Şırnak’ın Cizre ilçesinde Cudi Mahallesi’ndeki bir evin bodrumunda ambulans bekleyen 19 yaralı ve hastaneye kaldırılamadığı için yaşamını yitiren 6 kişinin cenazesi alınmayı bekliyordu. Sürekli ateş altında bulunan bölgeye ambulansların ve gönüllülerin girmesine İçişleri Bakanlığı’nın emrine rağmen olanak sağlanmadı. Evin elektrik ve suyu yoktu. Yaralılar kan kaybının yanında susuzluk nedeniyle ölmek üzereydiler. Bir su ısıtma kazanından elde edinilen bir miktar su, ıslatılan bezlerle yaralıların susuzluğunun giderilmesi için dudaklarına sürülüyordu. Yaralılar arasında bulunan DBP PM üyesi Mehmet Yavuzer, HDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız’a gönderdiği mesajda şunları ifade etmişti, “Öldüreceğim kendimi, artık su haykırışlarını duymak istemiyorum. Artık kimse aramasın beni öldüreceğim kendimi. Su diyorum heval su. Su heval su su…” Su heval su diye haykıran 28 sivil kişinin sığındığı bodrumdan sağ çıkan olmadı…
Susuzluk normal yaşamımızı sürdürdüğümüz koşullarda yüzyüze kalacağımız bir gerçekliğe dönüştü. İnsanların Cizre’de susuzluğuna kulak asmayan irade ve bu iradenin beslendiği emperyalist kapitalizm tüm dünyada insanların su-su diye inleyen haykırışlarını duymuyor ve asla duymayacak. Afrika’da milyonlarca insan su diye haykırırken bölge endüstriyel tarım, jeotermal enerji, termik santral vb. ile işgal edilip bir avuç su varlığı, kapitalist endüstriye bağlanırken, yoksul halkların su çığlığına yanıt veren yok. BM’nin yayınladığı resmi istatistikler, her yıl 300.000 çocuğun temiz su bulamadığı için ishal olup öldüğünü duyuruyor. Kapitalist endüstrilerin ürettiği atıklar mevcut su kaynaklarını geri dönülmez biçimde kirletiyor. Ve sular artık tarımsal üretimlerde dahi kullanılamaz hale gelirken, insanlar içeçek suya muhtaç olarak yaşamaya çabalıyor.
NASA’nın 14 yıl boyunca uzaydan sürdürdüğü gözlemlere dayalı bir rapor geçtiğimiz Mayıs ayında Nature dergisinde yayımlandı. Raporda 19 bölgenin hızla su krizine doğru ilerlediği belirtiliyor. Bunların arasında ABD’nin Kaliforniya eyaleti, Çin’in kuzey ve batısı, Hindistan’ın kuzey ve doğusu ile içinde yaşadığımız coğrafya olan Ortadoğu’da var. Afrika ise bu durumu on yıllardır yaşıyor. Kapitalist dünyanın bankası olan Dünya Bankası ise dalga geçer gibi su krizine ilişkin önerilerde bulunuyor: “Her yıl toplamda ve dünya çapında 25 milyar avroluk yatırım yapılabilirse, bu politika kısa sürede yıl başına 70 milyar avroluk ekonomik yarar sağlar” diyor. Kapitalizmin su krizine bakışı aynen iklim krizine bakışla paralellik gösteriyor. Yani krizlerden büyümek dışında herhangi bir beklentileri yok. Yoksul halkların susuz kalması, hayvanların ve bitkilerin susuzluğu ya da susuzluk nedeniyle yok olup gitmeleri onları enterese etmiyor.
Ortadoğu’da ise su havzaları ve karbon yakıtlar için savaş sürerken sular belli ellerin kontrolünde, barajların ardında toplanıyor. Su, halkları boyun eğdirmenin bir aracı kılınırken, suyu kayagazı ve kaya petrolü gibi üretimlerde kullanmak için kontrol ettikleri biliniyor. Ya üzerinde yaşayan milyonlarca insan ve onunla birlikte bu coğrafyada yaşayan binlerce çeşitten oluşan milyarlarca canlı ne olacak? Bunun yanıtını emperyalist kapitalizm vermeyecek. Bu yanıtı ancak bu coğrafyada yaşayan insanların mücadeleleri belirleyecek. Bölge halklarının topyekün olarak emperyalist kapitalizme karşı dişe diş bir mücadelesi dışında yok oluşu durduracak bir mekanizma yok. Tüm dünyada kapitalizmin yarattığı ekolojik krizi insanlar açıkça görebiliyor artık. Kapitalizm var oldukça yaşamı sürdürülebilmenin imkânsızlığını gören halklarla yeni dayanışma örgütlenmeleri yaratılmalıdır.
Türkiye’de ise açıkça hissettiğimiz ekolojik krize dikkat çekmek ve en geniş halka bunu aktaramak ve anlatmak için HDP’nin güçlü bir biçimde Meclis’te temsili önem arzediyor. Çünkü mevcut iktidar emperyalist kapitalizmin dümen suyunda kendi çıkarlarını da gözeten bir yerden emek ve doğa düşmanı ekonomi politikalarını hayata geçiriyor. Seçim şartları nedeniyle CHP karşıtı bir söyleme savrulmadan bir gerçeği belirtmek gerekir. AKP’nin varlık nedeni sermaye çıkarları üzerine politikalar üretmektir. CHP’nin de varlık nedeni budur. HDP’yi ve ekoloji perspektifini eleştirilebilirsiniz fakat şu an ekoloji bağlamında politika ve bir mücadele hattı oluşturulmasına olanak yaratabilecek, Meclis’te sermaye politikalarına karşı durabilecek tek parti HDP’dir. Bu nedenle bu seçimde oylarımızı Selahattin Demirtaş ile HDP’ye vermeliyiz.