Türkiye’de 5 milyondan fazla olan mülteci var ve mültecilik statüsünün sınırlı olması nedeniyle, eğitim, sağlık ve çalışma hayatında birçok hak ihlaline maruz kalıyorlar
Suriye’de yaklaşık 9 yıldır süren iç savaş nedeniyle milyonlarca insan, Türkiye başta olmak üzere komşu ülkelere göç etmek zorunda kaldı. Mültecilerin yoğun göç ettiği ülkelerde statüsüz bir şekilde yaşamlarını sürdürmeye çalışıyor. İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Merkezi’nin 23 Eylül 2020 tarihi verilerine göre, Türkiye’de geçici koruma altındaki 3 milyon 621 bin 968 kayıtlı Suriyeli dışında 400 bin dolayında, diğer ülkelerden kayıtlı mülteci ve 1 milyonun üstünde göçmen bulunuyor. İHD’nin tespitlerine göre, koronavirüs (covid19) salgını sürecine Geçici Barınma Merkezleri’nde kalan Suriyeli mültecilerin sayısının son 3 yılda 228 binden 60 bine gerilediği belirtildi.
Halkların Köprüsü Derneği Başkan yardımcısı Can Tülük, Türkiye’nin mülteci politikasını ve yaşadığı hak ihlallerini Mezopotamya Ajansa (MA) anlattı.
Türkiye’de mültecilerin yasal bir statüye kavuşamadığı için eğitim, sağlık ve çalışma hayatında birçok hak ihlaline maruz kaldığını söyleyen Tülük, yaşanan hak ihlallerin yaşamın her alanında devam ettiğini, bunun en yakın örneğinin ise 30 Ekim tarihinde İzmir’in Bayraklı ilçesinde yaşanan depremin ardından bölge de yürüttükleri saha çalışmalarında gördüklerini kaydetti.
Politik malzeme olarak kullanılıyorlar
Türkiye’de sık sık mültecilerin kendi ülkelerine geri dönmesi talepleri ile gündeme geldiğini belirten Tülük, mültecilerin sürekli politik malzeme olarak kullanıldığını söyledi. Avrupa’da 1 milyondan fazla Suriyeli mültecinin olduğunu hatırlatan Tülük, Türkiye’de ise 4 milyona yakın Suriyeli mültecinin olduğunu kaydetti. Suriye’deki durumun stabil olmaması nedeniyle mültecilerin şu anda ülkelerine dönmesinin mümkün olmadığının altını çizen Tülük, ülkelerine dönmeleri yönünde yapılan baskıların onların toplumsal hafızalarında olumsuz bir iz bıraktığını belirtti.
Mülteci olarak bile kabul edilmiyorlar
Mültecilerin yasal statülerine değinen Tülük, mültecilerin, mülteci olarak bile kabul edilmediğini vurguladı. Tülük, bunun en önemli nedeni hukuki statülerin belirlenmemesi oluğunu belirterek, “Eğer hukuki statü olarak mülteci diye adlandırırsınız belli hakları vermek zorunda kalırsınız. Ama Türkiye, anayasada bulunan ‘coğrafi çekince’ başlığını öne sürerek mülteci anlaşmalarına uygun hareket etmiyor. Avrupa’da zaten böyle bir durum söz konusu değildir. En başta mültecilere hukuki statü sağlanmalıdır. Çünkü hukuki statüleri beli olmaması demek hak ve hizmetlerden faydalanmalarının engellenmesi demektir” diye konuştu.
İş güvencesinden faydalanamıyorlar
Mültecilerin çalışma hayatlarında da sigortalı olarak çalışmadıklarını dile getiren Tülük, şunları söyledi: “Sigortalı olarak var olmadıkları için ilk işten çıkarılan kişiler mülteciler oluyor. Özellikle pandemi sürecinde kapanan yerlerde işten çıkarılma yasağından faydalanamadılar. Çünkü yurttaş sayılmıyorlar veya çalışma izinlerini almaları çok zor. Çoğunluğu zaten sigortasız olarak çalışıyor. Çok büyük bir kısmı işsizlikle yüzleşti. Zaten yaşam koşulları açlık sınırının çok altında iken bir anda sorgusuz sualsiz işten çıkarılarak ciddi bir yoksullukla başa başa kaldı.”
Kayıtlı olmadıkları şehirlerde sağlık hizmeti alamıyorlar
Mültecilerin yaşamış olduğu sorunlardan birinin ise illere göre kayıt zorunluluğu olduğunu hatırlatan Tülük, şunları dile getirdi: “Mültecilerin, belli illerde yaşamaları yada yaşamamalarına yönelik kayıt sistemine uymaları gerekir. Buna göre bazı haklarından yararlanabiliyorlar. İzmir şu anda kaydın kapalı olduğu bir yer. Eğer kaydı burada değilse buradaki sağlık sisteminden faydalanamıyor. Yani hasta olduğunda durumu acil değilse hastaneye gidemiyor. Bu çok önemli bir sorun. Özellikle sahil kesimlerinde bulunan illerde mülteci kayıtları durdurulmuş durumda. Şuanda İzmir’de ne sağlık ne eğitim kesinlikle kayda açılmayan iller arasında.”
‘Ayrımcılığı gördük’
İzmir’deki depremin ardından yürüttükleri saha çalışmalarında mülteci depremzedelerle iletişime geçip saha desteği sağladıklarını vurgulayan Tülük, mevcut ayrımcılığın çadır alanında da gördüklerini dile getirdi. Çadır alanlarında bazı aileler tarafından ayrımcılık görmek istemedikleri için çadır alanına gitmek istemeyen mülteci grubuyla karşılaştıklarını sözlerine ekleyen Tülük, şunları belirtti: “Biz onları bir şekilde ihtiyaçları karşılanması için çadır alanlarına yönlendirdik ama bizzat yönlendirdiğimizde onların korktukları şey başlarına geldi. Bırakın çadır alanındaki bazı Türk ailelerden ayrımcılık görmeyi, bizzat o alanın sorumlusu olan yetkililer tarafından ayrımcılık gördüler. Sürekli depremden etkilediklerine dair yetkilileri ikna etmek zorunda bırakıldılar ve maalesef seçici vicdanın ayrımcılığına uğradılar.”
İZMİR