Ertuğrul Kürkçü bundan on sene önce 1968’in 40. yıldönümü vesilesiyle yaptığı bir konuşmada, bugünden bakınca o dönemde fikirlerin bu denli hızlı dolaşabilmesinin mucize gibi göründüğünü anlatmıştı. Yazıların önce daktiloda yazıldığı, sonra dizgiye gittiği, kelimelerin kurşundan harflerle tek tek dizildiği, sonra basıldığı bir dönemden bahsediyoruz. Buna rağmen 1960’ların en etkili muhalif organı Yön Dergisi’nin her hafta basılıp 30-40 bin adet sattığını hatırlatarak şunu söylemişti Kürkçü: “Düşüncenin dolaşım kanalları çok daha zayıf olmakla birlikte, düşüncenin gücünün çok daha etkin olduğu bir iklimden söz edebiliriz”(1)
Toplumsal yaşam açısından durum böyleyken, kültürel üretimde de manzara farklı değil. Geçen gün metal tarzına yakın müzikler yapan Alman bir grubun kurucusu şöyle diyordu: “İnternet yokken ve büyük bir fanzin-kaset değiş tokuş ağı varken metal dünyası daha bir sihirliydi.” Bugün bilgi ve düşünceye erişim olanakları elli yıl öncesiyle karşılaştırılamayacak derecede fazla, ama bu durum tek başına bizi daha fazla bilgili ya da irfan sahibi kılmaya yetmiyor. Tuhaf bir paradoks yaşıyoruz: Sözün dolaşımı artarken gücü azalıyor, hatta kayboluyor.
Bilginin detayları içinde kayboluyoruz; hakikatin muğlaklaştığı, esasa odaklanmamızı engelleyen bir sözde bolluk içinde deviniyoruz. Enformasyon fazlasından, hayatın aşırı hızlanmasından kaynaklı bir tür bilinçsel felce uğruyoruz sık sık. Kimilerinin “dijital bunama” dediği hastalıktan muzdaribiz. Hafızamızı devre dışı bırakan bir bilgi akışına, hepimizi görüntüye boğan bir enformasyon saldırısına maruz kalıyoruz. Google bizi hatırlama zahmetinden kurtarıyor, hafızayı hafifletiyor ve böylece hayat da hafifliyor sanki. Artık anılarımızı bile facebook ‘hatırlatıyor’; o da olmazsa o ‘güzel anlar/kareler’ unutulmuşluğun girdabında kaybolacak. Akıllı telefonlarımızla binlerce fotoğraf çektirip eskiden albümlere baktığımızdan çok daha az bakıyoruz onlara. Fotoğraflarımızı bile telefonumuz seçip hatırlatıyor, karedeki arkadaşımızla paylaşmamızı önerebiliyor.
Cep telefonu demişken… Bugün kulağa komik gelse de uzaya ilk insanlı uçuş projesinde kullanılan Apollo Guidance Computer (AGC) adlı bilgisayar 64 KB RAM belleğe sahipti. Henüz elektronik hesap makineleri bile ortada yokken bu ilkel bilgisayar sayesinde insanoğlu Ay’a çıkabilmişti. Şimdilerde elimizdeki cep telefonları AGC’den binlerce kat daha güçlü ve yetenekli, lakin onlarla neyi ne kadar başardığımız ortada.
Enformasyon Çağı dedikleri kocaman bir yalan mı yoksa? İnternetin gücü ve etkisini çok mu abartıyor, bizi güçsüz kılan tarafını görmezden mi geliyoruz? İçinde yaşadığımız vaziyeti tarif etmek için, geçen ay kaybettiğimiz Paul Virilio’nun adını koyduğu “hızlandırılmış hakikat” anahtar kavram olabilir mi?
Şöyle diyordu Virilio: “Bugün gerçek zamandaki görüntünün anlık niteliği karşısında söz (kelam) ortadan kalkıyor. Yazılı metinleri okuyamama, yazma becerisine sahip olmama ile birlikte sessiz mikrofonlar, dilsiz telefonlar çağı beliriyor yavaş yavaş. Bu durumun nedeni tekhik bir arıza değil, bir toplumsallık arızası. Çünkü çok yakında birbirimize söyleyecek hiçbir şeyimiz kalmayacak, birbirimize herhangi bir şey söyleyecek zamanımız kalmayacak. Her şeyden önce de, dinlemek ya da bir şey söylemek için ne yapmamız gerektiğini bilemeyeceğiz.” (2)
İşin en vahim tarafı, sözden eyleme geçmek bir yana, söylemenin bu kadar yaygın olduğu bir çağda bazen sözünü sakınmadan dile getirmenin bile zor olması! Yine Kürkçü’ye kulak verelim, aynı söyleşide şunu demişti: “İnsanlar bugün düşündüklerini yapmak yerine, düşündüklerini söylememeyi seçiyor. Bu, Türkiye’nin kırk yıl içerisinde geldiği yer hakkında bize bir fikir verebilir.”
Maalesef dünyanın geldiği yer de çok farklı sayılmaz. Şurası açık ki Türkiye’de ve her yerde, söz eski kıymetini ne twitter ne de facebook’ta bulacak. Havalimanı işçilerinin, Flormar direnişçilerinin, Cumartesi Anneleri’nin hatırlattığı gibi ancak sokakta, şantiyede, fabrikada, yani eyleme evrildiği yerde kıymete binecek.
(1) HYPERLINK https://birartibir.org/a-dan-x-e/73-turkiye- nin-12-yil-suren-68 https://birartibir.org/a-dan-x-e/73- turkiye-nin-12-yil-suren-68-i
(2) Paul Virilio, Enformasyon Bombası, Çev. Kaya Şahin, Metis Yay., s.71-72