Harf değişince çarşı pazar karışır burada. Harp bile çıkar. Klasik bir gerçektir: Coğrafya kederini kader eder. Hele burada, bu kutsal kitapların cenneti, dünyanın cehennemi burası. Başa dön, yeniden yap, yine kazan, tekrar et yeni baştan. Öyle bir araf, o kadar düş çemberi. Yazılmıştı: Burası bu kadar işte.
Lazım ve var olan beklentilerin karmaşası neleri beraberinde getirir, bilemeyiz. Hayat yaşayanlara yer bırakır diye bir gerçek. Hayat, yaşamayı ölmekten ayırt etmeden adım atanların sayesinde yol alıyor diye bir adanmışlık. Öğrendik, çeperine saldıran hayallerin inadı güzelleştiriyor dünyamızı. Dünya, bizi gündeminden sakınma. Yen, yenil ve teşvik et.
Gerçeği unutturmakla yok etmeye girişen sistem sürekli yeni metotlarıyla giriyor doğrularımızın arasına. Doğrular, doğrular; yanlışların cetveli, kuşkunun hammaddesi. Yine de kavuşmak, istemek, varmak, düşmek. Her yeri ve her şeyi beraberinde taşıyan o şey, bul ve vur bizi. Bu vakar, bu özlemek, bu tahlil, buraya getirdi hepimizi. Bırakmadık dünya dönsün, dünya bıraksın bizi dönelim!
Geçtiğimiz günlerde Kürtler sosyal deney malzemesi oldu yine. Baştan sona saçma, dibine kadar kibir, göğe kadar inkâr. Alışagelmiş toplumsal hayattan bihaber, oryantalist bakışıyla sömürgeye yaklaşan beyaz dürbün. Sokaklara inmiş ve oyun oynaması gerekirken çalışmak zorunda kalan çocukları deneylemiş! Çağlar devriliyor, gıdım afallama yok. Kendinden aşırı emin normalleşmiş faşistlik.
Başka yerden bakalım: mesela geçtiğimiz aylarda çocukken toplumsal eylemlere katılmış ve şimdi birer yetişkin olan gençler gözaltına alınıp tutuklandı. Yani Kürtlerin çocukluğu kriminalize edildi ve öfkeleri yargılandı.
Dünyanın bütün çocukları şirindir aslında. Ama artık ezilenin şirinliği bir gösteri malzemesi, bir üstten bakış, bir kediyi okşamak, bir çiçeği koklamak kadar sıradan. Hal böyle olunca, çocukların içten dünyası yansıyınca ekranlara, tehdit hisseden her kesim başka başka yerlerden kamufle etmeye girişti bu durumu. Devletin savunma bakanlığı dahi o çocuklardan asker devşirme hayaline kapıldı. Yani tüm zorba ve beyazlar yani korkular düzeni manipüle etmeye girişti o çocuk ve Kürt dünyasını. Alerjileri var çünkü dayanışmanın çocukluktan başlamasına, o çocukların yeni dayanışmalarda bildiklerinden şaşmamasına. Korku şaşırtır zaten, yerinde huylandırıp türlü komplolar üretir.
Görmek isteyen sömürgenin ideolojik mesajı, yankılandı işte. Görmeyen, görmeyi engelleyen vasat bir reklam başka hatırlatmaları çağırır. Havaya sıkılan kurşunla ölen Kürt çocuğu mu dersin, öldürüldükten sonra suçlu ilan edilen çocuklar mı dersin, hatta öldürüldükten sonra mezarı kaçırılan Kürt mü dersin, beğen görebildiğin kadar. Buzdolabında rekor kırdı ya Türkiye, doğrudur. Ayan beyan bir mesajdır da: Cizre’de Cemile Çağırga buzdolabında yattı ölmüş olarak. İşte harf değişince konu derinleşir bir ülke burası. Hatırlayınca kan akışını durduran, unutuşu dürten, travmalara su veren anımsamalar. Kişiden kişiye, toplumdan topluma yer değiştiren unutulmayanlar.
Hayret etmenin alışkanlık olduğu bu çağda, hayretine küsenler de var, olabilir. Hayretine köle olmaya taş atanlar da var aynı çağda. Hayat, hayret, harf ve harp. Kavram kargaşası çok kamaşmış sanki bu günlerde. Karışanlara karşı değiliz, karışsın karmaşasını unutmayan, verili doğruları yanlışlayan, zaferleri yendikçe uzağa götürenler. Harp değişince harf değişir burası. Savaş ve barış, barış ve savaş.
Cennet avuntusuyla cehennemi yaşatanların adalet terazisi hep hileli. Talepler istikrarsız, hayaller ısrarına yorgun. Yine de direnenler ve bilenenler birleşiyor aynı kulvarda. Yol alacak, adımları dizecek hep beraber. Zorba hukuk, talimatlı yasa, endişesini dilediği kuyuya atsın. Kaybolacak naylondan efsanesinin dileğinde. Mum yakan o dileğe, umut besleyen o kötülüğe, alkışının sesi küsecek ona. Olacak ki çaresizler ve pişmanlar diye ayrılacaklar. Çünkü eşyanın tabiatıdır, zorbaya yaslanan herkes düşüşü görecektir. Ondandır bu rüya kahrı, bu kâbus aşkı.
Velhasıl, çocukluğumuz ve toplumsal gerçekliğimiz sosyal deney oldu halkımız. Tablet artistliği ve dilenci muamelesi karışır bir gün doğruların çağ atlatan direngenliğine. Kürdün sokağına inen sosyal deney değil, sosyal faşizmdi. Dünü ve bugünü değişmeyen bir Türkiye gerçeğine yeniden naklen şahit olduk. Kirveler, dostlar bilir bunu, rivayet değil; sıradanlaşmış, bizim gibileri bıktırmış itici bir bakış. Canlı yayında belirdi ikiyüzlülük, ayyuka çıktı tanımamazlık ve nasıl tanımak buyruğu. Olsun, olsun, büyük olsun. Hasret onların olsun, öfke bizimle kalsın yeter.