Maruz kaldığı şiddeti anlatan avukat Çetin, “Kendimden biliyorum, eğer İstanbul Sözleşmesi uygulanırsa, hiçbir kadın yara almayacak” dedi. Avukat Kalsen ise kadınlara ‘biat kültürünün’ dayatıldığına dikkat çekti
Her geçen gün kadın cinayetlerinin, taciz ve tecavüzün arttığı Türkiye’de, iktidarın başlattığı İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilme tartışmaları sürüyor. Kadınlar için hayati önem taşıyan sözleşme, iktidar tarafından “aile içi huzuru bozma” ve “eşcinselliğe özendirme” gerekçeleriyle feshedilmek isteniyor.
Türkiye’nin ilk imzacısı olduğu ve 11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul’ da imzaya açılması nedeniyle “İstanbul Sözleşmesi” olarak bilinen “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”, kadına yönelik şiddet ve toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılık konularında yapılmış en kapsamlı sözleşme niteliğinde. Sözleşme, ayrıca kadına karşı şiddeti bir insan hakkı ihlali ve ayrımcılık türü olarak tanımlıyor.
Bugüne kadar sözleşmenin etkin uygulanması için mücadelelerini sürdüren kadınlar, bu kez imzanın çekilmemesi için sokaklarda.
Kadın hakları savunucu ve hukukçu kadınlar, iktidarın kadın politikalarını eleştirerek, sözleşmeden kadınlar için öneme dikkat çekti.
Sözleşme, hastaneden, karakoldan başlıyor
Toplumsal Hukuk Kadın’dan Avukat Betül Çetin, 8 yıl önce maruz kaldığı şiddetin ardından kadın mücadelesi ile tanışan ve kadın hakları savunuculuğu yapan kadınlardan biri. “Kendimden biliyorum, eğer İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanun tam olarak uygulanırsa, hiçbir kadın yara almayacak” diyen Çetin, sözleşmeden imzanın çekilmesine karşı mücadelede kararlı.
Stajyer avukat olduğu dönem birlikte olduğu erkeğin şiddetine maruz kalan Çetin, o dönem yaşadıklarını şöyle anlattı: “Şiddete uğradım, kolumu kesti. Ölümden döndüm ve bunu kimseye anlatamadım. Utandım. Şikayetçi olmaya çalıştım ama beni hastaneye fail götürdü. Hastane polisi fail yanımdayken bana ‘kolunuzu kendiniz mi kestiniz’ diye sordu. Fail yanımdaydı, bu nedenle ‘evet’ dedim.”
İstanbul Sözleşmesi’nin devlete kendi adına hareket eden kamu görevlilerine sözleşmenin gereklerini yerine getirmesini sağlama zorunluluğu yüklediğini hatırlatan Çetin, “Hastane polisi fail yanımda değilken ya da faili uzaklaştırdıktan sonra ‘Durumunuz ne, bir şiddet olayı var mı, güvende misiniz? Size koruma sağlayabiliriz, tedbir aldırabiliriz’ deseydi, belki o gün benim şiddet hikayem bitecekti. İstanbul Sözleşmesi hastaneden, karakoldan başlıyor ama uygulanmıyor. O zaman bir stajyer avukat olarak ben de uygulatamadım. Bununla ilgili şikayetçi olamadım” dedi.
Daha sonra açılan davanın dört yıl sürdüğünü ifade eden Çetin, dört yılın sonunda failin ceza aldığını ancak ‘Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması’na karar verildiğini belirterek, “İlk hastaneye kaldırıldığımda, polis görevini doğru yapmış olsaydı, ben de şikayetçi olabilecektim ve fail avukatlık mesleğini yapamayacaktı” dedi.
Yaralarından çiçek açtırdı
Kadın mücadelesiyle tanışmanın hayatında dönüm noktası olduğunu söyleyen Çetin, kolundan aldığı yaranın üzerine çiçek dövmesi yaptırdığını söyledi. Çetin, “Kadın dayanışması ve feminizm gerçekten yolumu açtı, güçlenmemi sağladı. Yaralarımdan çiçekler açtırdım. İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkacağız ve eğer İstanbul Sözleşmesi varsa biz de yara almayacağız.”
“Eşit ve özgür bir yaşam sunmak için İstanbul Sözleşmesi şart” diyen Çetin sözlerine şöyle devam etti: “Biz İstanbul Sözleşmesi’ni ve 6284’ü uygulayın derken, birdenbire ‘imza çekeceğiz’ tehditleri ile karşılaşıyoruz. İstanbul Sözleşmesi’nden imza çekmek, ‘yükümlülükleri uygulamıyorum’ demektir. 13 yaşındaki kız çocuklarının tecavüzcüleri ile evlenmesinin önünü açmaya çalışan bir devletin, kadının karakola gidip bir tedbir kararını almasını engellemesi de çok muhtemel görünüyor. Ama artık yaptığımız itirazlar ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) yaptığımız başvurular tek başına yeterli değil. Kadınların daha fazla ses çıkarması gerekiyor. Kadınlar sokakta olmalı ve haklarını korumalı. Eril düzen yıkılana kadar mücadelemiz sürecek. Çünkü umutsuz değil isyandayız.”
‘Biat kültürü dayatılıyor’
Dersim Barosu Kadın Komisyonu üyesi Avukat Fatma Kalsen de, iktidarın ürettiği politikaların ve açıklamaların bu suçu işleyen kişileri cesaretlendirdiğini vurguladı. Sözleşmenin ortadan kaldırılarak, “şeriat hukukuna” atıfta bulunan yaklaşımların sergilendiğini söyleyen Kalsen, bunun ‘ciddi bir tehlike’ olduğuna işaret etti.
Kalsen sözlerine şöyle devam etti: “İstanbul Sözleşmesi bütün ülkelere taraf olan bağlayıcı sözleşmelerdir. Sözleşmeye ilk imza atan ülke Türkiye’dir. Bu kadınların uzun soluklu mücadelelerinin sonucunda kazanılan bir sözleşmeydi. Sözleşmenin kaldırılmasının istenmesini bir bütün olarak düşünmek gerekiyor. Kadınların elde ettiği kazanımlar değil, toplumun genelini de bir nevi dizayn etmek, biat kültürü dayatılıyor. Bu dayatma kültürü içerisinde yine kadın ve çocukların mağdur olacağı acı ve gerçek. Din motifli bir yaşam dayatılıyor.”
Kaynak: MA