3 kadın derneğinin açıkladığı ‘İstanbul Sözleşmesi Feshine Karşı Bölgesel Deklarasyon’a, 129 kurum imza attı
Nevin Cerav
Çocuk ve kadınları erkek-devlet şiddetine karşı koruyan İstanbul Sözleşmesi, 1 Temmuz tarihinde yürürlükten kaldırıldı. AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın imzasını taşıyan sözleşmenin feshedilmesine kadınlar büyük bir isyan dalgasıyla karşılık verdi. Sözleşmenin kaldırıldığı gün Türkiye’nin dört bir yanında sokaklara dökülen kadınlar, önlerine çıkarılan engelleri, kurulan polis barikatlarını yıkıp geçti. “Yasalar sokaklarda yazılır” diyen kadın örgütleri, İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmeyeceklerini ve kararı tanımadıklarını bir kez daha kararlılıkla yineledi.
Kürt kentlerinde de aynı gün eylem yapan ve seslerini yükselten kadınlar, kararı protesto etti. Yanı sıra 3 kadın derneği, İstanbul Sözleşmesi Feshine Karşı Deklarasyon yayımladı. Diyarbakır’dan Rosa Kadın Derneği, Van’dan Star Kadın Derneği ve Urfa’dan Yaşam Evi Dayanışma Derneği’nin bir araya gelerek oluşturduğu bu bölgesel deklarasyona tam 129 kadın kurum, dernek ve sivil toplum örgütü imza attı.
Türkiye’nin kara günü
İstanbul Sözleşmesi Bölgesel Deklarasyonu’nu bir basın açıklamasıyla duyuran 3 kadın derneği, 1 Temmuz tarihini “Türkiye tarihine geçmiş kara bir gün olarak” tanımladı. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararını tanımadıklarını söyleyen Rosa, Star ve Yaşam Evi, deklarasyon için yaptığı basın açıklamasında şu ifadeleri kullandı: “Bizler, kadın örgütleri olarak bu bölgesel metni imzaya açmayı elzem gördük. Bu metnin içeriğinde İstanbul Sözleşmesi’nin her bir maddesinin gereği olarak devletin önlemekle yükümlü olduğu kesişimsel ayrımcılığa, yani şiddete maruz kalan Kürt kadınlarının yaşamış olduğu farklı ayrımcılık temellerine dikkat çektik ve bu Sözleşme’nin bu coğrafyada neden çok daha hayati olduğunu ifade ettik.”
‘Mücadeleden yılmayacağız’
Kentlerinde kadına karşı her türlü şiddetle mücadele ettiklerini, söz ve politika üreterek, çözüm ve destek sunduklarını ifade eden 3 dernek, kadınlardan aldıkları başvurular ve işlemeyen idari, adli mekanizmaların karşısında İstanbul Sözleşmesi’nin kritik önemini vurgulamak istediklerini söyledi. Karakollarda ve mahkemelerde üretilen şiddet türlerinin karşısında mücadele verirken, kadınlar ve LGBTİ+’lar olarak zorlandıklarını ama her mekanizmayı İstanbul Sözleşmesi’nden aldıkları güç ve iradeyle sürdürdüklerini dile getiren 3 dernek, Sözleşme’nin toplumun tüm dinamikleri açısından sahiplenilmesi gerektiğini söyledi. Kadınlar açıklamalarında son olarak şu ifadeleri kullandı: “Çocuklarımıza onurlu, özgür, şiddetsiz bir yaşam yaratmak görevimizdir. Biz kadınlar vazgeçmeyeceğiz! Haklarımız, kazanımlarımız, İstanbul Sözleşmesi bizim demekten ve mücadele etmekten yılmayacağız. Jin Jiyan Azadi.”
Bölgede kritik öneme sahip
İmzaya açtıkları deklarasyon ile ilgili konuştuğumuz Urfa’daki Yaşamevi Kadın Dayanışma Derneği, yaptıkları çalışmanın amacını şu sözlerle anlattı: “Bölgesel bir metni imzaya açmanın bir ihtiyaç olduğunu gözlemledik. İstanbul Sözleşmesi’nin her bir maddesini devlet uygulamakla yükümlüdür. Bölge kadınının yaşadığı çoklu ayrımcılık ve öznel sorunlara dikkat çekmek istedik. Şiddete uğramış/uğrayan kadınlar bölge kentlerinde farklı ayrımcılıklara da uğruyor. Deklarasyonla, Sözleşme’nin bizim için kritik bir öneme sahip olduğunu ayrıca vurgulamak istedik.”
Kayyum ve anadil sorunu
Çalışma ortaklarından Van’daki Star Kadın Derneği Başkanı Dilan Kunt da deklarasyon çalışmasının gerekliliğini şöyle ifade etti: “Bizler 3 dernek olarak ortaklaşarak İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasıyla ilgili bölgesel bir tepkiye ihtiyaç olduğunu düşündük. Çünkü bölgede mevcut kayyumlar ile birlikte belediyelere bağlı tüm kadın politikaları müdürlükleri ve bunlara bağlı sığınma evleri kapatıldı. Yine bölgede anadil sorunundan kaynaklı birçok kadın mağdur edildi. İstanbul Sözleşmesi’nin bölgede yaşayan kadınlar için mevcut politikalar nedeniyle önemini vurgulamak amacıyla bu metni imzaya açtık.”
Şiddetin bölgede tezahürü
Deklarasyon çalışmasının üçüncü ortağı Diyarbakır’daki Rosa Kadın Derneği Başkanı Adalet Kaya ise sözlerine “İstanbul Sözleşmesi’nin bölgesel düzeyde nasıl bir karşılığı olduğunu ifade etmek açısından oldukça önemliydi bu metni deklare etmek” vurgusuyla başladı.
Türkiye’de kadına karşı şiddetin ve cinsiyet ayrımcılığının kadın kırımı boyutuna ulaştığını ifade eden birçok metin yazıldığını, kampanyalar düzenlendiğini ve hepsine de imza attıklarını hatırlatan Kaya, “Ancak biz Kürt kadınları ve Kürt kadın hareketi açısından vurgulanması gereken birçok husus vardı. Gerçekleşen bu kadın kırımının, bölgemizde farklı formlarda tezahürüne dikkat çekmek açısından önemliydi. Üç farklı kentten aldığımız başvuruların içeriğini ve takip ettiğimiz davalarda gerçekleşen yargı pratiklerini yansıttık ve önümüze gelen şiddet türlerini yansıttığımız bu metni yazmaya ve imzaya açmaya karar verdik. Oldukça başarılı ve çok destek alan bir iş oldu. İstanbul Sözleşmesi sadece kadınların değil, tüm toplumu ilgilendiren bir sözleşmedir” diye konuştu.
‘Yol haritamızın ilk adımı’
Toplumsal muhalefetin bütünlüklü bir şekilde örülmesi açısından tüm sivil toplumun söz veya eylemde ses çıkarmasının çok önemli olduğunu ifade eden Kaya, deklarasyon için “Tarihe bir not düşüldü böylece ve 1 Temmuz sonrası yol haritamızın da ilk adımı oldu. Birlikte ve eşgüdümlü mücadeleden vazgeçmeyeceğimizin de beyanıdır bu metin” diyerek sözlerini bitirdi.
İmza atan bazı kurumlar
Deklarasyona imza atan 129 kurumdan bazıları şöyle: Adıyaman İl Kadın Platformu, Ağrı Tabip Odası, Antep Demokratik Kadın Platformu, Basın Yayın iletişim ve Posta Emekçileri Sendikası, Birca Belek Dil ve Kültür Derneği (Cizre), Demokratik Alevi Dernekleri (DAD) Genel Merkezi Dersim, Yeni Yaşam Derneği, Dicle Amed Kadın Platformu, Ferat Dil ve Araştırmaları Derneği, Kadın Kültür Sanat Edebiyat Derneği, Mezopotamya Yazarlar Derneği (Mardin), Özgürlük İçin Hukukçular Derneği, Serhat Göç Araştırma Derneği, TİHV Diyarbakır Temsilciliği, TJA, Van Tutuklu Hükümlü Aileleri Yardımlaşma Derneği, Van Türk Diş Hekimleri Birliği, Dicle Amed Kadın Platformu, Kadın Zamanı Derneği.
İstanbul Sözleşmesi Deklarasyonu:
Kadınların önünden çekilin!
3 kadın derneğinin deklarasyonu özetle şu şekilde: Bu karar, biz kadınlar açısından yok hükmündedir. Çünkü bizler biliyoruz ki İstanbul Sözleşmesi uygulansaydı; devletin şiddeti önleme yükümlülüğünde en isteksiz en duyarsız kaldığı Kürt illerinde, çoklu temelde ayrımcılıktan kaynaklı olarak Kürt kadınları daha fazla şiddete maruz kalmıyor olacaktı. Savaş dönemlerinde gözden çıkartılan ilk alan kadına karşı şiddetle mücadele alanı olmayacaktı.
Üniformalı şiddet
Adına ister savaş ister çatışmalı dönem denilsin, bütün tarihsel süreçlerde olduğu gibi savaşlar kadın bedeni üzerinden yürütülmeyecek, kadınlar savaş ganimeti olarak görülmeyecek, ilk köle, ilk esir edilenler olmayacaktı. Savaş, şiddet ortamını beslediği gibi mücadele alanlarını sıfıra indirmeyecekti, Kadınların kamusal alanda anadilde kamu hizmeti almaları sağlanacak ve Fatma Altınmakas katledilmeyecekti, Üniformalı veya üniformasız kamu görevlilerinin ürettiği şiddet ve faili oldukları cinayetler yaşanmayacak, hiçbir erkek, devlet üniformasından veya kamu görevlisi kimliğinden aldığı güçle cezasızlık zırhına bürünerek kadınlara karşı her türden suçu işleyemeyecek ve İpek Er hayatta olacaktı.
Binlerce kadın yaşayacaktı
Pandemi döneminde kadınlar korumasız kalmayacak, ev içleri şiddet ve katliam yuvalarına dönüşmeyecekti, kadın kırımının ilk adımı olan çocuk istismarı “erken yaşta evlilikler” kisvesi altında aklanmaya çalışılmayacaktı. Kutsal görülen aile, kadınlar için şiddet çemberine dönüşmeyecek, aile meclisi kararıyla yüzlerce kadın öldürülmeyecekti.
Kayyum politikaları ile atanan görevlilerin ilk icraatları Kadın Müdürlüklerini, Kadın Merkezlerini veya sığınakları kapatmak/işlevsizleştirmek olmayacak, Mardin Belediyesi’nde kayyum personelleri işe alım sürecinde kadınlara karşı suç işleyemeyecekti.
Yerinden edilmiş kadınlar sığındıkları ülkelerde fuhuşa sürüklenmeyecek, kamplarda cinsel saldırıya uğramayacak, köle gibi pazarlarda satılmayacak, değil kimliği ve sayısı dahi bilinmeyen binlerce kadın erkek şiddetine maruz kalmayacak, faili meçhul biçimde kimsesizler mezarlığına gömülmeyecekti.
Sözleşme’de alın terimiz var
Geçmiş yıllarda en çok Batman’da görülen ve halihazırda her yere yayılan şüpheli kadın ölümlerinin etkin soruşturulması yapılacak, bu sayede hiçbir kadın ve çocuk intihar süsü verilerek katledilmeyecekti.
Bunca şiddet sarmalının içindeyken şiddetle mücadele alanı başta olmak üzere kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesi verdiği her alanda kadınlar gözaltına alınmayacak, tutuklanmayacak, yargı tacizine maruz kalmayacaktı.
İstanbul Sözleşmesi’nde, Nahide’nin, annesi Mürteha’nın ve katledilen bütün kadınların mücadelesi var. Bu Sözleşme’de, hayatta kalmak için mücadele veren her kadının emeği, sokaklarda haykıran her kadının alın teri var. Bu yüzden kadınlar olarak bir gecede bir kişi ile aldığınız “çekilme” kararınızı tanımıyor ve diyoruz ki: Biz kadınlar İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmiyoruz. Siz kadınların önünden çekilin!