Jîna Emînî’nin katledilmesinin ardından başlayan direnişi değerlendiren Sosyolog Sharara Abdul Hosseinzadeh, hareketin kadınların öncülük ettiği bir halk hareket olduğunu, ‘Jin, jiyan, azadî’ sloganının evrensel yükselişi temsil ettiğini söyledi
İran’ın başkenti Tahran’da 22 yaşındaki Seqizli Jîna Emînî’nin “başörtüsü kurallarına uymadığı” gerekçesiyle Gaşt e İrşad devriyeleri tarafından gözaltına alınıp katledilmesinin ardından dünya, İran’da bir serhildana (baş kaldırı) tanıklık etti. Bu, İran’da ilk isyan değildi. 1979 İslam Devrimi’nden önce kadınlara kıyafet baskısı ve toplumun sosyal yaşamına getirilen katı kullar yokken, 1979 İran İslam Devrimi ile ülkede radikal değişimler olmaya başladı. İslam Devrimi’nden sonra Ayetullah Humeyni yaptığı bir konuşmasında “Kadınlar kendi iffetlerini korumak için başörtüsü takmak zorundalar” demiş ve 1981 yılında başörtüsü zorunluluğu getirmişti. O günden sonra İran rejimi temel ideolojisinin büyük bir kısmını kadınların zorunlu örtünmesi üzerine kurdu.
İnkilâp Meydanı Kızları
20’nci yüzyılın başından beri İran rejiminin gündeminde olan kadınların örtünme meselesi çeşitli tarihlerde kadınların eylemlerine neden oldu. 2017’de Vida Movahed isimli kadın başörtüsünü çıkarıp bir sopanın ucunda sallayarak “İnkılâp Meydanı Kızları” hareketine ilham verdi; bu süreci Beyaz Çarşamba eylemleri ve sanal medyada kadınların başları açık şekilde görüntülerini paylaşması izledi. 2019’da da bir futbol müsabakasına giren Sahar Khodayari gözaltına alınmasının ardından kendini ateşe verdi ve tepkiler kadınların maçlara girmesine izin verilmesine yol açtı.
Jina Emînî ve büyüyen isyan
Ancak 16 Eylül 2022’de Emînî’nin katledilmesinin ardından kadınların öncülük ettiği kitlesel eylemler İran’ın tarih boyunca şahit olduğu kadın hakları, ekonomik kriz ve demokrasi talepli eylemlerinden farklıydı. Gelişmeleri yakından takip edenler, son isyanın geçmiş eylemlerin ötesinde bir etkisinin olduğunu ve İran İslam Cumhuriyeti’nin temellerini sarsacağını düşünüyor.
Etkileri evrenseldir
İranlı Sosyolog ve kadın hakları aktivisti Sharara Abdul Hosseinzadeh, bir yılda başta kadınlar olmak üzere toplumdaki değişimi değerlendirdi.
Yaşanan olayların Jîna Emînî’nin katledilmesiyle başladığını vurgulayan Hosseinzadeh, “Bu ölüm İran’da yaşayan kadınların ‘ayaklanması’ olarak yorumlanabilecek bir olaya yol açsa da, etkileri ve gelişmeleri evrenseldir. Bu eylemler bir cinsiyete özgü değildir. Eylemler zorunlu başörtüsüne karşı başlamış olsa da asıl amacı vatandaşların hükümet tarafından kontrol edilmesini ve toplumun çoğunluğunun yaşam tarzının tanınmamasını protesto etmekti” diye konuştu.
Kadınların cesareti ile karşı karşıyayız
Eylemlerin birçok aşamadan geçerek oluştuğunu belirten Hosseinzadeh, “Eylemlerin ilk ayağı kadınların talebiyle ilgili. Eskiden kadınların kendi başlarına protestoları koordine etmesi mümkün değildi. Artık kadınların cesaretiyle karşı karşıyayız. Kadınların siyasal özneye dönüşmesine tanık oluyoruz. Her yaştan kadın tutuklandı, öldürüldü fakat kadınlar alanlarda olmaya devam etti” ifadelerini kullandı.
Kazanımlar
Kadınların bu isyanla resmi olmasa da bazı kazanımlar elde ettiğini söyleyen Hosseinzadeh, “İsyanla birlikte İran toplumunun zorunlu başörtüsüne karşı muhalefetinin gizli katmanları ortaya çıktı. Aslında protestoların ana odağı, toplumun kadına yönelik sistematik şiddetine tepkisiydi. Artık çok sayıda kadının başörtüsüz şehirde dolaştığını görüyoruz. Hatta bu süreç aile içinde dahi ataerkil ve dinsel tabuların yıkılmasına neden oldu” şeklinde konuştu.
Direniş erkekleri de etkiledi
Kadınların yıllardır zorunlu örtünmeye karşı direndiğini fakat 2018 yılında başlayan “Beyaz Çarşamba” eylemleriyle taleplerinin daha görünür hale geldiğini belirten Hosseinzadeh “İran’ın ataerkil toplumunda erkeklerin çoğu, kadınların başörtüsü özgürlüğünü istemiyordu. Ancak bu protestolardan sonra erkeklerin daha büyük bir kesimi, kadınların taleplerinden yana oldu. Başörtüsü yüzünden kadını aşağılamanın, ezmenin insan onuruna aykırı olduğunu herkes anlamış gibi. Ve bu dönemde kadınlara yönelik sokakta tacizde bir azalma oldu” diye konuştu.
Eylemlerin liderleri oldular
İranlı kadınların 1979 yılından bu yana aktif bir şekilde direndiğini söyleyen Hosseinzadeh, “Kadınlar, Anayasa Devrimi’nde, 1957 Devrimi’nde, Yeşil Hareket’te ve Aban 1997’de yer alsalar da son ayaklanmadaki varlıkları, protestoların lideri olmaktı. Bu direniş hepsinden farklıydı. Bu dönemdeki aktivizm biçimleri çok farklıydı; başörtüsü çıkarmak ve yakmak, saç kesmek, lider olmak, toplantılarda slogan atmak, özgürlük mücadelesi için grup oluşturmak, daha erkeksi kabul edilen sokaklara ve kamusal alanlara girmek gibi… Protestolarda kadınlar, şarkı söyledi, sokakta birbirlerine sarıldı, tutuklamalara destek oldu, sosyal ağlarda içerik üretti, sanat eserleri üretti, tiyatroya ve sinemaya gitti yani her alanda liderlerdi” değerlendirmesinde bulundu.
‘Jin, jiyan, azadî’ evrensel yükselişi temsil ediyor
İran’daki ayaklanma ile erkeklerin kadınlardan bağımsız özgürleşemeyeceklerini anladığını söyleyen Hosseinzadeh, “‘Jin, jiyan, azadî’ sloganı evrensel yükselişi temsil ediyor. İran’da artık bir kadın ve gençlik hareketi ile değil, bir ‘toplumsal halk hareketi’ ile karşı karşıyayız. Bu hareketin kadın hareketi olarak adlandırılması doğru olmayacaktır. Bu hareket kadınların öncülük ettiği bir halk hareketidir. Bu hareket zorunlu başörtüsüne karşı bir protesto değil, halkın yaşam tarzını tanımaya yönelik bir isyandır. Hareketin genç bir kadının öldürülmesiyle başlaması, insan onuruna saygı mücadelesi ve kadınların sokak protestolarındaki rolü ve etkinliği bu hareketi daha kadınsı hale getirdi. Yani bu hareketin kadın sembolü var ama sadece kadın talepleri yok, insanca yaşam talepleri var ” ifadelerini kullandı.
“Jin jiyan azadî” sloganın feminist bir slogan olmadığını belirten Hosseinzadeh, “Slogan feminist bir slogan değil, tüm insanlar için özgürlük, kişisel güvenlik ve onur talep eden İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 1. ve 3. maddelerinin tercümesidir. Bu hareketi feminen olarak adlandırmak onun tüm koordinatlarını ifade etmez” yorumunda bulundu.
Geriye dönmeyeceğiz
Gaşt e İrşad devriyelerinin politikalarının toplumda yeni isyanlara neden olacağını ifade eden Hosseinzadeh, “Daha önce olduğu gibi yeni bir protesto dalgasına neden olacaktır. Gaşt e İrşad şimdilik toplu taşımada sözlü uyarılarda bulunuyor. Ancak uyarılara rağmen sokakta başörtüsüz gezen kadınlar var. Bu kadınlar, ‘Geriye dönmeyeceğiz’ diyorlar. Hükümet ise başörtüsü takmamayı suç sayacak ‘başörtüsü yasasını’ onaylamaya çalışıyor. Şuan yaşanacaklara ilişkin geniş bir öngörüde bulunamazsak da kadınların insan hakları ve cinsiyet eşitsizliği konusundaki girişimleri bu ataerkil teokraside büyük bir başarıdır. Kadınlar zorunlu başörtüsü dahil her türlü toplumsal baskıya karşı sivil direnişini sürdüreceğe benziyor. Ancak görünen o ki, İran toplumunda cinsiyet ayrımcılığı ve kadına yönelik şiddet artık önemli ve etkili bir konu haline gelmiş, erkekler artık bu konuya kayıtsız kalmıyor ve konuyu sadece kadınların meselesi olarak görmüyor” ifadelerini kullandı
Olası mücadele alanları
“Bugün baskı güçlerinin karşısında kadınlarla el ele sokaklara çıkan erkekler, İran toplumunda ‘alternatif erkeklik’ kalıplarının oluşmasını ve yayılmasını başlatabilir” diyen Hosseinzadeh, Romina Ashrafi’nin “namus cinayeti” adı altında katledilmesinin ardından sosyal ağlarda bir grup erkeğin “namus” kavramına ve kadına yönelik şiddete karşı tepki paylaşımları yaptıklarını hatırlattı. Bugün erkeklerin cinsiyete dayalı şiddet ve baskıyla mücadele eden kadınlarla ortaklığı hükümetin öngördüğünün bile ötesine geçtiğini belirten Hosseinzadeh, “Son protestolar İran toplumunda kadın hakları konusunda yeni bir söylem yaratabilir ve cinsiyet ayrımcılığı konusunda farkındalığın artmasına, erkeklerin daha çok bilinçlenmesine yardımcı olabilir. İran’da sokakta başlayan bu mücadele üniversitelerde, okullarda, işyerlerinde ve hatta evlerde devam edebilir. Böylece İran toplumunda yavaş yavaş ataerkil değerlerin sorgulanmasına ve alternatif erkeklik kalıplarının gelişmesine tanık olabiliriz. Erkeklerin kadınların güçlenmesine yönelik tepkilerinin analizinde üç kalıptan bahsedilmiştir; Gerici erkeklik, istikrarsız erkeklik ve alternatif erkeklik. İslam Cumhuriyeti ve onu destekleyen erkekler, kadınları baskı altına alarak büyümelerini engellemeye çalışan gerici erkekliğin sembolüdür. Alternatif erkeklik, feminist cesaret ve farkındalıkla tüm ataerkil normlara meydan okuyabilir. Ancak istikrarsız erkeklik, ataerkilliğin ve İslam Cumhuriyeti’nin ayrıcalıklarından yararlanan, onu gizlice ve açıkça aktaran veya destekleyen erkek grubunun davranış ve zihniyetini ifade eder. Ancak kadın hareketi güçlendikçe toplum ataerkil kalıplardan uzaklaşabilir. Erkekler kadın hareketi ile birleşerek alternatif bir şekilde kadına yönelik şiddetle mücadelede aktif rol alabilir” dedi.
Haber: Berivan Kutlu/MA