Ses getiren ‘Stranên Keziya Sor’ müzikalini Hilala Zêrîn Koordinasyon üyesi Siya Dicle ile konuştuk: Yazılacak, söylenecek, oynanacak çok gerçekliğimiz var. Bir hazine var elimizde hem tarihsel hem de güncelde gelişen direnişler. Rojava’da yanımızda bulunan birçok sanatçımız ve emekçilerimiz yanımızdan kalkıyor ve keşif uçaklarının vuruşlarıyla şehit düşüyor
Mahsum Sağlam
İsmi Sakine Cansız’a atfedilen ve Kürt kadın direnişini anlatan ‘Stranên Keziya Sor- Jin Jiyan Azadî’ müzikal filmi yayınlandığı günden bu yana hayli ilgi gördü. Kültür kadın hareketi olarak Kuzey ve Doğu Suriye’de çalışmalar yürüten Hilala Zêrîn (Altın Hilal) Koordinasyon üyesi Siya Dicle ile ‘Stranên Keziya Sor’ filminin yapım süreçlerini, saldırıların gölgesinde yaşanan zorlukları, kadının sanat ve devrimle ilişkisini konuştuk.
- Böyle bir çalışma fikri nasıl ortaya çıktı ve hangi şartlarda çekimleri yapıldı sorusuyla başlamak istiyorum…
Öncelikle 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü sömürgeciliğe karşı direnen tüm kadınlara kutlayarak başlamak istiyorum.
Kadınlar olarak Rojava’da bir kadın devrimi gerçekleştirdik ancak bu devrimin kökleri, bu devrimin tarihçesi ve ifadeye kavuşturulmasında eksik kalmaktayız. Hilala Zêrîn kadın kültür hareketi olarak, toplantılarımızda ve tartışmalarımızda bu durumu ele alıp değerlendirdik. Sanatsal açılımın değişimi daha hızlandırdığına inandığımızdan dolayı sanatsal açıdan görünür kılmak için tartışıp değerlendirdik. Ve ilk etapta bu projeyle bir giriş yapma kararı aldık. Elbette böylesi sinema niteliğinde olan müzikal çalışmamız sadece yaşadığımız gerçeğin bir kısmını yansıtmaktadır. Aslında kadın tarihinin derinliklerine girdiğimizde işlememiz gereken birçok boyutu vardır, genel hatlarıyla bir giriş yapmak istedik. Bu çalışma aslında bir deneyim oluşturdu, bu deneyimle ilerde daha kapsamlı ve bu çalışmayı aşacak kadın projelerine adım atmak istiyoruz. Oluşturduğumuz ‘Sine Jin Rojava’ ekibiyle ilerde kadın filmlerine imza atmak ve toplumsal dönüşümü çalışmalarımızda yansıtarak toplumda değişimleri yaratacak projelere imza atmak istiyoruz.
8 ay önce bu çalışma için Rojava’da çalışan ve toplumsal dönüşümün sanatsal ayaklarıyla ilgilenen ve emek harcayan arkadaşlarımızla yoğun tartışmalar yürüttük. Sine Jin Rojava, Hunergeha Berçem, Hunergeha Welat ve Pargin ile yoğun geçen tartışmalar sonrası bu projeye giriş yaptık. Genel bir senaryo ve sözler elimizde vardı, çalışma ilerledikçe senaryo, müzik, sözler belirmeye başladı. Çok kalıplarla yürümedik, tartıştık çektik, tekrar tartıştık, sözleri değiştirdik müziği senaryoya göre bazen belirledik bazen senaryoyu müziğe göre uyarladık. Kadın devrimine inanan ve kadın devrimi için emek veren birçok erkek arkadaş da bu çalışmaya katkılarını sundu. Başta Şêro Hindê, Mehmud Berazî, Delîl İbrahim olmak üzere çekimde yer alan birçok erkek arkadaşlar oldu. Emekleri için teşekkürlerimizi iletmek istiyoruz. Bu çalışmayla ortak bir ruh ortaya çıktı ve her adım tartışılarak yapıldı, bazen bakış açılarında sıkıntılar yaşasak da tartışarak ortak bir yolda bir araya geldik.
Çalışmaya tüm kantonlarımız canla başla katıldı. Efrîn-Şehba, Heleb, Kobanê, Zenûbya, Hesekê ve Qamişlo kantonlarında Hîlala Zêrin çalışması yürüten arkadaşlarımız gecelerini gündüzlerine katarak çalıştılar. Ekipte yer alan arkadaşların tam sayısını vermek mümkün değil ancak 700’ü aşkın kadın bu projede yer aldı. Çekim, montaj ve yer yer dans ekibinde ve ses kayıt ederken erkek arkadaşların da emekleri oldu. Öncelikle alanımızda müzikal bir çalışma şimdiye kadar yürütülmediğinden kaynaklı bir deneyimimiz yoktu. Dur durak bilmeden çalışan kadın arkadaşlarımız ilk kez böyle bir çalışmada yer aldıklarından dolayı acemiydiler ve vücutları esnek değildi. 2 ay boyunca sadece eğitim aldılar, ardı sıra hareketlere başlandı.
Mekân açısından da zorlanmalar yaşadık. Rojava alanı hala Türkiye’nin saldırılarıyla karşı karşıyadır. Keşif ve savaş uçaklarıyla her gün bir yerleri bombalamaktadır. Bundan dolayı bu ekibin sağlıklı çalışma yürütmeleri için sürekli yer ve mekân değiştirmek zorunda kaldık. Hatta aramızda eğer birimiz şehit düşerse yola devam edilecek ve çalışma o kişiye de atfedilecek esprileri yapılıyordu. Bazen soğuk havada battaniyesiz yatıldı, bazen 45 dereceyi aşan hava sıcaklığında soğutucu olmadan çalışmak zorunda kaldık. Ancak zorlayıcı koşullara rağmen herkes coşkuyla, büyük bir moralle hiç dur durak bilmeden ve şikayet etmeden çalıştı. Kadınların bir arada olması ve çalışması ayrıca bir coşku ve heyecan veriyordu. Kadının öncülüğünü yaptığı çalışmalar gerçekten harika.
- Zaten Rojava devrimi de ‘Kadın Devrimi’ olarak adlandırılıyor. Siz de sanat üretimlerinizde kadın özgürlüğünü önceliyorsunuz, bunun kaynağı nedir?
Rojava devrimi gücünü PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın ideolojisinden alıyor. Arap halkından tutalım Asuri, Ermeni, Süryani, Türkmen vs. bu topraklarda yaşayan her halk kendi dilini ve kültürünü rahatça yaşamaktadır. PKK Lideri Öcalan’ın ideoloji ile toplumsal, siyasal ve tarihsel her anlamda bir değişim gerçekleşmiştir. Kadın özgürlüğü basite alınacak bir durum değildir, bunun ideolojik perspektifini veren ve paradigmasını oluşturan halklar Önderi Abdullah Öcalan’dır. Özsavuma ve ideolojik perspektif toplumsal devrimin oluşmasını sağlamıştır. Bu çalışmayla PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın ideolojisini sanat alanıyla buluşturmaya çalıştık. Bir ideolojiyi yaşamsal kılacak ve görünür kılıp yaygınlaştıracak alanların başında kültür-sanat gelmektedir. Sanat ruh katar, renklendirir ve görünür kılar. Biz de tarihsel gerçekliğimizi müzikal sinemayla görünür kılmaya çalıştık. Umarız az da olsa başarılı olmuşuzdur.
- Bir yandan bir devrimi gerçekleştiren bir yandan hala bu devrimi inşa etme yolunda çaba harcayan bir toplum var. Az önce saldırıların da devam ettiğinden söz ettiniz. Çekimler sırasında sizi en çok zorlayan ne oldu?
Elbette devrimin oluşturduğu koşullar çalışmayı belirlerken etkiler. Daha önce Rojava’da Newroz bile gizli kutlanıyor ve kısık seslerle sanatçılar provalarını gerçekleştiriyor, düğün süsü verilerek Newroz kutlanıyordu. Devrim koşullarında sanat üretmenin imkanları daha fazla. Ekonomik açıdan elbette çok zorlandık, aynı zamanda Türkiye’nin her gün hava saldırıları, şehit düşmelere sebep oluyor hem de altyapıya, ekonomik gelir getiren ve yaşamın günlük ihtiyacını karşılayan yerlere saldırarak ekonomik anlamda zorlanmalara sebebiyet veriyordu. Ekonomik olarak zorlandık, az imkanlarla bu çalışmayı yürütmeye çalıştık. Kimi aileler sırasıyla katkı olsun diye yemek yaparak katkı sundu, içme suyu olan içme suyu getirdi, kimi evlerini açtı, kimi mekanlarını açtı, kimi gönüllü kiyafetleri dikti, kimi süsledi, herkes gönüllü ekipte çalıştı ve asla imkansızlıktan dem vurmadı. Devrimin yarattığı coşku seli toplumu bir araya toplamaktadır ve herkes devrimin yansımasını sanat alanında da görmek istiyor. Normalde böyle bir projeyi başka yerlerde yapmaya çalışsaydık mali açıdan bile giderleri fazla olurdu ancak toplumun desteklemesi ve kurumlarımızın seferber olması bizlere büyük güç ve moral verdi. Devrimin kadınlara olan güveni ve beklentisi daha fazladır. Kimden destek istediysek ‘Hilala Zêrîn ise tamam, güveniyoruz güzel bir şey çıkacak’ diyerek destek veriyor ve eli boş bizi geri göndermiyordu. Bu çalışmanın ana dinamikleri kadınlar ve gençlerdi.
- Neden Stranên Keziya Sor ismi. Bu isim nasıl belirlendi?
Projenin ismini hemen belirlemedik. Çekim süreçleri, müzik yapımı ve sözler üzerine çok düşündük, çok tartıştık. Birçok fikir ortaya çıktı. Tüm çekimler bittikten sonra onlarca defa bir araya gelerek ne olmalı dedik. Destan önerisi yapanlar da oldu, çok farklı görüş belirtenler de oldu. Stranên dememizin sebebi öncelikle stran kelimesinin anlamından kaynaklıdır. Stran tanrıça Star’dan türeyen bir kavramdır, tanrıçanın iz düşümüdür, aynı zamanda stargehten geliyor yani koruyor kolluyor ve bir araya topluyor. Saç örgüsü anlamına gelen Kezî ise kadın temsilidir ve neolitik dönemden kalan heykellere baktığımızda kadınların saçları örgülüdür, örmek, birleştirmektir kadınları. Yaşamı örmek, işlemek ve toparlamak. Sor demek her zaman devrimci mücadeleyi kapsar. Yani tarihten gelen kadının direnişi-mücadelesi. Keziyên Sor aynı zamanda Kürt kadın hareketin öncüsü olan ve kızıl saçlarıyla tanınan Sakine Cansız’la (Sara) özdeşleşmiş bir tanımlamadır. Onun yaşamı hep kavgaydı kızıl saçları da bunun bir kanıtıydı. Hem tarihsel hem de günümüzde öncümüz olan Sakine Cansız’a atfen bu ismi belirledik. Zaten Ş. Sakine Cansız’ı çekimlerde de işlemeye çalıştık. Jin, Jiyan, Azadî ise Kürt kadınların direnişiyle dile gelmiş ve bugün dünyanın her tarafına yayılmış bir kadın sloganıdır. Özgürlük, kadın mücadelesinin yaşamsallaşmasıyla gerçekleşir ve toplumsal devrimle renklenir. Proje içinde de kutsal olan kimi sayıları esas alarak sayı belirlemeye çalıştık. 7 sayısı kutsal ele alınan bir sayı. Üzerine örtünen kılıflardan kurtulan kadın dansçı 7, başarı elde eden kadın sayısı 7 ve 7 bölümden oluşuyor. 41 sayısı da neolitik dönemde kutsal görünen bir rakam, o dönemi anlatınca 41 kişilik kadın korosuyla çekimleri yaptık. En son çekimlerde 75 kadın dans etmektedir, ideolojisinden beslendiğimiz PKK Lideri Abdullah Öcalan bu yıl 75. yaşını dolduruyor.
- Sanatla uğraşanlara bir mesajınız var mı?
Hilala Zêrîn olarak Rojava alanında 8 yılımızı doldurmaktayız. Şimdiye kadar örgütlenme ve sanat gruplarımızı ve ekiplerimizi tamamlamaya çalışıyorduk. Hemen hemen örgütlenme çalışmalarımızı tamamladık. Nicelik oluştu diyebiliriz şimdi de nitelik katmaya ve derinleştirmeye çalışmaktayız. Sanatla uğraşan tüm emekçilerimize şunu söyleyebilirim; sanat bir yaratımdır, en zorlu koşullar sanatsal üretimleri de geliştirir. Yazılacak, söylenecek, oynanacak o kadar çok gerçekliğimiz var. Bir hazine var elimizde hem tarihsel hem de güncelde gelişen direnişler. Rojava’da yanımızda bulunan birçok sanatçımız ve emekçilerimiz yanımızdan kalkıyor ve keşif uçaklarının vuruşlarıyla ya şehit düşüyor ya da gazi oluyor. Saldırılar her yerde var, kimi yerde faşist devletlerin silahlarıyla, her yerde de özel savaş politikalarıyla. Bunu aşacak olan da sanatın gücüdür. Bu gücümüzü birleştirirsek her türlü saldırıları kırarız. Buna gücümüz var çünkü biz haklıyız ve halkların yanındayız.
- Son olarak 8 Mart yaklaşıyor, kadın devriminin yeşerdiği yerden kadınlara mesajınız nedir?
Kadın mücadelesi bir dönem sürecek bir mücadele değildir, değişmesi ve aşılması gereken birçok aşama ve zorlanmalar mevcuttur. Erkek egemenliği ile her gün mücadele etmek zorundayız. Bu mücadelemizi bir gün bile durdurursak hemen erkek aklı devreye girerek üstün gelmeye ve her türlü yöntemle baskınlığını dayatmaya başlamaktadır. Bu açıdan bu zihniyetle mücadele etmemiz gerekmektedir. Kadınlar mevcut sistemde evde, işyerinde, politik alanda ve sosyal yaşamda nerede olursa olsun zorlanmaktadır. Hele savaşların olduğu mekanlarda daha fazla zorlanmakta ve acının en derinini yaşamaktadır. Bu açıdan kadınların öncü olduğu bir dünyayı mümkün kılarsak birçok açıdan değişimler yaratırız. Çünkü kadının özünde şiddet yok, baskı yok, yok etme yok, kadının özünde sevgi, yaratım ve yaşam mevcuttur. Kadının kendi gücünü görmesi, kendini tanıması ve kendine güvenmesi gerekmektedir. Kadınlar her daim bir direniş içinde olmuştur ancak bu direnişi görünür kılacak eserler ne yazık ki yaratamamıştır. Feminizmle reformlar ve restorasyonlar yapılmıştır ancak devrim niteliğinde bir değişimden bahsedemeyiz. Kürt kadın öncülüğüyle başlayan süreç, devrimsel değişimler yaratan ve yaratmaya başlayan bir süreci yaratmıştır. Rojava devrimini bir kadın devrimi olarak ele almaktayız. Kadınlar öncülüğünde başlayan süreç DAİŞ gibi barbar çeteleri yenilgiye uğratmıştır ancak saldırılar ve toplumun dinamikleri açısından hala da çok yol almamız gerekmektedir.