Yazı başlığına ek olarak, Soylu ‘etrafında dönen’ iktidar bunalımları…
Biraz ayrıntılı bakılırsa; kriz dönemlerinde gerek sınıflar arası durum (emekçiler- burjuvazi ), gerekse de burjuvazinin kendi içindeki çelişkileri biraz daha netleşir, derinleşir ve kavgalar kendini göstermeye başlar…
Şu an dünya genelinde tüm insanlığı etkileyen bir sağlık problemi hasıl oldu. Kimi biyolojik savaşa, kimi Çinlilerin yediği canlı türlerine, kimi de köken olarak Amerika’dan yayıldığına dair görüşler öne sürmeye başladı ama fark eden bir şey yok.
Sonuçta olay döndü dolaştı ve (birkaçı hariç) hemen tüm ülkelerde bir yönetim krizine dönüştü, ki bu ülkelerin hemen hepsinde kapitalistler egemen güç…
Astıkları astık kestikleri kestik olan bu güçleri, bir virüs karşısında çaresiz görmeye başladı insanlık alemi.
Aynı insanlık alemi, koca Britanya’yı yöneten şahısların hastanelere düştüğünü, ölümden kıl payı kurtulduğunu, turizm cenneti ülkelerin günde bin insanını, dünyaya hükmeden ABD’nin 2 trilyon 200 milyar dolar para ayırmasına rağmen günde iki bin insanını toprağa verdiğini de beraberinde gördü.
‘Kağıttan kaplan’ sözü hayat buldu.
Dünya genelindeki bu kriz, emekçi sınıf biraz derli toplu olsa tam bir devrim durumudur aslında ama yok ne yazık ki. Sınıfımız tüm dünyada burjuvazinin bunalımını seyrediyor, onun yönlendirmelerini ve talimatlarını bekliyor neredeyse…
Ancak bu yazıda bizim esas konumuz dünyadaki bu genel durum değil.
Özelde, yine astığının astık kestiğinin kestik olduğunu, sonsuza dek ve sorunsuz iktidarda kalacağını düşünen AKP-MHP iktidarının şu an içinde bulunduğu ve oldukça derinleşmeye açık haldeki bunalımı…
Emekçi sınıfımız tüm dünyada olduğu gibi ülkede de uyku halinde ve üzerinde ölü toprağı serili halde beklemede, toplu halde oturmuşuz tv’lerin başına, adeta bir film gibi egemenlerin içinde oldukları durumu seyrediyor, onların iç çelişkilerini, içine düştükleri yönetememe halini seyrediyoruz.
Siyasi partilerimiz, sendikalarımız, örgütlerimizin büyük bir çoğunluğu verilecek işsizlik maaşının miktarını, belediyelerin toplayacağı paralarla vereceği sadakaları tartışıyor.
Kimse bu iktidarın nasıl alaşağı edilip, yoksulların, eşitlikten yana olanların iktidarını tartışmıyor ne yazık ki.
Silkelesen, dalda kalmış ve içi geçip çürümeye yüz tutmuş kayısı gibi düşecek haldeler.
Şimdi cuma gecesine dönelim ve yazı başlığımızdaki iç kavgayı biraz kendi anladığımız biçimiyle yorumlayalım.
*
Sorumlusunun S. Soylu olduğu ‘söylenen’ bir vahşet yaşandı ülkede ve muhtemelen yüz binlerce insana virüs bulaşmasına sebep olunan bir skandal yansıdı görüntülere.
Olayın ayrıntılarını herkes bildiğinden dolayı esas konuya bakalım…
Aradan iki gün geçti, rezalete dair yazılıp çizilenler, söylenenler ayyuka çıkınca yönetenler birbirini suçlamaya başladı ve sonuçta, daha önce de bir kez istifa etmiş olan İçişleri Bakanı Soylu, önce olayın sorumluluğunu (biraz sitemkar biçimde) üstlendi ve ardından da istifa ettiğini duyurdu. Bu sitemin ardında yatan şeyin ‘ya kardeşim, bu benim fikrim değildi, emir verdiniz, ben de yaptım’ olduğunu herkes anladı, dinledi…
Sosyal medyadan ya da televizyonlardan izlediğim kadarıyla bu istifanın danışıklı dövüş olduğuna dair yoğun görüş var.
Ama katılmıyorum.
Bu bir danışıklı dövüş değil. AKP içinde, ‘aman ha bizimle dursun, dışarıda kalırsa oldukça tehlikelidir’ denilen birkaç kişiden biridir Soylu.
Hatırlarsınız: geçmişte, bir başka partinin başındayken, Erdoğan’a ağza alınmayacak küfürler etmiş, meydan okumuş biriydi. Sonra ne olduysa, nasıl pazarlıklar döndüyse döndü, Soylu bir anda AKP’li, hemen ardından da bakan oldu…
Eskiden polis teşkilatının neredeyse tamamının Erdoğan tarafından kontrol edildiği bilinirdi, şimdi öyle değil. Soylu içlerinde kaldığı zamanı iyi değerlendirdi.
Belli bir silahlı kitlesi de var, sokakta dönem dönem gördüğünüz pompalı tüfekli çakalların, DAEŞ’li ve benzer örgütlerin militanlarının tamamı artık Erdoğanın değil.
Erdoğan’ın Karadenizliliğini de iplemeyenlerden biri.
Son anda istifasının kabul görmediğine dair bir haber aldım, şaşırmadım. Olur ki geri döner de devam ederse, Soylu şimdi eli çok daha kuvvetli olarak hareket edecek…
Ordu içinde de benzer durumlar var.
‘Darbe olur’ demeyeceğim kuşkusuz ama: Erdoğan’la sadece Kürt sorunu üzerinden ya da ABD karşıtlığı üzerinden anlaşmış olan gruplar şimdilerde ne düşünür, ne tasarlar pek belli değil.
Zira kasada para kalmadı, 10 TL dilenmeleri başladı.
Yeni bütçede orduya savaş bütçesi ayrılabilecek mi belli değil…
Kasası tam takır olan bir devlet yönetimi, kaç cephede savaşa sürdüğü bir orduyu ne kadar kontrolde tutabilir?
Onların da ‘emeklileri’ şimdilerde birçok televizyonda boy gösterir oldular. Koronayı dahi profesörlerle birlikte tartışıyor, konuşuyorlar.
AKP bünyesinden iki parti doğdu.
Onlar ne yapar ne eder, bu buhran dönemini ne kadar değerlendirebilirler, eski cumhurbaşkanı Gül, işi ne kadar fırsata dönüştürür bilinmez ama bilinen iki şey var:
AKP’nin artık hiç olmadığı kadar ciddi bir çöküşe geçtiği, paylaşılacak para kalmadığından dolayı çelişkilerin derinleştiği (daha da derinleşeceği) ve Türkiye burjuvazisinin kontrol edebileceği bütün güçleriyle soruna ciddi çareler arayacağı…