Rossana “20. Yüzyılın Kızı” adıyla yazdığı otobiyografisinde ilk politikleşme yıllarını, siyasi hatıralarını, İkinci Dünya Savaşı ve faşizme karşı mücadele dönemini ve Avrupa’nın en etkili komünist gazetesi “il manifesto”ya uzanan yolunu bir bir anlatıyor. Rossana Milano’da öğrenciyken Mussolini diktatörlüğüne karşı ilk temaslarına komünist partinin yeraltı örgütleriyle başlar. “Direniş” ideallerinden etkilenerek, felsefe, sanat ve tarih çalışmalarını Lombardiya’daki farklı komünist hücreler arasında kuryelikle birleştirerek İtalyan işçi hareketi kültürüne yavaşça girer. O bu bağı her zaman en sahici şekilde hisseder, ama birçok sol yoldaşının aksine, kökeninin kuzey İtalyan burjuvazisine dayandığını asla inkâr etmez.
1943 sonbaharında, faşizmin ve krallığın çöküşünün ardından yeni-dünya artık görmezden gelinemezdi. “Sırtım duvara dönük durmam uzun zamanımı aldı” der üniversite yıllarında tanıştığı hocasına. Çünkü o hoca Marx’ı okumasını sağlayandır. Ondan sonra her şey çok çabuk akmaya başlar, Rossana için. İsmi Rossana’dan Miranda’ya dönüşür ve o takma adla partizanlar için milislik yapmaya başlar. Savaştan sonra partinin kültürel çalışmalarına katılan Rossana orada Brecht, Adorno, Sartre ve Italo Calvino gibi Marxistlerle tanışır. Tamamen yabancı görünümlü kırklı ve ellili yaşlarda, “muzaffer olmamış komünistler kıtasını” büyük bir enerjiyle sarmalar.
Rossana kendisini Rosa Luxemburg geleneğin devamcısı ve bâhir bir Marksist olarak görür. Hem İtalyan entelektüel dünyasının merkezinde yer alır, hem Batı Avrupa düşün dünyasında kendisine bir yer açar hem de yazı ve kitaplarıyla İtalya’daki siyasi tartışmaları 1970’lere kadar birebir şekillendirir.
Geçen yüzyılın 70’lerinde ve 80’lerinde, İtalya’daki siyasi gelişmeler üzerine kamuoyuna yaptığı sonsuz sayıda yorum, uluslararası işçi hareketi üzerine makaleleri ve kitapları, özellikle de “yeni feminizm” üzerine ürettiği tezler büyük yankı yaratır. Bütün bunlar olurken Avrupa’nın en etkili komünist gazetesi “il manifesto”yu kurar yoldaşlarıyla. Günlük gazete “il manifesto”nun kuruluşu öyle sanıldığı gibi kolay olmaz ama Rossana ve yoldaşları bütün zorlukları göğüsleyerek ilkeli bir ilke imza atarak önemli bir işi başarırlar. Onlarca yıllık siyasi çalışmayla harmanlamış, partinin organlarındaki günlük gazetecilikle biçimsel olarak keskinleşmiş olan Rossana, 1968’deki kültürel devrimci uyanışıyla geleneksel işçi hareketinin idealleriyle ilişkilenen bir grup İtalyan entelektüelle beraber giderek merkezi bir figürü haline gelir.
Avrupa’da neredeyse hiçbir parti, İtalyan Komünistleri kadar çok sayıda entelektüel figür çıkaramamıştır ve onlar kadar da şanlı bir şekilde faşizmi yenen de olmamıştır. Ayrıca hiçbir yerde, İtalyan özlemi çeken Avrupa solu dahil İtalyan Komünist Partisi kadar uzun süre ülke siyasetinde etkili olamamıştır. Batı Avrupa’nın en büyük komünist partisinin anti-faşizm ve II. Dünya Savaşı esnasında sergilediği direniş ve 68 hareketine kattığı enerji post-modern çağla beraber yavaş yavaş hantal bir dev yapıya dönüşerek büyük bir kısmı sistem aparatına eklemlenmiştir ne yazık ki. Ancak buna rağmen, Gramsci’nin mirasının devamcısı Rossana ve yoldaşlarının İtalya’yı daha sosyal, daha ilerici, daha özgür, daha az Katolik bir devlet yapan birçok galibiyetleri olduğunu da söylemek gerekir.
Komünist parti liderliğinin Sovyetik çizgisine karşı şiddetli muhalefeti onu uzun yıllar boyunca Avrupa’da bağımsız sol gazetecilik için bir model haline getirmiş ve günlük gazete “il manifesto”sunu da bugüne kadar getirebilmiştir. Rossana, belki de 1980’lerin sonlarına kadar, “il manifesto” sütunlarındaki yorumları, polemikleri ve teorik müdahaleleri ile hala dar bir hedef kitleye sahipti ama adı en çok anılan komünist kadınlardan biriydi. Bu durum, genellikle birbirinden bölünmüş veya parçalanmış, ancak yine de büyük ortak tarih deposuna sahip olan sol düşün dünyası için önemliydi. Ancak, bu ortak tarih deposu Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla beraber boşalmaya başladı ama Rossana durduğu yerde o ortak tarih deposunu hep yeniden onarmaya çalıştı. Rossana, Berlin Duvarı’nın yıkılmasından onlarca yıl önce hakiki Marxist yorumlarıyla Stalinist diktatörlüğün sorunlarını cesurca yazmıştı. Hatta Fidel’e, Kübalı şair Heberto Padilla’nın özgürlüğü için 1971’de Sartre, Octavio Paz, Italo Calvino, Julio Cortázar ve Mario Vargas Llosa gibi entelektüel ve yazarlarla birlikte eleştirel bir mektup yazacak kadar sakıntısız bir düşünürdü.
Onun için 1989’daki çığır açan kırılmanın siyasi ve entelektüel sonuçlarını sınıflandırmakta hiç zorlanmadı. Bu arka plandan hareketle “il manifesto” yazı işleri ekibiyle aşılmaz bir kopuş yaşadı. Hayatını yazar, düşünür ve politik yayıncı olarak sürdüren Rossana, kendisini en azından kendi siyasi ailesindekilerinden asla esirgemedi, kişisel ilişkilerinde sert olabilirdi ama modaya uygun zeitgeist’e herhangi bir taviz vermekten nefret eden biri olarak yaşadı.
Bununla birlikte, yazı stili, resim, edebiyat ve tarih hakkındaki egemen bilgisi -Kleist’i İtalyancaya çevirirken- siyasi muhalifler (erli) arasında bile her zaman büyük saygı gören birisi oldu. Filoloji alanında doktora yapan Rossana, hem Rönesans hem de komünist hareketin arşivi diye bilinirdi.
Modern sinemadan Marx, Gramsci, Marcuse ve Sartre’a kadar uzanan bir aktarımın ustasıydı ayrıca. Sanat tarihçisi Aby Warburg üzerine makalesi, Virginia Woolf üzerine düşünceleriyle, İtalya’daki çürümüş “klasik politika” ve onun eril dünyasının karşısında hep dik durdu. “Ortak olanın ütopyası”, çoğu zaman yalnız olan benliğin gerçekliği kadar bir temaydı onun için. Onun için siyaset her zaman acı ve tutku, dostluklar ve tartışmalar, güven ve ayrılık yoluyla yol gösteren bir “eğitim ve duygu atölyesiydi”.
Bugünlerde modası geçmiş gibi görünen onun çağındaki siyasi fikirler, idealler, yaşam ve yazma tarzları, Rossana gibi sol entelektüellerin son yıllarda aslında çok yalnız kaldıkları gibi görünse de, tarih, hayatın muzaffer bitip bitmediğini geride kalan izleklerde gösteriyor bizlere. Komünist partinin yıldızı birçok yerde olduğu gibi İtalya’da da solmuş bile olsa ilk yılların kırmızısı hala parıltılı bir şekilde parlıyor Rossana’nın alnında. Yıldızların hep parlasın kalbi kızıl kadın.
*R. Rossanda; The Comrade from, Verso Books, London and New York. 2010
- Rossanda; Die Tochter des 20. Jahrhunderts, Suhrkamp, Frankfurt a. M. 2007.
- Rossanda; The Year of the students, Rome. 1968