Metin Yeğin
Başlığı okuduğunuzda dikkat edin. Hatta bir sefer daha okuyun, çünkü çok muhtemel ‘failler’ kısmını kaçıracaksınız. ‘Soykırım failleri’ yani soykırımı gerçekleştirenlerin yakınlarının bir örgütlenmesi bu Arjantin’de. Yani özneleri doğrudan mağdurlar ve kurbanlar değil, bunu yapanların, mesela işkencecilerin, katillerin yakınlarının aileleriyle bir ‘yüzleşme-hesap sorma’ durumu.
Arjantin’de gözaltında kaybedilen, çocuklarını 40 yıldan fazladır arayan. ‘Plaza de Mayo Anneleri’ni mutlaka biliyorsunuzdur. ‘Ne unutmak istiyoruz ne de özür dilenmesini! Çocuklarımızı istiyoruz’ diyerek, kesintisiz sürdürdükleri eylemlerine sağ kalan anneler ve yakınları hala devam ediyor.
Ancak sadece bu değil, kayıpların çocukları da iki ayrı örgütlenme ile annelerinin ve babalarının akıbetlerinin hesaplarını sormak için birçok farklı eylemler gerçekleştiriyor. Bunlardan benim de katıldıklarımdan biri, tespit ettikleri eski bir işkencecinin evinin önünde bir sabah toplanıp, onu işkenceci olduğunu teşhir etmeleriydi. Mahallenin tonton amcası, eski polis-muhbir dedenin, sadece kendi bahçesindeki ‘zararlı’ otları itlaf etmediği ortaya çıkıyordu. Herkes bir işkenceci ile komşu olduğunun farkına varıyordu.
Bütün bunlar aslında geçmişe ilişkin değil, bugüne ve yarına ilişkin bir şeydi farkındasınız…
Ayrıca cunta döneminde kaybedilenlerin çocukları da, isteyen ailelere, genellikle polis ve asker ailelerine veriliyordu. DNA araştırmalarının dünyada ilk yaygın bir şekilde uygulandığı ‘kayıp çocuklarının gerçek ailelerine kavuşması’ mücadelesi de, Eduardo Galeano’nun deyimiyle ‘Dedektif büyükannelerin’ etkili çalışmalarıyla sürdü. Öylesine etkiliydi ki bu çalışma, muhtemel kaybedilmiş çocukların sayısından çok daha fazla, 50 bin çocuk kendi ailelerinin araştırılması için, başvurdu.
Ancak, ‘Soykırım Faillerinin oğulları, kızları ve yakınları’ bu mücadelede, başka bir sayfa açıyor. Benim hep merak ettiğim, işkencecinin ya da katilin kendi evine gittiğinde o günlük hayatının içindeki hali bu. Onun kendi evinde açığa çıkması, teşhir olması çok çarpıcı. Kendi çocuklarının, yakınlarının gözünde ‘kahramanlık’tan lağım çukuruna, gerçeğe düşmesi bu.
Bu nedenle, ‘Soykırım faillerinin oğulları, kızları ve yakınlarını’ kendi isimlendirmeleri ile anlattıkları ‘İtaatsizlik hikâyeleri’ ile en yakınlarıyla yüzleşmesi, gerçeğin ortaya çıkması, örtbas edilmemesi ve özellikle bugün-yarın yeniden yaşanmaması için çok önemli.
Bizim de bu ‘itaatsizlik hikâyelerine’ ne kadar ihtiyacımız var öyle değil mi?