Dinar’dan Afyon’a doğru yokuş yukarı tırmanırken sağda “Su Çıkan” diye bir yer var. Hemen yolun kenarında. Eğer oradan otomobil ile geçerseniz mutlaka uğrayın.
Suyun kenarındaki bir masaya oturun ve kendinize bir çay söyleyin. Pırıl pırıl, berrak kaynayan ‘Su Çıkan’ suyunda yüzen balıklar ile ördekleri seyredin. Tam seyirlik.
Menderes ırmağı bu “Su Çıkan” mevkiinde başlıyor yolculuğuna. Geçtiği yerlerden katılan irili ufaklı akarsularla yaklaşık 584 kilometre yol kat ettikten sonra denizle buluşuyor. Geçtiği yol boyunca yaşayan canlılara hayat veriyor(du!) , yaşatıyor(du! ).
Menderes Irmağı’na karışan yalnızca akarsular değil elbette. Havzadan suyu temiz alıp kirlettikten sonra nehire boca eden sanayiler var. Evsel atıkları arıtmadan nehire salan belediyeler ve tarımda kullanılan kimyasallar da nehir suyuna karışıyor. İşte başlangıç noktasında seyirlik ve yaşam iksiri olan bu güzelim Menderes suyuna, karıştırılan atıklar sonrası su seyirlik olmaktan çıkıyor, geçtiği yerlerdeki canlıları yaşatmıyor, öldürüyor artık.
Ne güzel ki Menderes Irmağı sahipsiz değil!
26 Ocak cumartesi günü, ‘Menderes Havza İnisiyatifi Denizli Bileşenleri’, “Suyumuza, Toprağımıza, Doğamıza Sahip Çıkıyoruz…!” başlığıyla Denizli’nin Çal ilçesinde bir etkinlik düzenledi. Oradaydım.
Etkinliğe çiftçileri, köy muhtarlarını, hukukçuları, tabipleri, Ziraat Mühendisleri Odasını, Çiftçi Sendikalarını davet etmişlerdi.
Etkinliği düzenleyenler
Menderes ırmağı kirliliğini görseller eşliğinde aktardılar: “Kirlilik Afyon Dinar’daki meyve suyu işletmesinin atıkları nehire vermesiyle başlıyor. Dinar’dan sonra Denizli Organize Sanayi ve Denizli Çal ilçesindeki meyve suyu fabrikasının atıkları ile Uşak Organize Deri Sanayi işletmesinin atıkları nehire bırakılıyor. Aydın Germencik, Kuyucak, Pamukören, Nazilli, Buharkent, Denizli Sarayköy, Manisa Alaşehir ve Salihli’deki Jeotermal Santrallerinin enjekte ettikleri kimyasallı suların karışmasından sonra Söke’de Ege Denizi’ne dökülüyor. Ege’den Akdeniz’e doğru kirlilik yayılıyor”.
Kirlilik yayılıyor
Nehrin taşıdığı kirlilik sadece denizde yayılmıyor, toprakta da yayılıyor. Nehrin kirli suyu ile toprağını sulamak zorunda kalan çiftçilerin toprakları kirleniyor. Bu suyla sulanan bitkilerden elde edilen ürünlere suya karışan atıkların kimyasalları bulaşıyor, bu da, insan sağlığını tehdit ediyor. Kirlilik böyle dalga dalga yayılıyor.
Böylesine kirletilmiş sularla topraklarını sulamak zorunda kalan çiftçilere toprakları kirletildiği için tazminat verilmesi gerekirken, bir de kirli suyun parası isteniyor!
Bu etkinlikte DSİ yasasında yapılan değişikliği de konuştu çiftçiler. Çiftçiler, DSİ’nin su tahsilatı yapmasını istemiyor. Başkalarının yönettiği Sulama Birlikleri yerine kendilerinin yöneteceği Sulama Kooperatifleriyle sulama suyunu yönetmek istiyorlar.
Özetle, suyun özelleştirilmesine de, kirletilmesine de karşı çiftçiler. Diyorlar ki; “her canlının suyu kullanma hakkı olduğu için sudan para alınmaması gerekir!” Suyun suyu çıkmadan, çiftçilere kulak vermekte fayda var!