Karabekir’in askerlerinin geleceği, kara haberi, askerlerinden önce ulaşır Digor’un Êzidî Quzılqule köyüne. Önceki gelişlerinde köyün tüm erkeklerini toplayıp götürmüşlerdir. Haber odur ki; bu gelişlerinde kadın ve çocukları da alıp götüreceklerdir.
Gelen kara haber üzerine, kadınlar sadece çocuklarını alıp, Rus askerlerinin çekildiği Karasu’yun öte yakasına-Sovyet topraklarına- geçmek için can havli ile sınıra doğru koşarlar. Ama kıştan kalan karların erimesi ile Karasu delirmiştir. Suya atlamak ölüme atlamaktır. Kadınlar ölümlerden ölüm beğenirler, ruhları acı çekmeden ölmek için, ölümün koynuna atlar gibi çocukları ile birlikte kendilerini Karasu’yun deli dalgalarına bırakırlar.
Osê’nin küçük oğlu Sevdin’i askerler bir önceki gelişlerinde köyün tüm erkekleri ile birlikte götürmüştür. Abisi Celil köyde olmadığı için götürülmekten kurtulmuştur. Ama sonradan köye gelip durumu öğrenince, kardeşini kurtarmak için rüzgarla yarışan atı Nigar’a atlayıp askerlerin peşine düşer. Çok geçmez öldürüldükleri haberi köye ulaşır. Celil’in eşi bu acıya dayanamayıp kahrından ölür. On yaşından küçük üç çocukları Casim, Xecê ve isim dahi koymadıkları bebeklerinin bakımı yaşlı babaanneye kalır. Ama ölüm kol gezmektedir ve elini aileden çekmemiştir, kısa bir süre sonra küçük bebek de açlıktan ölür.
İşte bir mayıs günü, deliren ve kendisine sığınanların canlarından canı, haraç alır gibi, her atlayanı karşıya geçirtmeyen, kimisini sularına kapıp, götürüp gözden kaybeden Karasu’yun kıyısında, yaşlı nineleri ile birlikte küçük Casim ve Xecê de beklemektedir.Deliren Karasu`yu geçmeyi göze alamazlar. Halaları Şerê yardıma koşar, iki çocuğu ile birlikte onları da karşıya geçirecektir. Askerler yetişebilir kaygısı ile bari onlar kurtulsun hesabına, önce küçük Casimi ve kendi oğlunu alır kucağına. Yaşlı annesi, yiyeni Xecê ve kendi küçük kızı için tekrar dönecektir. Ama dönemez, erkek çocukları karşı yakaya çıkarıncaya kadar Karabekir’in askerleri diğer yakaya varırlar. Yakada kalan Êzidî kadın ve çocukların bir kısmı Karabekir’in askerlerine esir düşmektense kendilerini Karasu’yun insafına bırakırlar, Karasu kimisini sürükleyip götürür, kimisi zor geçer karşıya, yas yeridir karşısı ve Casim artık kimsesizdir. Gümrü’deki Amerikan yetimhanesine yerleştirilir. Ama felaket bitmemiştir, Karabekir’in askerleri Gümrü’deki yetimhaneyi de basarlar. Yetimhanenin kayıtlarında isimleri Türk ve Müslüman isimlerini çağrıştıran tüm çocukları alıp Kars’a götürmek için trene bindirirler. Casim de trendedir. Ölüm ailenin son ferdinin yakasından da tutmuştur. Tren Gümrü’den çok uzaklaşmadan, trenden atlayarak ölümden kaçmayı başarır. Doğru yetimhaneye gelir ve ağlayarak görevlilerden başka bir isimle kayıt yapmalarını ister. Casim’i yetimhane de ‘Xaçik Mıxitaryan’ ismi ile kaydederler. Ama Casim aslını ve yurdunu unutmamak için, ruhunu resetler gibi her gün yetimhaneden uzak boş çayırlarda, yönünü Quzılqule köyüne çevirip, inatla bağırıyormuş; “Ben Casim’im, babamın adı Celil, ben Êzıdiyim, Kürdüm, Digorlu, Qızılquleliyim.”
Küçücük elleri ile küçük bir kamıştan yaptığı kavalı, yetimhane yıllarında dert ortağı olur. Quzılqulede dengbej dinletilerinde dinlediği stranları hatırlar, tekrarlar, ezgilerini üflemeye çalışır, onları beynine, yüreğine nakşeder. İlerleyen yaşında ameliyat olması gerektiğinde narkozdan korktuğundan doktorlardan narkozsuz ameliyat yapmalarını ister, doktorlar şaşırırlar ‘acıya dayanamazsın’ derler. O ‘Stranla dayanırım’ der ‘yeter ki bırakın stran söyleyeyim.’ Doktorlar müsaade ederler, Casim ameliyat boyunca, Quzılqule yıllarında dinlediği, yetimhane yıllarında ise yüreğine ,beynine nakşettiği stranları, teker teker söyler.
Yetimhanedeki, kimsesiz Êzidî Kürt çocukları yeni ailesi olur. Onlar ile bir gün, yurttan çarşıya doğru giderken, mahalle arasında bir yerde donup kalır Casim, arkadaşları ilerlemediğini anlayıp, dönüp donmuş halini fark edince ‘ne oldu’ diye sorarlar. Sessizce ‘susun’ der, büyü bozulsun istemez, havayı koklaya koklaya ilerler, arkadaşları arkasına takılır, bir evin bahçesine, oradan da evin tandır damına giderler. Ekmek pişiren kadın onca küçük çocuğu görünce şaşırır, Casim ‘Bu benim annemin kokusu’ der.
Büyüdüğünde Casimê Celil’dir artık o fidan, filizlenir, halkının çınarı olur.