Bir şeyler saplanmış şu yeryüzüne ve artık sadece izi var. Kendisi yok ama rivayeti hâlâ duyulan ne çok şey var. Bizi kuşatan yoklukların cehenneminde bize dair bir cennet tahayyülü herkesin ayaklarının ucunda. Dolaşmakla, dönmekle, gitmekle, uzaklaşmakla gelmiyor ve kimse de bir yere gitmiyor.
Berbat bir çağın köhne alevleri her yanı sarıp küle çeviriyor. Alkış tutmak sıradan, imrenmek herkes için bir ferman. Serüvenlerimiz vardı bir zamanlar. Gördüklerimize şahitler, yaşadıklarımıza lakaplar buluyoruz. Sersemlemiş bir sarmal, herkesi bir o yana bir yana sallayıp duruyor, sonra vazgeçiyor durmaktan.
İtiraf edilmeyen ne varsa itlaf ediliyor gün be gün. Seyircisi çok bu acılar toplamının kederi kimsenin umurunda değil. Günler peş peşe kendini inkâr ederken, arkamıza baktığımızda bir şeye denk gelemiyoruz. Karşılaşmak artık bir lüks, çokça alkış istiyor ve buna itibar ediliyor. Hayat bizzat tehdit altında, yaşayanlar da onun ağırlığı altında.
Vahşetin sıradanlaşması, sıradanın barbarlığı bir bir tekrarlıyor kendini ve bizi. Sandıklarımız alacağımız gibi, aldandıklarımız çalınanlarımız gibi. İhbar edilen yarınlarımız var, itham edilen dünlerimiz var. Bizi bir gelecek kaygısı almış, değiştirmiş, salmış, sonra da hesapsız kitapsız cayır cayır yakmış.
Soruların canı çıksın, cevapların canı cehenneme, diye diye kendini sorguya çekmek, her insanın yalnızlık tesellisi. Olanlar, olmayanlar, gelenler, gidenler, dönenler, hepsi birden yanılıp terk etmeyi maharet sayıyor. Bilmek faydasız, bilmemek gurur fantezisi. Dünya döndükçe insanın içinde de bir şeyler yer değiştiriyor.
Denilir ki, insan diye yazılıp çağrıldıktan sonra her şey beklenebilir oluyor. İnsanın taklit yeteneği tahrip ediyor her şeyi. Gerçeklerin sınanması, sonra da sırasını kaybederek unutulması bir övgü basamağı. Kahkahalar da eşlik edebilir bu kahreden karnavala. Tanımı değişti yaşamanın, her şey gibi ve herkes gibi.
Mazi de değişti. Bir ağaç ismiydi ve bir geçmiş zaman anımsamasıydı; yandı, hem de göz göre göre. Israr etmenin fayda etmediği, durup beklemenin bir şeyi getirmediği günler bizim günlerimiz. Perişan bir pişmanlık herkesi ablukaya almış ve kimsenin görmediği bir yerde bırakmış. Zaten biz görmediklerimizin hasretiyle gördüklerimizi de heder ederiz.
Bazenler, keşkeler insanı kendi duvarına çarpıp bezdiriyor. Yaşananlar, yaşanacakları rehin alıyor. Aşkların efsanelerde kalması, özgürlüğün bedel istemesi, yalanların insanları ölümlere sürüklemesi bize kaldı. Kovulduğumuz yerler bizi yakmaya devam ediyor. Sabır kahır getiriyor ve götürdüklerinin yokluğuyla bizi kendine muhtaç ediyor. İnsanın mahvı henüz yazılmadı, okunacak elbette.
İsyan kalmadı çünkü insan kalakaldı diye bir temenni dolaşıyor. Bıraksak insan yerine her şey dolaşacak. Neşe, umut, heyecan artık anlatılandır, yaşanan değil. Dalgın bir yaşamak, dargın bir hayali özlemek bir kader gibi insanın aynası. İnsan ve sonra yaşamak birbirini teğet geçiyor, her şey de beraberinde geçiyor. İnsan geç, insan geçmiş; olsun, olacaktı ve oldu.
Haftanın kitap önerisi: Onur Bütün, Anlatmaya Değer Bir Hikâyen Var mı? / Everest Yayınları