelerde çeşitli gruplar arasında ya da yönetimlerle halk arasında çatışmalar yaşandı.
2050’de çatışmalar artacak
Avrupa Birliği (AB) Ortak Araştırma Merkezi’ne (JRS) göre özellikle Kuzey Afrika’daki Nil Nehri, Güney Doğu Asya’daki Brahmaputra Nehri, Asya’daki İndus Nehri, Batı Asya’daki Dicle- Fırat nehirleri ve Kuzey Amerika’daki Colorado Nehri birkaç ülkenin sınırları içerisinde olmaları ve su konusunda hassas bölgelerde yer almaları nedeniyle su kaynaklı çatışmaların yaşanabileceği sıcak noktalar arasında yer alıyor. Hollandalı bilim insanları tarafından geçen yıl yayımlanan, “Farklı Senaryoları Takiben 2050 Yılına Kadar Sınırı Aşan Nehir Havzalarındaki Çatışma Riskleri Öngörüleri” başlıklı çalışmada ise söz konusu nehirler üzerinde kurulması planlanan barajların ve iklim değişikliğinin neden olabileceği çatışma bölgeleri sıralandı.
Dicle-Fırat Havzası riskli nokta
Çalışmada, Afrika’da Nil Nehri boyunca Eritre, Etiyopya, Ruanda ve Uganda; Juba Nehri boyunca Etiyopya, Kenya ve Somali; Nijer nehri boyunca Burkina Faso, Nijer ve Moritanya; Zambezi Nehri boyunca Mozambik ve Malawi; Volta Nehri boyunca Benin ve Togo; Turkana Gölü etrafında ise Etiyopya, Güney Sudan ve Uganda arasındaki çatışma riskleri taşıdığı belirtildi. Asya’da ise en çok Afganistan ve Pakistan’ı etkileyebilecek şekilde Indus, Hari, Helmend nehirleri ve Aral Gölü olası çatışma noktaları olarak gösterildi. Çalışmada Dicle-Fırat Havzası, Güney Amerika’daki Orinoco Nehri , Güney Doğu Asya’daki Ganj ve Brahmaputra nehirleri de riskli noktalar başlığı altında sıralandı.