Sosyal medya üzerine çalışan akademisyen ve aktivistler, bu yeni iletişim biçiminin etkileri üzerine olan değerlendirmeleri bakımından kabaca iki gruba ayrılabilir. Birinci grup, ki bunlara tekno-determinist diyebiliriz, tıpkı bundan önceki icatlar gibi, internet ve sosyal medyanın da, insanlığı ve onun siyasi, kültürel ve bilişsel yapısını büyük ölçüde dönüştüreceğini savunur. Diğerleri ise, aslında iletişimsel düzeyde niteliksel bir dönüşümün olmadığını, kitle iletişim araçları bundan önce hangi işlevleri yükleniyorsa, bundan sonra da onları yüklenmeye devam edeceklerini söyler.
Aslında iki tarafın görüşleri de birtakım doğruları barındırır. Toplumu sınıfsal analizin dışında tutan ve üstyapısal unsurlara kesin bir belirleyicilik atfeden birinci grup, kitle iletişiminin ekonomik ve ideolojik arka planını açıklamaktan acizdir. İkinci grup ise, bu arka planı açıklamakta o kadar heveslidir ki, bu heves iletişimin dönüşen yapısının olası sonuçları üzerine düşünmeyi zorlaştırır. Sosyal medya, iletişimin ekonomi politiği üzerinde niteliksel bir dönüşüme yol açmamıştır. İnsanları dilsiz bir okur/izleyici olmaktan aktif bir medya kullanıcısına dönüştürmesi, bu mecranın büyük bir kısmının birkaç şirket tarafından yönetildiği ve şekillendirildiği gerçeğini saklayamaz. Her gün bir yenisiyle karşılaştığımız tekno-masalların arkasında, sadece kapitalizmin işleyiş mantığı vardır. Bunun yanı sıra, yeni bir iletişim teknolojisi olarak internetin ve sosyal medyanın birey üzerinde düzenleyici bir etkisinden söz edilebilir. Sosyalliğini çeşitli platformlar üzerinden şekillendiren çağımız insanı, gündelik yaşamından, benlik algısına, bilgilenme tarzından, kültürel tüketimine dek bu yeni iletişim düzeninden etkilenmektedir.
Son haftalarda muhalif yayınlarda tartışma konusu edilen tık tuzağını da bu açıdan değerlendirebiliriz. Haber sitelerinin tık almak için, sosyal medya hesaplarından ilgi uyandırıcı, bağlantıya yönlendirici, ancak içerikle alakasız mesajlar paylaşması olarak tanımlanabilecek olan tık tuzağı, sosyal medyanın en çok konuşulan sonuçlarından birisi olan dikkat dağınıklığı ile ilişkilidir. Dominic Pettman’ın Sonsuz Dikkat Dağınıklığı (Sel Yayınları) başlıklı kitabından yararlanarak açıklamaya çalışırsak, internette üretilen ve sosyal medya platformlarında paylaşılan içerikler, bizzat dikkat dağıtmak için tasarlanmış nesnelerdir.
Söz gelimi, ırksal çatışmalar üzerine yapılan haberler dikkatimizi ırksal çatışmaların olası gerçekliğinden ve yansımalarından başka bir yöne çekmektedir artık”. Böylece kullanıcı bianlam oluşturma zahmetine girmeden, ancak sürecin dışında kaldığını da hissetmeden, bağlantılar arasında gezinip durmakta, bağlamsız tonla enformasyona maruz kalmaktadır. Alain Badiou’nun dediği gibi, “İletişim ve onun maddi örgütlenişi, kabul edilmiş ilkesi tutarsızlık olan görüntüler, haberler, ifadeler, sözler ve yorumlar yayıyor.
Kendi dolaşım saltanatını kurmuş olması itibarıyla iletişim, günbegün, taşıdığı tüm öğelerden kopmuş ve işlevini yerine getirmeyen bir tür yan yanalık içinde her türlü bağı ve ilkeyi bozuyor. Yine, iletişimin bize anlık olarak hafızasız bir seyirlik sunduğu ve bu bakış açısından da, aslında bozduğu şeyin zamanın mantığı olduğu da söylenebilir” (Gerçek Mutluluğun Metafiziği, MonoKL Yayınları). Her şeyi yıkmak için inşa eden kapitalizmin, iletişim modeli olarak, hemen – artık saniyesinde- eskiyen enformasyonu temel alması tesadüf değildir.
Bir meta olarak pazara çıkan enformasyon, ne kadar kısa sürede yerini yeni enformasyonlara bırakırsa o kadar değerlidir. Bu nedenle, dikkat dağınıklığı bir kullanıcıyı minimum zamanda, maksimum içeriğe yönlendirdiği sürece, işe yarar bir şeydir.
Sosyal medya açısından baktığımızda da, aynı anda birkaç farklı platformda dolaşan ve içerik üreten (multitasking) kullanıcı muteberdir. Bu platformların ücretsiz içerik işçileri olarak, daha kısa zamanda, daha fazla çalışmamız, Zuckerberg’i mutlu etmektedir şüphesiz. Dikkat dağınıklığı, sosyal medya düzeninin bize dayattığı ritme uymamız noktasında oldukça işlevseldir. Bu ritim, haberleri takip etme ve alımlama şeklimizi de kapsamaktadır. Ancak, dikkat dağınıklığı, Pettman’ın ifadesiyle, “son derece kısaltılmış, bozulmuş ya da kararsız hale getirilmiş bir dikkat biçimidir” de aynı zamanda.
Bu nedenle, sosyal medyanın bize dayattığı ritme odaklanan dikkatimizi bu ‘sürükleniş’ten kurtarmamız için de dikkat dağınıklığına ihtiyacımız var. Yine Pettman’ın söylediği gibi: “Dikkat dağılması iki tarafı keskin bir bıçaktır. Bir yanıyla özgül bir duyuşsal durum olabilir. Kitlelerin bir üyesi olarak deneyimlenen özne, bu durum sayesinde şeylerin gerçekliğine yaklaşarak, açığa çıkmış dünyaya karşı göstereceği bir dizi yeni tepki öğrenebilir”.