Seçim döneminde Erdoğan, tıpkı İttihatçılar gibi popüler bir İslami dilin eşlik ettiği milliyetçi bir söylem kullandı. Bu bazılarını şaşırtabilir ancak Kürtler uzun süreden beri AKP ile İttihatçıların politikaları arasındaki benzerliğine işaret etmektedir
Hüseyin Kalkan
Seçimleri geride bırakalı çok oldu. Ancak AKP’nin seçim zaferinin nedenleri üzerine yeteri kadar tartışıldığı söylenemez. Cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaşırken AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Kuzey-Doğu Suriye’ye yönelik bir askeri harekata girişeceği ve harekatın yükselteceği milliyetçilik ve hamaseti seçim sürecinde kullanacağı düşünülüyordu. Ancak uluslararası ve bölgesel koşullar böyle bir harekata izin vermedi. Bu gelişme ile birlikte hamasetin ve güvenlikçi söylemin seçimde etkili olmayacağı veya etkisinin düşük olacağı düşünüldü. Ve bu konu tartışılmadı. Oysa ki Erdoğan ve partisi değişik araçlarla güvenlikçi söylemi ve hamaseti sonuna kadar kullandı. Bunun bir ayağı SİHA’lar ve TCG Anadolu gemisi idi. TCG Anadolu gemisi Erdoğan’ın sözleri ile “Dünya’nın ilk SİHA gemisiydi”.
Uluslararası ve bölgesel koşullar cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi bir askeri harekete izin vermedi. Ama Erdoğan ve partisi değişik araçlarla güvenlikçi söylemi ve hamaseti sonuna kadar kullandı. Bunun bir ayağı SİHA’lar ve TCG Anadolu gemisi idi
TCG Anadolu ve şovenizm
Tuzla’daki Sedef Tersanesi’nde yapılan TCG Anadolu Gemisi Teslim Töreni ve Yeni MİLGEM Fırkateynleri Sac Kesme Töreni, AKP’li Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan katılımı ile yapıldı. Daha sonra gemi Sirkeci’ye getirildi ve halkın gezmesine izin verildi. (Aynı şey İzmir’de de yapıldı) Erdogan, bunu teslim töreninde bir müjde olarak duyurdu. Sözleri ilginçti: “TCG Anadolu’yu buradan Sirkeci’ye çekeceğiz. Ve Sirkeci’de TCG Anadolu’yu gemimizi halkımıza açacağız. İstiyoruz ki halkımız gelsin gemimizi gezsin, dolaşsın. İstiyoruz ki sadece biz gururlanmayalım, halkımız milletçe de gururlansın. TCG Anadolu ile gururlanma imkanını halkımız verelim.” Aynı konuşmada Erdoğan, ‘savunma’ bütçesini 75 milyar dolara çıkardıklarını, araştırma-geliştirmeye 1,5 milyar dolar ayırdıklarını söylüyordu. Bu sözler 10 ilde milyonlarca insanı evsiz bırakan depremden 2 ay sonra söyleniyordu. Depremzedelere bir çadırını bile verilmediği günlerde söyleniyordu. Bu sözler yüzbinlerce insanın açlık sınır altında yaşadığı İstanbul için söyleniyordu. Ve muhalefette kimsenin sesi çıkmıyordu.
‘Gururlandık’
TCG Anadolu seçim sürecinde Sirkeci’ye demirledi ve AKP’nin bir seçim bürosu gibi kullanıldı. Bunun ötesinde hem yapılan hizmet alma töreni, sayısız televizyon kanalında canlı yayınlandı. Bir düzene gazetede manşet oldu. Çekilen videolar ülke çapında kullanıldı. Muhalefet bunun ne kadar büyük ve etkili bir kampanya olduğunu kavrayamadı ve karşı argümanlar geliştiremedi. Geliştirebilir miyidi? -HDP’yi dışında tutarak söylüyorum- pek emin değilim. Muhalefet orduya ‘gözünün nuru’ olarak yaklaşan bir yerde duruyor. Geminin Sirkeci’ye demirli olduğu günlerde halkın ziyaretine açıldı ve kilometrelerce kuyruklar oluştu. Kuyrukta bekleyip akşama kadar sıra gelmeyenler ancak ertesi gün gelmek üzere sırayı terk ettiler. Gazete Duvar’da Ferhat Yaşar geminin Sarayburnu’nda demirli olduğu günlerde kuyrukta olanlarla konuştu. Yaşar, izlenimleri ve yaptığı röportajları şöyle aktarıyor: “Sultangazi’den gelen Ekrem Çiçek, saatlerdir sıra bekleyenlerden. Çiçek, sıranın kendisine gelmeyeceğini düşünerek TCG Anadolu gemisini gezmeden ayrıldı. ‘Gemiyi görünce tüylerim diken diken oldu’ ifadelerini kullanan Çiçek, şunları söyledi: ‘Ülkenin savunma sistemi ne kadar güçlü olsa insan o kadar gururlu ve kendini güçlü hisseder. Biz 1981’de İstanbul’a geldiğimizde neler gördük neler. Bir tüfeğimiz yoktu. Bir tüfek bile yapamıyorduk. Kim yapsa insan gurur duyar. İçerisini daha görmeden böyle heyecanlıyım. İçeriyi görmek için can atıyorum. Çok sıra var. Belki beş kilometre kuyruk var. Ben şimdi gideceğim yarın saat 05.00’te kalkıp geleceğim belki görebilirim.” Yaşar’ın konuştuğu ziyaretçilerden biri kadındır. Ve Erdoğan’ın istediği gibi ‘gururlandığın gururlanmıştır: “Uzun saatler bekledikten sonra gemiyi görenlerden biri olan Hatice Ocaklı, ‘Gurur kaynağımız. Gurur duyuyoruz. 11 katlı asansörlü hastanesi var. Kızıl Elma’yı gördük. Ameliyathaneleri var. Ne kadar söylesem azdır. Telaffuz edemiyorum’ ifadelerini kullandı.”
Ferhat Yaşar, izlenimlerini şöyle bitiriyor: “Sarayburnu’ndan Kıyı Emniyet Şeridi Ahırkapı Feneri’ne kadar uzanan bir buçuk kilometrelik kuyruğun sonuna 20 dakika bir yürümeyle vardık. En sondaki bir ziyaretçi, ‘Bekleyeceğim. Çok merak ediyorum. Görmem lazım. Göremezsem de yarın yine gelirim’ dedi.”
TCG Anadolu seçim sürecinde Sirkeci’ye demirledi ve AKP’nin bir seçim bürosu gibi kullanıldı. Hizmete alma töreni, çekilen videolar ülke çapında kullanıldı. Muhalefet bunun ne kadar etkili bir kampanya olduğunu kavrayamadı ve karşı argümanlar geliştiremedi
Güvenlikçi söylemin etkisi
Uzun bir alıntı oldu, ancak söylenenler insanların millitarist söylemden nasıl etkilendiklerini göstermesi bakımından önemli. Adeta Türk toplumuna dair sosyolojik bir ders. Bu alıntılarda anlaşıldığı gibi, güvenlikçi söylemin en azında AKP tabanında etkili olduğu ve bir rıza yarattığı görülüyor. Bu güvenlikçi duygununu Türkiye’de tarihsel temelleri var, halk içinde kökleri var. Militarist-milliyetçi hat Osmanlı’da İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin (İTC) iktidarına tekabül eden son yıllarında tavan yapmıştır. Militarizmi ve milliyetçiliği hakim düşünce ve davranış biçimi haline getirmek için İTC’nin kullandığı araçlarla bugün AKP ve MHP iktidarının kullandığı araçlar çok benzemektedir. O nedenle tarihçi Mehmet Beşikçi’nin ‘Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Seferberliği’ kitabında incelediği bir örneği burada zikretmek öğretici olacaktır. Osmanlı Devleti’nin 1911 yılında İtalyanların karşısında, 1912 yılında Yunanlıların karşısında aldığı yenilgi üzerine Osmanlı yöneticilerini donanmayı güçlendirmek için çareler aramaya yöneltir. Bu arada Yunan hükümetinin Averof isimli zırhlı bir kruvazör satın alıp donanmasını güçlendirmesi hem Osmanlı hükümetini hem Osmanlı kamuoyunu donanmayı güçlendirmek için hareketlendirmiştir. Avrupa’da kurulan donanma güçlendirme cemiyetleri örnek alınarak bir Osmalı donanmasını güçlendirme cemiyeti kurumuştur. (Osmanlı Donanma Cemiyeti) Bu cemiyet kısa sürede 36 bin üyeye kavuşmuş ve bir dergi yayınlamaya başlamıştır. Osmanlı Donanma Cemiyeti’nin topladığı bağış, İngiltere’de iki savaş gemisi satın almak için açılan bağış kampanyasıyla zirve noktasına çıkmıştır. Mehmet Beşikçi zikrettiğimiz kitabında bu konuda şunları yazmaktadır: “…Osmanlı Donanma Cemiyeti’nin bağış kampanyasının zirve noktası, İngiltere’ye sipariş edilen Sultan Osman ve Reşadiye dretnotları için toplanan önemli miktarda bağışlardı. Bu zırhlılar için 4 Nisan 1911’de Osmanlı Bahriye Nezareti ile İngiltere’deki Armstrong-Vickers Şirketi arasında bir sözleşme imzalandı.(Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Seferberliği, s.54, İletişim Yayınları/2023) Söz konusu yıllar Osmanlı Devleti’nin üst üste savaş girdiği ve her savaşı kaybettiği yıllardır. Özellikle Balkan Savaşı’ndan sonra savaştan kaçan binlerce Müslüman mülteci Anadolu’ya akmış, hükümet bunları yerleştirmekte zorluklar yaşamaya başlamıştır. Bütün bu faktörlere bağlı olarak ülkede kıtlık hüküm sürmekte, gıda maddelerinin temininde güçlükler yaşanmaktadır. Bu koşullarda sürdürülen bağış kampanyası ile yine de hatırı sayılır miktarda bir para toplanmıştır. Halkın hem dini duyguları hem milli duyguları sonuna kadar kullanmıştır. Bu bağışlarla İngiltere’ye iki savaş gemisi siparişi verilir. Gemilerin yapımı bitmesine rağmen İngiltere yaklaşan savaşı bahane ederek gemileri teslim etmez. Bu gemilerin verilmemesi kamuoyunda büyük infialle karşılandı. Osmanlı’nın dretnot düşleri, Akdeniz’de İngiliz filosunun takibinden kaçarak İstanbul’a gelen Alman gemileri Goeben ve Breslau’nun 11 Ağustos 1914’te Osmanlı sancağını çekmesi ile gerçekleşti. Goeben, el konulan dretnotların yarattığı boşluğu en azından toplumun gözünde‘Yavuz’ olarak doldurdu.” İTC bu gelişmeyi halkı savaşa katılmaya ikna etmek için kullanır. Bu propaganda diline dair Beşikçi şunları yazmaktadır: “Son olarak, seferberliğin söylemleri ve sembolleri incelenecek ve Osmanlı Cihan Harbi Seferberliğine proto – milliyetçi bir söylem olarak daima popüler bir İslami dilin eşlik ettiği savunulcaktır.” (a g e, s. 41) Bugün aynı dilli AKP kullanmaktadır.
Geçtiğimiz seçim döneminde AKP’nin ve Erdoğan’ın kullandığı dili hatırlarsak aradaki benzerlik bizi şaşırtacaktır. Böyle bir tarihsel arka plan AKP’nin işini kolaylaştırıyor. Bir asrı aşan bir zaman diliminde hem söylemlerde hem söylemlere verilen reflekslerde çok fazla bir değişiklik olmaması şaşırtıcı. AKP toplumun bu sosyolojisi üzerine bilinçli bir propaganda faaliyet gösteriyor. TCG Anadolu gemisini hizmete alma süreci neredeyse birebir İTC’nin savaş gemisi almak için attığı adımlarla aynı. İTC süreci savaşa girmek için kullanmıştır, AKP seçimi kazanmak için.
Sonuç olarak
Bazıları Erdoğan’ın militarist diline şaşırarak, “Ne oluyor seçime mi gidiyoruz, yoksa savaşa mı?” diye sormaktan kendilerini alamıyorlardı. Evet Erdoğan her seçime bir savaşa hazırlanır gibi hazırlanıyor. Elinde ne kadar silah varsa (gerçek anlamda silah) seferber ediyor. Ayrıca İslami sosa bulanmış milliyetçi bir dil kullanarak, propagandasını tarihi bir temele oturtuyor. Bu propaganda boşa çıkarılmadan ve güçlü bir anti-militarist dalga yaratılmadan AKP’yi seçimde yenmek mümkün olmayacaktır.
TCG Anadolu lüksü
Deprem kışın en azgın günlerinde geldi. Devlet depremzedelere bir çadır bile tedarik edilemedi. Günler sonra tedarik edilen çadırlar ve konteynerlerde insanlar bu defa pişti. Kış bir kere daha kapıya dayandı. Yağışların başlamasıyla birlikte çadırları, konteynerleri su bastı. Depremzedelerden esirgenen milyar dolarlar savaş sanayine boca edildi. Yazıda söz konusu ettiğimiz gemi, açıklanan rakamlara göre bir milyar dolara mal oldu. Bakın içinde neler var: “Tuzla’daki Sedef Tersanesi’nde inşa edilen TCG Anadolu, 230 metre uzunluk, 32 metre genişlik ve 1200 askeri personel bulunuyor. TCG Anadolu, 30 yataklı hastaneye ve 2 ameliyathaneye sahip. TCG Anadolu, amfibi harekat ve hava harekatı kullanılabilecek olduğu belirtiliyor. Türk donanmasının en büyük savaş gemisi olma özelliğine sahip gemide 11 güverte, 6 stoplu uçuş platformu, hangar, hafif ve ağır güvertelerine 4 mekanize çıkarma gemisi konuşlanabilecek havuz bulunuyor.” Bu gemi ile övünenler, adım adım yaklaşan İstanbul depremi için daha bir adım atmış değil.