Tüm canlıların yaşamsal anlamda en önemli müştereği olan suyu yönetmek için kendisini yasalarla suyun tek patronu yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Ulusal Su Kurulu kurulması kararı alması manidar
Su, canlı yaşamın vazgeçilemez müştereği olmasına karşın suyu yönetme iddiasıyla su üzerinde kontrol mekanizması genişletiliyor. Suyun yönetilemez bir şey olduğu gerçeği geçtiğimiz günlerde yaşanan sel felaketlerinde ortaya çıkarken, “Su kaynaklarının etkin yönetimi ve verimli kullanımı amacıyla üst düzeyde koordinasyon ve işbirliği sağlayacağı” iddiasıyla Ulusal Su Kurulu’nun kurulmasına ilişkin Cumhurbaşkanı kararının Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmesiyle, suyun üzerinde patronluk hâkimiyeti yürürlüğe sokuluyor.
TOBB Başkanı yönetimde
Ulusal Su Kurulu; Tarım ve Orman Bakanı başkanlığında, Tarım ve Orman Bakan Yardımcısı, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakan Yardımcısı, Dışişleri Bakan Yardımcısı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakan Yardımcısı, Hazine ve Maliye Bakan Yardımcısı, İçişleri Bakan Yardımcısı, Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı, Milli Eğitim Bakan Yardımcısı, Sağlık Bakan Yardımcısı, Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı, Ulaştırma ve Altyapı Bakan Yardımcısı ile Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanı, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Başkanı, Türkiye İstatistik Kurumu Başkanı, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı ve Türkiye Belediyeler Birliği Başkanı’ndan oluşacak.
‘Yerel yönetimler devre dışı’
Ulusal Su Kurulu iktidarın 12. Kalkınma Planı’nda yer alan ve yürürlükte olan, “Su Yönetimi Koordinasyon Kurulu ile Havza Kurulları ve İl Su Kurullarının daha etkin hale getirilmesi, kentlerde ve kırsalda ‘su-gıda enerji-ekosistem’ ilişkisini düzenleyen, kısa ve uzun vadeli plan, politika ve stratejilerin oluşturulmasını içeriyor. Kurul aynı zamanda, su kaynaklarının koruma-kullanma dengesi gözetilerek verimli kullanılması, su politikalarının sürdürülebilir bir yapıya kavuşturulması, su tahsisinde arz talep dengesinin sağlanması” gibi içerikler taşıyor. Ayrıca K-urulun, kamu kaynaklarının etkin ve verimli kullanılmasını sağlayacak tedbirleri de alacağı belirtilirken, yerel yönetimlerin su sorumluluğunun merkezi hükümete devredileceğinin işaretleri veriliyor.
‘Su havzaları madenlere’
Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, 2030 yılında Türkiye nüfusunun yüzde 10 artması, su kaynaklarının ise yüzde 20 azalmasının öngörüldüğünü belirterek, “Ülkemizin su potansiyeli dikkate alınarak yapılan hesaplamalarda, kişi başına düşen yıllık su miktarının 1313 metreküp olduğu dikkate alındığında Türkiye su stresi altında olan bir ülkedir. Gerekli tedbirler alınmazsa 2030 yılında bu oranın bin metreküpün altına düşeceği ve Türkiye’nin su kıtlığı çeken ülkeler sınıfına gireceği öngörülüyor. Bu nedenle suya vefa göstermezsek veda edeceğimizin bütün milletimiz tarafından bilinmesi gerekiyor” sözleri iktidarın ormansızlaştırma, su havzalarının imara ve maden yağmasına açılması kararlarını hatırlatıyor.
Su kıtlığının yükü yurttaşa
Türkiye’nin su kaynakları konusunda karşı karşıya bulunduğu risklerin krize dönüşmeden yönetilmesi gerektiğine vurgu yapan Bakan Yumaklı, “Ülkenin kaynaklarının verimli ve sürdürülebilir şekilde kullanılması, suyun miktar ve kalite bakımından korunarak akılcı, paylaşımcı, verimli ve hakkaniyetli biçimde, paydaşlar ile birlikte yönetilmesi ve bu yönetimi sağlayacak kurumsal, idari, finansal araçların oluşturulma çalışmalarının temelini oluşturmaktadır” dedi. Su tahsislerinde tek karar vericinin AKP’li Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan olması neyin kimden korunacağı sorusunu gündeme getirmekte. Yumaklı ayrıca, bu seferberlikte yurttaşlara “Bir damla da sen ol” çağrısında bulunurken, su kıtlığının sonuçlarının yine yurttaşlara yıkılacağını gösterdi.
‘Kullanan öder’
Ulusal Su Kurulu’nun kurulmasının, AB Su Çerçeve Direktifi’ne uygun hazırlandığı anlaşılmakta. AB’de 2000 yılında kabul edilmiş ve 2006 yılında yürürlüğe girmiş olan AB Su Çerçeve Direktifi’nde suyun sürdürülebilir biçimde korunması yaklaşımında öne çıkan şey, suyun doğal varlığını tüm ekosistem için değil, kapitalizmin ihtiyaçlarını yani aşırı tüketim ve aşırı üretim politikalarına devam edebilmenin kaygısı içinde ele alındığını görebiliyoruz. AB Su Çerçeve Direktifi’nin en önemli yaklaşımı “kirleten öder” ile “kullanan öder” yaklaşımıdır. Bu kurulun temel hedefi, yakın gelecekte yaşanması muhtemel su kıtlığı gibi sorunlara karşı suyun kontrol altına alınarak ve tamamen metalaştırılıp ticari değeri yükseltilerek, kapitalizmin birikim sürecinde sermayenin en önemli “yaşamsal” kaynağı olarak görülüyor olmasıdır.
Tek karar verici Erdoğan
Oluşturulan kurul bir yasa değişikliği değil ancak yasalarla tek karar verici yapılan Erdoğan’ın kararıyla yürürlüğe konulması dikkat çekici. Geçtiğimiz yıl Haziran ayında Meclis’ten geçip Resmi Gazete’de yayınlanan ‘Çevre Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’da su tahsislerinde tek belirleyici kişinin Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan olması dikkat çekmişti. Kanunda, “Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünce inşa edilen baraj, gölet ve diğer depolama tesislerinin ‘maksat’ oranları Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek, değiştirilebilecek veya kaldırılabilecek” maddesi yer aldı.
Tahsis sıralaması
DSİ tarafından ‘Su Tahsisleri Hakkında Yönetmelikte’ suyun kullanımında öncelik sıralamasının yer aldığı Madde7-(1)’de, “Suyun miktarı, kalitesi, havzanın özelliği, zorunlu ihtiyaçlar ve şartlar başka türlü bir çözüm yolu gerektirmedikçe, su kaynaklarının kullanım amaçlarında aşağıdaki öncelik sırası uygulanır: a) İçme ve kullanma suyu ihtiyacı. b) Çevresel su ihtiyacı. c) Tarımsal sulama ve su ürünleri yetiştiriciliği. ç) Enerji üretimi ve sınai su ihtiyaçları. d) Ticari, turizm, rekreasyon, madencilik, taşıma, ulaşım ile sair su ihtiyaçları” sıralanmış. Ayrıca bu yönetmelikte, açık biçimde ‘maksat’ oranları öncelik sırasında yer alan ihtiyaçlara göre belirlenir ibaresi su üzerinde tek karar vericinin oluşturulmasının amacını ortaya koyuyor.
Kirlilik yönetmeliği
Tahsis yasasında değişikliğe gidilmeden önce 28 Ekim 2017 tarihinde Resmi Gazete’de ‘İçme-Kullanma Suyu Havzalarının Korunmasına Dair Yönetmelik’ yayınlandı. Yönetmelikle, içme suyu amacıyla kullanılan sular, ‘Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği’ (SKKY) kapsamından çıkarıldı. İçme ve Kullanma Suyu Havzalarının Korunmasına Dair Yönetmeliğin ‘koruma alanlarında’ kirletme yasaklarını düzenleyen hükümlerinin sadece “içme-kullanma suyu temin edilen veya edilmesi ‘planlanan’ suları kapsar” duruma getirilirken, yatırım programına alınmamış ve koruma alanı dışına bırakılmış diğer suların özgürce kullanımının ve kirletilebilmesinin önünde hiçbir yasal engel kalmadı.
Halkın su hakkı gasp
SKKY 16-20 maddelerinin yürürlükten kaldırılmasıyla göller, dereler, nehirler ve barajlar kirlenmeye karşı yasalar nezdinde korumasız bırakıldı. Yürürlükten kaldırılan maddeler sonucu, yerüstü su kaynaklarının çevresindeki koruma alanları kaldırıldığından bu alanlarda iskana izin verilmesi, tehlikeli atık bertaraf tesisi, tehlikeli madde deposu ve benzeri yapılar yapılabilmesi, yoğunluk arttırıcı ve kirlilik arttırıcı kullanım değişikliğine gidilebilmesi, endüstriyel tarım ve entegre hayvancılık faaliyetleri ve madencilik yapılabilmesi, termik santraller ve sanayi tesisleri kurulabilmesi sağlanırken, su tahsislerinde Cumhurbaşkanı’nın iki dudağı ile diğer canlıların su hakkının gasp edilebilmesiydi.
EKOLOJİ SERVİSİ