Kadın ve çocuğa yönelik şiddetin iktidar, ekonomik bağımlılık ve kapitalist sömürüyle ilişkili olduğunu söyleyen Sosyolog Taner Taş, ‘Sorunu çözmek için bireysel değil, sistemsel değişimlere odaklanmak gerekir’ dedi
Avrupa ve Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ülkeleri arasında kadına yönelik erkek şiddetinin en yaygın olduğu ülkelerin başında Türkiye geliyor. OECD 2019 yılı verilerine göre, Türkiye’de kadına yönelik şiddet oranı yüzde 38. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre; 2023’te yılında çeşitli nedenlerle kolluğa giden ya da götürülen 242 bin 875 çocuğun yüzde yaklaşık 29 bininin cinsel istismara uğradığı tespit edildi.
Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu’nun (UNICEF), 18 yaşından önce tecavüze uğrayan veya cinsel tacize maruz kalan 370 milyonu aşkın kız çocuğu ve kadının bulunduğunu tahmin ediyor. Adalet Bakanlığı verileri ise, çocukların cinsel istismarına ilişkin soruşturma sayısının 2023’te sekiz yıl öncesinde göre 2 kat arttığını gösteriyor. Bakanlık verilerine göre, 2023’te yürütülen 66 binden fazla soruşturmanın her birinde en az bir çocuk “mağdur” yer aldı.
Şiddet döngüsü
Sosyolog Taner Taş, çocuk ve kadınlara yönelik şiddetin sosyo-ekonomik yapısına dikkati ekerek, bu durumun tetikleyici bir işlev gördüğünü kaydetti. Psikolojik, ekonomik ve doğrudan şiddetin mağdurlar üzerinde derin travmalar yarattığını vurgulayan Taş, şiddetin mağdurların özgüvenini, kendilik algısını ve sosyal çevresiyle olan ilişkisini zedelediğini, özellikle çocuklarda güven duygusu eksikliği yarattığını, sağlıklı bir benlik gelişimlerini etkilediğini ifade etti. Ekonomik bağımlılığının ise şiddet döngüsünden çıkılmasını engellediğini vurgulayan Taş, “Bu da hem kadının hem de çocuklarının gelecekleri için kısır bir döngü yaratır. Şiddetin artışında toplumsal cinsiyet eşitsizliği, kültürel normlar ve ekonomik koşullar önemli bir yer tutar. Geleneksel cinsiyet rolleri, kadını erkeğin kontrolü altında bir varlık olarak görmeye devam eden bir yapıdadır. Ekonomik eşitsizlikler, yoksulluk, işsizlik gibi durumlar, bireyler üzerinde stres yaratır ve bu da şiddet eğilimlerini tetikleyebilir. Toplum yapısındaki bu normlar, bireyler arasındaki ilişkilere de yansıyarak, şiddetli iletişim biçimlerini artırır” ifadelerini kullandı.
‘Sistem değişmeli’
Şiddet döngüsü devam ettikçe, çocukların şiddeti normalleştirme eğilimi taşımaya başlayacağını ve yetişkin olduklarında benzer davranışları sergilediklerini dile getiren Taş, “Toplumsal düzeyde bu sorunu çözmek için eğitim sistemi ve yasal düzenlemelerde ciddi adımlar atılmalıdır. Özellikle eğitimde cinsiyet eşitliği konularına yer verilmesi, empati geliştirme ve sağlıklı iletişim becerilerinin öğretilmesi önemlidir. Yasal düzenlemelerde ise mağdurları koruma altına almak ve şiddeti önleme yönelik katı tedbirler almak gereklidir. Şiddet uygulayan kişilerin çoğu, kendi öfke kontrolü, stres yönetimi ve empati becerilerinde sorun yaşar. Çocukluklarında benzer şiddet deneyimleri yaşayan veya sosyoekonomik olarak dezavantajlı kesimlerden gelen bireyler arasında bu eğilimler daha yüksek olabilir. Mağdurlar ise genellikle ekonomik olarak bağımlı, toplum tarafından desteklenmeyen ve kendini savunma olanakları sınırlı olan bireylerdir. Bu profillerin belirlenmesi, önleme çalışmalarında erken müdahale için bir yol haritası oluşturur. Bu analizler doğrultusunda, kadın ve çocuğa yönelik şiddetin sadece bireysel bir sorun değil, iktidar, ekonomik bağımlılık ve kapitalist sömürüyle ilişkili sistemsel bir sorun olduğunu söyleyebiliriz. Sorunu çözmek için bireysel değil, sistemsel değişimlere odaklanmak gerekir. Eğitim, hukuk ve ekonomik alanlarda köklü reformlar yapmak gerekmektedir” diye konuştu.
Haber: Hamdullah Yağız Kesen / MA