İHD’nin Barış Konferansı’nda barış süreçlerinde sivil toplum örgütlerinin rollerine hazır olup olmadığı ve toplumsal barışta kadının rolüne tartışıldı
İnsan Hakları Derneği (İHD) tarafından dün başlayan ‘Kürt meselesinin çözümü ve barış konferansı’ ikinci gününde devam etti. Amed’de devam eden konferansın ilk oturumunda Hafıza Merkezi’nden Murat Çelikkan ve Êlih (Batman) Baro Başkanı Erkan Şenses birer sunum yaptı. ‘Sivil toplum örgütleri barış için ne yapabilir?’ başlığıyla sunum yapan Çelikkan, Amed’de barış konuşmanın ‘tereciye tere satmak’ olduğunu belirtti.
Sivil toplum örgütlerinin önemi
Barış süreçlerinin politik irade gerektirdiğini belirten Çelikkan, “Barışın inşası ve barış süreci, barış masalarından çok daha fazlasını gerektiriyor. Çatışmadan barışa geçiyorsak yapılması gereken pek çok iş var. Sivil toplum örgütlerinin rolü de bence burada çıkıyor. Bu rollerin destekleyici roller olduğunu biliyoruz” dedi.
STÖ’lerin bir değişim için konuştuklarını söyleyen Çelikkan, sivil toplum örgütlerinin çalışma tarzlarını mücadele ve müzakere olarak özetledi. Barış süreçlerinde ve barışın toplumsallaşması süreçlerinde sivil toplum örgütlerinin rollerine değinen Çelikkan, “Savaş suçlarının belgelenmesi, buna ilişkin bilgi toplama, kayıpların takip edilmesi, kültürlerarası anlayış ve ilişki kurma misyonları vardır. Silah ticaretini önlemek için kampanyalar, kamuoyunu bilinçlendirmek çalışmaları var. Kısmen çatışan güçler arasında arabuluculuk rolleri vardır. Bir tür taraflar arası ilişkinlerin dolaylı olarak sürdürülmesini sağlayan ara örgütlerdir. Aynı zamanda yaptıkları çalışmalarla dolaylı olarak barış konusundaki yol haritasını hazırlarlar. Bu düzende nelerin değişmesi gerektiğinin ipuçlarını STÖ’lerin raporlarında bulabilirsiniz” diye konuştu.
‘Koşulsuz barış için çalışmalı’
Bir barış sürecinin başlaması için öncelikle ifade özgürlüğü önündeki engellerin kaldırılması, hukuk düzeninin olması gerektiğini ifade eden Çelikkan, “Bunlar masa kurulmadan ve süreç başlamadan yapılması gerekenlerden ikisidir” dedi.
Çelikkan son olarak, “Bir gün barış, ertesi gün çatışma olabilir ama STÖ’ler koşullar ne olursa olsun insan hakları ve barış için çalışmak zorunda. Bunun yapılabilmesi barışın Türkiye’de toplumsallaşması için bu bağımsızlığın sağlanması gerek. Bunu büyük mücadele vererek sağlamış olanlar var, dönem dönem iktidarların baskısı ile karşılaşırlar. Bunun değişmesi gerek” ifadelerini kullandı.
‘Barış savunuculuğu zayıf’
Ardından söz alan Êlih Barosu Başkanı Erkan Şenses ise, baroların barış rolüne işaret etti. Türkiye Barolar Birliği’nin (TBB) tutanaklarını incelediğini ve 1993’de Erzirom’da genel kurulun yapıldığını, burada Amed Barosu’ndan Hüseyin Tayfun’un konuşmasını hatırlatarak, “Bunu okuduğumuzda o dönemin ruhunu, dönemin vahametini, Vedat Aydın’ın öldürülmesinden, işkencelerden bahsediyor. 92 Newrozu’nda Şirnex’te 52 insanın ölmesinden bahsediyor ve TBB’nin bunda hükümetin yanında durduğunu söylüyor. O zaman TBB Başkanı olan Önder Sav, ‘Biz avukatlarımıza bir şey olduğunda müdahale ediyoruz, OHAL Valiliğini arıyorum. TBB her şey değildir’ diyor. 95 yılında Baro Başkanı olan Hüseyin Tayfun, 93’te aramızda olan Wan Barosu’ndan Şevket Epözdemir şimdi aramızda yok’ diyor. Sav, yine benzer cevap veriyor” sözleriyle toplumsal meselelere o dönem müdahale edilmediğinin örneklerini verdi.
Baroların şimdilerde daha fazla toplumsal meselelere müdahil olduğunu ifade eden Şenses, barış süreçlerinde baroların savunuculuk kısmının çok zayıf olduğunu belirterek, bölge barolarının henüz bu savunuculuğu yapmadığını söyledi.
Konferans’ın ilk oturumu soru cevap ile son buldu.
‘Barış insan haklarıyla gelir’
‘Kadınların barışın inşasındaki rolü’ adlı oturumla devam eden konferansın moderatörlüğünü İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin’in yaptığı oturumda söz alan Hak İnisiyatifi Derneği üyesi Fatma Bostan Ünsal, ‘Kuzey İrlanda örneğinde kadınların barış inşa etmesi’ adlı sunumu gerçekleştirdi.
Ünsal, “Çözüm de İrlanda Cumhuriyeti ile birleşmek isteyenlerle başlamadı. Diğer halkların çalışma, oy hakkı eşitliği gibi hakların kabul edilmesi barış gelmiştir. Bence Türkiye’de de barış, insan hakları ihlallerinin son bulması ile gelir. Bunun da ilk adımı kayyımların geri çekilmesi olabilir. Kayyımlarla bu coğrafyada insanların seçme ve seçilme hakkı ihlal ediliyor” ifadelerini kullandı.
‘Kadının yarattığı değerler çalındı’
Ardından Kadın Akademisi’nden Figen Aras konuştu. ‘Toplumsal barış ve kadınlar’ adlı sunum yapan Aras, “Kadın kırımı vardır. Kadın kimliğine, varoluşuna binlerce yıldır açılan bir savaş var. Bu savaş belki tank ve topla olmuyor ama tecavüzlerle, ideolojik saldırılarla gerçekleşiyor. Kadın kimliğine dönük neden bu kadar saldırı var ve biz buna neden kırım diyoruz? Aslında tarihsel olarak ele aldığımızda kadının yarattığı değerlerin kadınların elinden nasıl çalındığını görüyoruz” diye konuştu.
Aras, “Ulus devletler cinsiyetçilik olmadan asla başaramazlar. Ulus devletler kendisini cinsiyetçilik politikası ile besler” şeklinde konuştu.
Toplumsal barış ve kadın özgürlüğü ilişkisine ilişkin konuşan Aras, “Sürekli gözetleniyoruz, takip ediliyoruz adlandırılıyoruz. İktidar olmadan, birlikte nasıl yaşayabiliriz, kadınlar ve erkekler bu birliktelikte yaşamı nasıl etik, estetik şekilde gerçekleştiriri tartışmak çok önemli. İstanbul’da son feminist gece yürüyüşünü gördük. Kadınların özgürleşmesinin, mücadelesinin yükselmesinden kim korkar? Korkanlar bellidir, iktidar sahipleridir. Kürt kadın kazanımının ortaya çıkardığının Ortadoğu’ya da ilham olduğunu görüyoruz, biliyoruz. Aynı şekilde hem erkek egemen saldırılara hem de ulus devlet saldırılarında kadınların birlikte olması, bir araya gelmesi başta sol, sosyalist, muhalif kesimlerin de kadın mücadelesine saygı duyarak, mücadeleye katkı sunmaları çok değerledir. Bu mücadelede yaşamını yitiren, şuan bedel ödeyen arkadaşları ‘Jin jiyaz azadî’ diyerek selamlıyorum” dedi.
Konferansın son oturumunda Av. Ahmet Özmen sunum yaptı. Ardından serbest kürsünün yapıldığı panel soru cevap ile son buldu.
Kaynak: MA