Yerel seçim Öcalan’ın sözünü ettiği ‘devlet aklının’ devreye girmesini zorunlu kılan bir sonuç yarattı. Ama öyle olmadı. Militarist akıl harekete geçti. Çeşitli isimler takılan askeri operasyonlar başlatıldı. Halbuki sonuçlar gösterdi ki, Kürt sorunu konusunda adım atan, Kürtlerle dost olan siyasetler kazanıyor, büyüyor.
Demek istediğim şu; Kürtler artık sadece sosyolojik bir topluluk değil, aynı zamanda siyasi bir varlık haline geldi. Elbette ki şimdiye kadar Kürtler zaman zaman ve uzun süreler boyunca siyasi varlıklar da oldular. Diğer parçalarda fazla bulaşmadan Kuzey’le ilgili konuşursak Şeyh Sait hareketi ulusal bir hareketti, bu anlamda da siyasi idi. Ama aynı zamanda Sünni bir hareketti ve o kadar siyasi idi. Yani Sünniler için siyasi, aleviler için Sünni bir hareketti. Seyit Rıza için aynı şeyi tersinden söylemek gerek, Aleviler için siyasi, Sünniler için Alevi bir hareketti. Yani hem sosyolojik, hem siyasi hareketlerdi. Ancak siyasi alanları ve kapsamı sınırlıydı. (Bu meseleyi başka zaman daha uzun boylu konuşmak gerek.)
Terör devletine karşı savaş
Kürtler artık sadece sosyolojik bir varlık değil ve sınırlı değil. Kürtler artık bölgede, dört devletin sınırları içinde siyasi bir varlıktır da. Tabii ki Kürtler hala sosyolojik bir varlık olmayı sürdürüyorlar. Türkiye’den İran’a, İran’dan Irak, oradan Suriye’ye ortak toplumsal ve kültürel özellikler göstermeye devam ediyorlar. Ama aynı zamanda dört parça Kürdistan’da ortak siyasi talepler var ve bu talepler için mücadele ediyorlar. Ebette ki tek siyasi merkez yok. Ama güçlü bir siyasi merkezleri var. Kürtler ayrıca yıllardır bütün dünyayı tehdit eden terör devleti IŞİD’e karşı savaşı sürdürüyorlar. Üstelik bu savaşı kendi güçleri ile ve kendi yönetimlerinde sürdürüyorlar. Bunun getirdiği prestij ve dünyada yaratığı saygınlık var. Türkiye dahil hiçbir güç artık Kürtleri görmezden gelemez. ‘Ezer geçeriz’ diyemez. Ece Ayhan ‘silgiler silerken aynı zamanda silinirler de’ diyordu. Kürtleri silmeye kalkan bir güç silineceğini de hesap etmeli. Artık siyasi bir güç olarak uluslararası arenada yer alan bir güçle savaşılır, barışılır ancak onu yok etmek üzerinde hesap yapılamaz.
Savaşmak için de hiç olmazsa yüzde 10 gibi bir nedeniniz olmalı. Size bir taş bile atmamış bir gücü, ulusal güvenliğiniz için tehlike ilan ederseniz, bütün dünya bahane aradığınızın farkına varır, ki çoktan varmıştır. Bu koşulda kimse Suriye Kürtleri’ne bir yok etme savaşı başlatamaz. Başlatılmayacağının Erdoğan da farkında. Trump ve Putin ile konuşa konuşa bunu öğrenmiş olmalı.
Herkes Kürtlere karşı birleşir mi?
Cumhurbaşkanı Erdoğan bir olmazın peşinde. Nedir bu olmaz? Erdoğan, bölgesel ve uluslararası güçleri Kürtlere karşı birleştirmek istiyor. Ama bu mümkün değil. Kürtler 30 milyonluk bir nüfus, ulusal, siyasal ve sosyolojik bir varlıktır. Sadece bu cümle bile önemli jeopolitik duruma işaret eder. Coğrafi olarak Kürtlerin toprakları Ortadoğu’nun kalbidir. Bu topraklarda doğan ve bu topraklarda denize kavuşan Dicle ve Fırat bütün bu bölgenin can damarıdır. Kürtler dört parçada ve bütün dünyada örgütlü bir siyasi güçtür.
İşte böyle bir varlıkla, böyle bir siyasi güçle kimse düşman olmak istemez. Zaten AKP-MHP hariç bölgedeki siyasi güçler ve devletler Kürtlerle müzakere halindeler. ABD ve Rusya da öyle. O yüzden Erdoğan’ın boşuna zahmetlere girmesine gerek yok. Kürtlere karşı bölgesel ve uluslararası bir birlik kurmak mümkün değil. Öyle ise bu sorun nasıl çözülecek? Çözüm siyasidir. Ama bu yeteneği gösterecek bir muhatap yok. Öcalan’ın dediği gibi devrede bir ‘devlet aklı’ yok. Günübirlik siyasetlerle, faydacı yaklaşımlarla bir yere varılamaz.
Son söz. Kürt siyaseti böyle bir muhatap da yaratacaktır.
Üçlü zirve
Merakla beklenen zirve geride kaldı. Herkes kendi fikri ile geldi ve kimse kimseyi ikna etmeden herkes evine döndü. Bence hiçbir konuda anlaşamadılar. Ne güvenli bölge, ne de İdlib konusunda bir anlaşama olmadı. En kârlı çıkan yine Putin oldu. Basın toplantısını kullanarak, Suudilere S-400 pazarladı.
Ruhani açık açık Erdoğan’ın güvenli bölge teklifini reddetti. Eğer Suriyeliler geri dönecekse kendi evine döner. Orada evi var, tarlası var dedi. Bence bu konuda önemli bir ders verdi. Eğer mültecileri bir güvenlik koridorunda yapacağınız evlere taşıyacaksanız, bu geri dönme olmaz. Bu ancak toplama kampı olur. Kimse bunu kabul etmez, En başta modern toplum kabul etmez. Eğer bir dönüş olacaksa gönüllü olmak zorunda. Kimse dönmeye zorlanamaz. Ayrıca dönecekse, geldiği yere dönecektir. Bu zirvede de Erdoğan yine herkesi Kürtlere karşı mücadeleye çağırdı. Bu çağrı kabul görmedi diyebiliriz. Bu Suriye cephesinde her şeyin gülük gülistanlık olduğunu göstermez. Sadece Erdoğan yalnız kaldı ve projeleri kabul görmedi.