‘Düşünen spor dergisi’ Socrates’in Almanya koordinatörü ve spor yorumcusu Banu Yelkovan gazetemize konuştu. Sporda cinsiyetçiliğe dikkat çeken Yelkovan, kadın sporundaki başarıya rağmen bunun konuşulmadığını söylerken, ‘erkeklerin yönettiği dünyayı’ şöyle listeledi: savaş, kavga, işsizlik, hır gür…
Emre Caka/İstanbul
Socrates, “Düşünen Spor Dergisi” sloganıyla çıkıyor. 2015 yılının Nisan ayında yayına başlayan dergi, Almanca edisyonuyla Avrupa’da da yer alıyor.
Derginin Almanya koordinatörü ve spor yorumcusu Banu Yelkovan ile konuştuk. Ona AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, “100 metreyi kadın erkek aynı şekilde koşabilir mi?” sözlerini de sorduk, spor medyasının cinsiyetçi dili ve iş hayatından da bahsettik.
Baştan başlayalım, 100 metreyi aynı şekilde koşabilir miyiz?
Koşamayız, çünkü 100 metreyi koşarken kadının bir taraftan çocuğa bakması, temizlik yapması, toplumsal baskılarla uğraşması filan lazım. Kendimizi sırf bir işe odaklayıp onunla uğraşamıyoruz ki. Bu yüzden bu görüşe katılıyorum. Katılmadığım şey ise genellemeler. En basit durumda dahi hemen bir klişe yaratılıyor. Diyelim çalışan anneler! Bunu tanımlama fotoğrafımız çoğu zaman saçı başı dağınık, son derece sıkıcı bir döpiyes giymiş, kucağında çocuk, elinde telefon, sinirli ve darma duman görünen bir kadın. Yani alt metinde her işi aynı anda yapmaya çalışan ama hiçbirine tam yetişemeyen, yapamayan, mutsuz bir imaj var. Neden? Öyle bir şey yok ki. Kadın, doğası itibariyle aynı anda birçok işi yapabiliyor zaten, her konuda multitask (çoklu-görev) -ki modern dünyada artık tek bir işi tek bir zamanda yapma lüksü kalmadı. Dolayısıyla kadınlar yükselişte.
Klişeler kadar, genellemelere de karşıyım. “Kadınlar çok kötü araba kullanıyor” ya da “tüm erkekler duygusuzdur” gibi. Yooo, öyle bir şey yok. Bazı erkekler de çok kötü araba kullanıyor, bazı kadınlar da duygusuz olabiliyor. Bu durum bizim ülkemizde kadınlara yönelik daha çok görülüyor. Yaptığımız iş ne olursa olsun başına “kadın” koyuyoruz; kadın hakem, kadın futbolcu, kadın yazar vs. Kadın futbolcu ya da kadın hakem olunca oyunun kurallar mı değişiyor? Madem işi kimin yaptığının cinsiyeti önemli, o zaman erkek hakem ya da erkek futbolcu diye de belirtelim. O zaman şöyle mi diyelim: “Futbolda çok kavga çıkıyor.” Hayır efendim, erkek futbolunda çok kavga çıkıyor. Tersine çevirdiğin zaman böyle cinsiyetle ifade edilen şeylerin ne kadar absürt olduğu net anlaşılıyor.
Öte yandan, tabii ki erkekle kadın farklı. En basit olayda bile farklı. “İyi geceler ben yatıyorum” diyen bir erkek 5 dakika sonra yataktadır. En fazla giderken dişini fırçalar ve yatar. Ama “İyi geceler ben yatıyorum” diyen bir kadının o yatağa varışı minimum 40 dakika; ortalığı topla, mutfağı topla, ne bileyim varsa sobayı kontrol et, çocuğun üstünü ört, beslenme çantalarını hazırla, çamaşır makinası gece daha az elektrik yakar onu çalıştır vs. Özetle politik zemin şart değil, ne iş hayatında ne gündelik yaşamda ne evde aynı kulvarda (şartlarda) olmadığımız açık.
Sadece bizim ülkemizde değil, tüm dünyada politikacılar işsizlik arttıkça parlak fikirler ortaya atarlar; Ahmet amca bekar çünkü Ayşe teyze çalışıyor, Mehmet Bey işsiz çünkü Fatma Teyze onun işini aldı gibi hikayeler. Mehmet Bey işsizse o zaman o baksın çocuklara, kahveye gideceğine?
Yüzyıllardır erkekler tarafından yönetilen dünyanın durumu ortada; Savaş, kavga, işsizlik, hır gür… Yine yüzyıllardır birazcık tepki göstereni, farklı olan bastırmaya çalışıyorlar. Ortaçağ’da cadı diye yaktılar, türlü yasaklarla eve kapattılar, haklarını gasp ettiler. Diyorum ya, sonuç ortada ve tekrar ediyorum, gelecek multitask. Erkekler tek bir iş ile ilgilenmek istiyorlarsa otursunlar evde çocuğa baksınlar. Hani hep dalga geçiyorlar ya, kadınlar evde yok beş çayları, sabah kahveleri, altın günleri… Tamam, ne güzel, biraz da onlar takılsınlar evlerinde. Üç gün denesinler bakalım ne olacak?
Ben özellikle çocuğum olduktan sonra, doğum izni bitip işe geri döndüğümde “Ohhh be dünya varmış” dedim. İşe geri dönmeyi bir tatil olarak gördüm, inanabiliyor musunuz? Çünkü en azından bilgisayar karşısında bir kahve içip oturabiliyorum, tuvalete “Acaba bir şey olur mu?” kaygısı olmadan gidiyorum. Çocuk olduktan sonra tabi ki ilk aylarında evdeydim ve inanılır gibi değil, tüm gün her dakika yapacak işin var; hem annesin hem psikologsun hem doktorsun hem aşçısın hem temizlikçisin… Sonuç? Sıfır lira, sıfır maneviyat.
Türkiye spor medyasında sıkça görüyoruz, “Bilin bakalım mesleği ne?” sorusuyla bir kadının bikinili fotoğrafı konuluyor ama haberin içeriğine baktığımız zaman kadının tekvandocu olduğunu görüyoruz. Ya da “Türkiye yengesine kavuşuyor” başlığı atılıyor ancak içerik Sneijder’in sahalara dönmesi…
Bizim ülkemizde o eril dil meselesi ve tık alma meselesi sürekli kadın bedeni üzerinden yapılıyor maalesef. Yani “Enişte geliyor” diye bir şey yok ya da “Türkiye amcasına kavuşuyor” ne kadar komik di mi? Bir kez daha, bir şeyi tersine çevirdiğimiz zaman ne kadar da saçma olduğunu daha açık görüyoruz. Mesela, “Kadınlar voleyboldan anlamaz” demek ne kadar komik di mi? Ama “Kadınlar futboldan anlamaz” ne kadar rahatlıkla söylenebiliyor. Nesini anlamazlar? Çok affedersiniz de en zor kuralı ofsayt olan bir spor ve onu bile çözemediler daha.
Bu kadar haksızlık ve saçmalık yetmediyse devam edeyim. Mesela spor medyasında çalışan bir kadın olarak söylüyorum; bütün bu saydığımız işleri yaparken üstüne bir de “güzel” olmak zorundasın. Yani diyelim haftanın maçlarını konuşmak için ekrana çıkacaksın, ama bugün burada seninle konuştuğumuz halimde, sıfır makyaj, saçımı yaptırmadan çıkmam mümkün mü? Erkeklerde böyle hiçbir estetik kriter yok tabii. Kel olduğu için yorumculuk yapamayan bir erkek yok. Ya da biraz kilo aldığı için eleştirilen? Bunlar açık açık söylenmiyor ama böyle. Ve hep bir kota; “Bizim kanalda 8 erkek yorumcu var Emre, kusura bakma seni işe alamayacağız” gibi bir durum olamaz ama “Bizim kanalda bir kadın yorumcu var, kusura bakma” hep var. Hem bilgini kanıtlamak hem güzel olmak hem kotaya girmek hem de maaş konusunda bir mücadelesi var kadınların yaptıkları her işte.
Bireysel ve takım olarak baktığımız zaman kadın sporcular çok daha başarılı gözüküyor ancak medyada pek de yer alamıyorlar.
İki yıl önce bir araştırma yaptım ve her branşta kadın-erkek lisanslı sporcuların sayısını inceledim. Tahmin edersin ki belli birkaç branş dışında erkeklerin sayısı kadınların en az 2-3, bazen 4 katı. O branşlar da jimnastik, dans ve voleybol. Bu, kadınların ya da kız çocuklarının sporu sevmemesinden kaynaklanmıyor. Kız çocukları erkek çocuklar kadar kolaylıkla başlayamıyorlar spora, bazı sporlar onlar için yok kategorisinde, eve gidip “Ben futbolcu olacağım” dediklerinde desteklenmiyorlar. Erkek çocuk daha çok destekleniyor. Hatta ebeveynler direkt yönlendirme yapıyorlar. Tüm bunlara rağmen, yani kız çocukları spor konusunda desteklenmezken, kadın sporcuların sayısı bu kadar azken, ayrılan bütçeler bu kadar farklıyken… Londra Olimpiyatları’nda hem voleybol hem basketbol kadın milli takımı, bireysel kadın sporcuların yanında takım olarak yer almadı mı? Kadın basketbol takımı, üzerine bir de Rio’ya gitmedi mi? Nerede erkek takımları? Başarı kriteri sadece kazanılan madalya değil ki? Her şartı karşılaştır, bütçeleri, sporcu sayılarını filan ortaya koysana? Ya da erkekler herhangi bir başarıda nasıl ödüllendiriliyor, kadınlar nasıl ödüllendiriliyor baksana? Erkekler bir madalya kazandığı zaman medyada nasıl yer alıyor, kadınlar nasıl yer alıyor? Bu ülkede Euroleague finalinde Galatasaray ve Fenerbahçe karşı karşıya geldi, Galatasaray kazandı, bir gün konuşuldu belki. Fenerbahçe erkek basketbol takımı şampiyon oldu, bayram yaptık. Türkiye’nin ilk Euroleague Şampiyonu dedik. Değil.
Neslihan ‘Patron çıldırdı’ dedi
Türkiye sporunun en başarılı isimlerinden biri Neslihan Demir. Kazanmadığı başarı kalmamış, olimpiyatlarda bayrağı taşımış, kariyerinde her türlü kürsüyü görmüş, tüm dünyanın saygı duyduğu bir isim. Geçen sezonun sonunda voleybolu bıraktı. Bıraktığını kendi instagram hesabından “Patron çıldırdı, bırakıyorum” mesajı ile açıkladı. İnanılır gibi değil. Neslihan’ın kariyerinin, yakaladığı başarılarının yarısını yakalayan bir erkek sporcu ortada ‘karşıki dağları ben yarattım’ havasında takılıyor. Onu da geçtim, Neslihan’ın bu kadar tanınmasında tüm başarılarının yanı sıra “güzelliğinin” de payı var. O şampiyon milli takımdan 3 isim daha sayamayız. Voleybolda başarı kazanır, bir marka için verdiği pozu gazeteye basılır. Oysa dünyanın en komik insanı. Instagram hesabını takip ettiğiniz zaman hem çok eğlenceli hem de kendisiyle bir o kadar barışık bir kadın var orada. Futbol oynayan adamların hesaplarına bakıyorsun kasvetten geçilmiyor, espri yapmaya ödleri kopuyor.