AKP’nin 2015’ten sonra otoriterliğe, sağ popülizme, dahası güvenlikçi paradigmaya teslim olması ülkenin özgün ve yaratıcı siyaset kapasitesini daralttı. Bu tip sağcı ve otoriter rejimlerin verdiği en büyük zarar alternatif siyaset olanaklarını tamamen yok etmesi ve bastırmasıdır.
İktidar yıllardır muhalefetin bir kısmını rakip, geri kalanını düşman ilan ederek siyaset yapıyor. Rakip ilan ettiği ve meşru gördüğü muhalefet ile olabildiğince temkinli temas kuruyor; düşman ilan ettiği ve meşru görmediği radikal demokratik muhalefeti fiziksel ve simgesel şiddet aygıtlarıyla bertaraf ediyor; ara bölgelerde kalan oluşumları da stepne siyaseti ile dizayn ediyor.
Stepne; otomobillerde, kamyonlarda, otobüslerde, yani bütün motorlu taşıtlarda bulunan yedek lastiğe denir. Lastiğin hava kaçırması ya da tamamen patlaması gibi durumlarda stepne kullanılır. İktidar lastik patladıkça stepne siyasetine başvuruyor, stepne profiller inşa ediyor, stepne partilerin kuruluşunu kolaylaştırıyor ve de stepne muhalefete alan açıyor. Öyle ki ülkenin gidişatını Erdoğan ve Bahçeli gibi taşra siyasetçilerinin stepnesi olmak veya olmamak belirliyor.
Aslında her şey herkesin gözü önünde oluyor. Erdoğan bir oluşumu-partiyi-yapıyı hedef alıyor. Önce parti düzeyinde ilişki geliştiriyor, şayet sonuç almazsa bu sefer lider ile veya partinin yetkili profilleriyle iletişimi geliştiriyor. Bir süre sonra da bu kişiler kendi partilerini bir kenara itip stepne olmayı tercih ediyor. Bu aşamada kimi profiller kendi istikballeri için zaaflarına yeniliyor ve oyunun birer aparatı haline gelebiliyor.
Öz saygısı olan bir hareket, parti ve birey kimsenin stepnesi olmaz; tam aksine kendi fikirlerinin taşıyıcısı olur. Kendi doğruları, ilke ve politikası olmayanlar yürüyebilme ihtimali zayıflayan iktidarın aracına stepne olur-oldular. İsimlerini burada sayma gereği yok.
Stepne siyaseti AKP’nin ömrünü uzatan tekniklerin başında yer alıyor. HDP geleneğine olan nefretin arka planında stepne siyasetine direnme ve bu siyasete göre hizalanmama duruşu var. Bu yönüyle HDP duruşunun Türkiye siyasetinde doğru anlaşılması birçok krizin hem anlaşılmasını hem de aşılmasını kolaylaştırabilir.
Kürt meselesinde stepne tekniği
Özellikle Kürt meselesinde iktidara stepne olmanın konforu Türkiye siyasetinin temel karakteri haline geldi. Stepne profillerin motivasyonunu salt milliyetçilikle açıklamak eksik ve yetersiz olacak. Milli dava meselesi, bu iş için sadece sağlam bir kılıf; ve bu kılıf çürüyene kadar kullanılacak. Stepne siyasetinin rağbet görmesinin asıl amacı milli davadan öte iktidarın demokratik siyaseti rant alanına çevirmesi ve pay dağıtmasıdır.
Bugünlerde bir kez daha aktüel siyasette kayyım rejimi üzerinden Kürt halk iradesine karşı yerli ve milli cephe konsolide edilmeye çalışılıyor. Erdoğan yeni stepneler arıyor. Amaç çok karmaşık değil. Hedefler belli, oyun basit. Kürtlerle kavga ederek koltuğu ebedi hale getirmek ve yerli-milli siyaset adı altında AKP-MHP saltanatını sürdürmek. Bu oyun zaman zaman pasifize olsa da iktidar bloğu Kürt meselesinden beslenen bu kullanışlı kaynağı kurutmak istemiyor.
İktidarın stepne arayışı sürüyor. 2024 yerel seçimlerinin galibi olan ana muhalefet partisi düzeyinde stepne siyasetine cüret eden bir iktidar aklı ve özgüveni var. Özel-Erdoğan görüşmelerinde iktidarın temel motivasyonu buraya dayanıyor. Erdoğan tam da bu motivasyonla görüşme öncesi seçim yenilgisinin etkilerini en aza indirgeyecek şekilde işlere girişerek yeniden hegemon olduğunu ispatlamak istiyor. Bu nedenle Kobane davası, kayyım gündemi başta olmak üzere seçim sonrası bir kez daha birçok başlıkta çıplak devlet gücüne başvurdu. CHP’nin bu bağlamda stepne siyasetine karşı nasıl bir duruş sergileyeceği önemli.
Stepne tekniği, siyaseti ahlaksız bir oyuna çevirirken demokratik siyaset araçlarının zenginleştirilmesine-güçlendirilmesine ihtiyaç var. Bu bağlamda bu pratiğin temel öznesi olan Üçüncü Yol dinamiklerinin siyasetine, mücadele tarzına ise her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. Bu dinamikler CHP ve AKP dışında ve de buradan beklentiye düşmeden kendi mücadele programını büyütmeyi önüne koymalı.
DEM Parti kendi tabanı, bileşenleri ve dostlarıyla birlikte kayyım rejimine direnecektir. Her gün belediyelerin önünde oturma eylemleri var, yürüyüşler yapılıyor. Bu görünen direniş. Bu eylemlerin dışında evlerde, işyerlerinde ve yaşamın aktığı tüm alanlarda Kürtler kendi iradelerine yapılan gasptan rahatsız ve yaşamın her alanında bunu konuşuyor. Kayyım rejiminde ısrar etmek, Kürtlerin kamusal alanına ve demokratik siyasetine müdahale ederek, yerel yönetimler üzerinden olası çözüm olasılıklarını tamamen çökertmeye dayanıyor ve Kürt halkı gayet bunun farkında.
Geleceğe kör, güncele çakılı kalan iktidar tetiklediği kaosun gelecekte nasıl sonuçlar doğuracağını hesaplayamıyor. Kürt halkından belediyelerin duvarları, araçları, imkan ve olanakları alınabilir ama iradesinin teslim alınamayacağını gayet iyi bilmelerine rağmen kendi çöküşünü durdurmanın başka bir yolunu bulamadığı için yeniden Kürtlere saldırıyor.
İktidar cenahı hakikat sonrasının tuzağına düşerken Kürt halkı soğukkanlılığını kaybetmeden, ne istediğini bilerek yolunu büyütmeye devam ediyor. Kim vazgeçerse geçsin Kürtler demokrasi, barış ve özgürlük mücadelesinden vazgeçmiyor.
Sonuç olarak; Kürtlerin direnişinin yanında durarak kutuplaşmayı köpürten darlıklara sıkışmadan bir avuç elite karşı her yerde toplumu savunmak gerekiyor. Tüm dünyada belirsiz, kuralsız, ilkesiz rejimlerin yükselişi karşısında zihnimiz her zamankinden daha berrak olmalı. Ne istediğimizi bilmeliyiz. Bu bağlamıyla yerel ve küresel risklere karşı her yerde toplumu savunmak temel ilke olmalı. Daha çok anlatmalı, ikna etmeli; büyümekten, yan yana gelmekten ve özgürlüğe açılan koridorları inşa etmekten vazgeçmemeli.
İktidarın siyasi teknikleri ve yeniden kayyım rejimine başvurması, muhalefet dinamiklerine Türkiye demokrasi tarihine geçebilecek söz kurma fırsatı veriyor. Kirli siyaset ağına karşı her zamankinden daha güçlü, kapsayıcı, çürümeyi teşhir edebilecek; ahlaki, politik ve demokratik toplum inşasına güç katabilecek etkili, duru ve yeni bir söz kurma zamanı.